Merhaba Yarın
Bizim Kemal nihayet Gandi Kemal olmaya karar verdi ya. Adalet için bir uzun yürüyüş başlattı ya. Hem de 15 Haziranda…
Biz de bu uzun yürüyüşe destek olmak için 5 dakikalığına da olsa basın açıklaması yaptık ya. O beş dakikanın sonunda gençler “Bu daha başlangıç! Mücadeleye devam!” diye haykırırken, mikrofondaki hatip “basın açıklamamız burada sona ermiştir” diye anons yaptı ya…
İşte tam o sırada bir düş gördüm;
Kararlı bir ön çalışma ile binler toplanmıştı Candoğan’da. “Adalet için Adalet Sarayına doğru yürüyoruz” diyordu mikrofondaki ses. “Adalet için Adalet Parkına gidiyoruz”
Yürümeye başladı kalabalık. İki gün önce yağmur seline teslim olan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, şimdi insan seline kucak açıyordu… “Adalet!.. Adalet!..” diye haykırıyordu binler…
Bayram Yerine varıldığında kısa bir mola verilmişti. Bu kutlu yürüyüşe herkes davet ediliyordu. Binler onbinlerle buluşurken, kortej Hastane Caddesi, 29 Ekim Bulvarı üzerinden Adalet Sarayına doğru ilerliyordu.
Ellerde tek bir pankart vardı ve üzerinde “Adalet” yazıyordu.
Dillerde tek bir slogan vardı ve “Adalet!” diye haykırıyordu.
En önde tek bir bayrak dalgalanıyordu ve ay-yıldızı “Adalet” istiyordu.
Avukatlar cübbelerini giymişlerdi. Doktorlar önlüklerini, işçiler tulumlarını, köylüler şalvarlarını… tek bir ağızdan haykırıyorlardı; Adalet!.. Adalet!..
Adalet Sarayı ile Adalet Parkı arasında buluştu onbinler… Sanki tüm Denizli oradaydı. Sanki bir insan denizi dalgalanıyordu; Adalet!.. Adalet!..
“Bu ülkede adalet tesis edilinceye kadar buradayız!.. Adalet nöbetini başlatıyoruz!..” diye haykırıyordu mikrofondaki ses.
Adalet Parkı, adına yaraşır bir şekilde Adalet Forumuna kucak açıyordu. Onbinler anfitiyatroya sığmıyordu. Ve “Adalet için Denizli forumu” ilk oturumunu yapıyordu. Hatipler sırayla söz alıyor, ülkemizin bu cendereden nasıl kurtulacağına dair düşüncelerini ve önerilerini paylaşıyordu. Öneriler alkışlarla onbinlerin onayına sunuluyordu. Son kararlar alınırken iftar vakti yaklaşıyordu…
Aman Allahım! O kadar yiyecek ve içecek nerelerden gelmişti? Sanki tüm komşu mahallelerdeki evlerin mutfakları onbinler için çalışıyordu. Herkes bu kutlu yürüyüşe karınca kararınca ortak olmak istiyordu. Adalet Parkı boylu boyunca “yeryüzü sofrası”na dönüşüyordu. Kararlı ve umut dolu eller iftar sofrasında buluşuyordu…
Yemekten sonra forumun ikinci oturumu başlayacaktı. Genel istek üzerine yarına erteleniyor, ama sahneye sırasıyla amatör gruplar geliyordu; birbirinden güzel türküler hep bir ağızdan söyleniyor, peşinden sokak tiyatrosu sahneleniyordu… Bu arada parkın dört bir yanına “adalet çadırları” kurulmaya başlıyordu. Yıldızları yorgan yapan onbinler yarınki kutlu yürüyüş için dinlenmeye çekiliyordu…
Derken… “Adalet!.. Adalet!..” sloganları zihinlerde çakarken… Ben de, bu bir an süren düşten uyanıp gerçek yaşama dönüyordum…
Sahi, sevgili Yarın,
Sence hangisi düş; Yaşadıklarımız mı? Yaşayamadıklarımız mı?
Düşlerimizin gerçek olması mümkün mü? Mümkünse nasıl?