Bir yol arıyoruz. Cumhuriyetimizin 94. Yılını kutladığımız şu günlerde ve 2019 seçimlerine giderken, adeta 1919 koşullarını yaşıyoruz. Ve bir çıkış yolu arıyoruz. 15 yıllık AKP iktidarı; Cumhuriyetimizin tüm kurum ve kuruluşlarını, yaşamın tüm alanlarını darmadağın etmiş durumda. Emperyalizm, dün ordularıyla yapamadığını, bugün çok uluslu tekeller ve RTE önderliğindeki bir avuç yerli işbirlikçi eliyle başarmak üzere. Bu nedenle tıpkı 1919 koşullarındaki ruhla, adeta ikinci “Kurtuluş Savaşımızı” kazanmak zorundayız.
Görünen o ki; RTE 2019 başkanlık seçimlerinden önce gücünü sınamak istiyor. Bunu da zamanında ya da erkene alacağı yerel seçimlerle yapacak. Karşısındaki en büyük engel partimiz CHP. Özellikle Anayasa referandumunda ve Adalet yürüyüşünde gösterdiği performansla, yeniden “kurtuluşun ve kuruluşun adresi” olduğunu ispatlayan kurumsal ve kitlesel yapısıyla CHP, tek adam diktatörlüğüne karşı bir duvar gibi duruyor.
Kabul etmeliyiz; karşımızdaki iktidar partisi kendini sistemin dışında görüyor ve Ulu Önder Atatürk’ümüzün bize bıraktığı mirası yıkmayı bir kutsal dava olarak benimsemiş. Oysa çok partili döneme geçtiğimizden bu yana iktidar olan tüm siyasal partiler kendilerini mevcut sistemin içinde ve bir parçası olarak görüyorlardı. RTE ve AKP bu özelliği ile farklı ve buna karşı mücadele yöntemleri de alışılmışın dışında aranmalı. Çünkü yıllardır aynı yöntem ve araçları kullanıyoruz, ama farklı sonuç bekliyoruz. Bu konuda “gezi direnişi”, “hayır kampanyası” ve “adalet yürüyüşü” bize çok önemli açılımlar sunuyor. Bir cümle ile özetlemeye çalışacak olursak; artık CHP önderliğinde en geniş “Demokrasi Cephesi” ile 2019 koşullarında 1919 Kuvayı Milliye ruhunu yaratmamız ve yaşatmamız gerekiyor.
Peki bunu nasıl başarabiliriz? Atatürk’ün izinden giderek elbette. Hatırlayalım; Kurtuluş savaşı sonrası genç Cumhuriyetimizin tüm kurumları yeni baştan tesis ediliyor, buna paralel bir süreçte “3.0 Sanayi Devrimi” hamleleri gerçekleştiriliyordu. Çünkü 20 yy. koşullarında bilimin gösterdiği yol bu yoldu. Ama şimdi 21. yüzyıldayız ve dünyanın ileri ülkeleri “4.0 Teknoloji Devrimi” yolunda hızla ilerliyor. İşte; yaşamın her alanında inim inim inleyen ulusumuza umut verici, çağı yakalayan yeni bir yol olarak bu yolu göstermemiz gerekiyor. “Katma değeri yüksek, üreten Türkiye” şiarını ancak “Bilgi Toplumu Türkiye” hedefi ile gerçekleştirebileceğimizi, buna uygun program ve somut hedeflerle halkımızı ikna edebileceğimizi, bu sayede yerelden genele uzanan iktidar yoluyla ülkemizi çağdaş uygarlıklar düzeyine taşıyabileceğimizi bilmemiz gerekiyor.
Kabul etmeliyiz ki; AKP iktidarının 15 yıllık tahribatının tamiri bile uzun yıllar alacak. Keşke iktidar erkini hemen ele geçirebilsek ve “Bilgi Toplumu Türkiye” yolunda hızla ilerleyebilsek. Atatürk’ümüzün yaptığı gibi, yeniden inşa sürecini yukarıdan aşağıya gerçekleştirebilsek. Şimdilik şartlar buna uygun görünmüyor. Ama, aşağıdan yukarıya bir devrim stratejisi için objektif ve sübjektif şartlar mevcut. Yapmamız gereken, tıpkı 1989 ve 1991 SHP örneğinde olduğu gibi önce yerel iktidar, peşinden genel iktidar için strateji geliştirmemiz. Yani yerel demokrasiden “çağdaş ve demokratik Türkiye” yaratabiliriz inancıyla hareket etmemiz. Mevcut yerel başarı öykülerine yenilerini ekleyerek halkımızın gözünde yeniden umut olabilmemiz. Örnek mi? Fazla uzağa gitmeye gerek yok; işte Eskişehir. Yılmaz Büyükerşen hoca ile 18 yılda nereden nereye geldiğini gidin gözlerinizle görün. Yeter mi? Yetmez elbette. Yeni yeni başarı öykülerine, bu yolla da halkımızın umudu olmaya ihtiyacımız var. İşte bunun için yeni bir yola ihtiyacımız var;
Bize bu yolu açacak olan strateji; 21. yüzyılın belediyeciliği ve yerel demokrasi anlayışı olacaktır. Artık görmeliyiz; çağımızın belediyeciliği sadece yol, su, park, temizlik gibi klasik kentsel altyapı ve teknik hizmetlerden oluşmamaktadır. Dezavantajlı kesimlere yaptığı ayni ve nakdi yardımlarla gerçekleştirilen sosyal belediyecilik ise deyim yerindeyse yaraya pansumandır. Çağdaş kent ve kentli insan yaratma yolunda, kültür sanat yatırımlarının da katkısı yeterli olamamaktadır. Çünkü; gelir dağılımındaki uçurum ve adaletsizlik, kentte yaşayanların büyük çoğunluğunun bu hizmetlere ulaşımını engellemektedir. O halde 21. yüzyıl belediyeciliğine yeni bir boyut daha kazandırmamız gerekiyor; Üreten belediye!..
Çağımız 4.0 teknoloji devrimi çağı. Yerel yönetimlerimiz çağı yakalamak için “akıllı kentler” “eko-tek kentler” yaratmak zorunda. Buna paralel olarak sanayi, tarım, hayvancılık alanlarında ürünün kalite ve miktarını artıran teknoloji ve örgütlenmelere öncülük etmek zorunda. Yetinmeyip eğitimden sağlığa, turizmden kültür ve sanata kadar neredeyse yaşamın tüm alanlarında nanoteknolojinin olanaklarından yararlanılması için öncü ve teşvik edici olmak zorunda. Bölgesel kalkınma stratejilerini gerçekleştirerek ekonomik ve sosyal yaşamın zenginleştirilmesini sağlamak zorunda. Atatürk’ümüzün bize gösterdiği ve izlememiz gereken “bilim ve fen” yolu bu yoldur. 2019’a giderken 1919 ruhunu yaratmak ve yaşatmak işte bu yolla olacaktır.