Merhaba Yarın
Son KHK ile başımıza örülen çorabı umarım görmüşsündür. Henüz görmediysen, birkaç delegeyi daha ikna etmek için harcadığın zamandan beş dakika ayırmanı ve bu mektubumu dikkatle okumanı isterim. Zira yarın çok geç olacak ve hepimiz dizlerimizi dövmeye bile fırsat bulamayacağız.
Aylardır söylüyoruz; tek adam rejiminin elinde tek bir silah kaldı. Savaş ya da iç savaş yöntemleriyle açık faşizmi tesis etmek, tüm muhalifleri, aslında tüm ülkeyi tutsak almak. Parlamenter demokrasinin seçim dahil küçücük bir kırıntısını bile yok saymak… İşte son düzenleme ile 12 Eylül faşizmini aratmayan uygulamalara start verildi bile. Tüm ülke tek tip elbiseye giydirilmek üzere, iç savaşa kapı aralanmış durumda. 15 Temmuzda hiçbir şeyden haberi bile olmayan, sadece komutanının emrini uygulayan eri hunharca gırtlaklayan siviller örtülü şekilde affedilmiş durumda. “Terör eylemleri ile bu eylemlerin devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında” sıfatı ne olursa olsun hiçbir cezai işlem yapılmayacağı ifadesiyle “20 Temmuz” darbesi tamamlanmak üzere. HÖH türü sivil çetelerin şiddet eylemlerinin önü açılmış durumda. Yeni Maraşlar, Çorumlar, Sivaslar kapımızda…
Hadi 12 Eylül döneminde sosyalistler vardı. Örgütlü bir şekilde faşizme karşı mücadelede önderlik ediyorlardı. Peki ya şimdi? Gücünü kuvayi milliye’den alan, gezi, referandum ve adalet yürüyüşü deneyimleriyle moral desteği bulan CHP dışında başka bir politik önderlik var mı? Elbette yok. Ve temel siyasal görev; tüm demokrasi güçlerini faşizme karşı birleşik cephede örgütlemek.
Şimdi sorarım sana; Ülke yangın yerine dönmüşken, CHP kadroları olarak bizim, başlarımızı kuma gömüp kendi içimizde demokrasicilik oyunu oynamamızın anlamı nedir? Bu yaptığımızın; Bizans’ın surlarına Osmanlı ordusu dayandığında, meleklerin cinsiyetini tartışan rahiplerin yaptığından bir farkı kalır mı? Kendi içinde birleşik bir güç, sinerji ve umut yaratamayan bir örgüt, kendi dışındaki demokrasi güçlerine yeterince önderlik yapabilir mi?
İşte aylardır ilçe kongrelerinde kürsülerden ifade etmeye çalıştığım mesele bu; artık ülkemiz yeni bir döneme girdi. Eski yöntemleri tekrar ederek yeni ve farklı sonuçlar beklememiz mümkün değil. Artık bunu hepimiz ve acilen, hemen şimdi görmeliyiz. Ve bu ruha uygun kongre süreçleri yaşamalıyız. Örnek mi? İşte Merkezefendi. Kim ne derse desin; Merkezefendi ilçe kongresinde bir umut dalgası yaratıldı. Sürecin en başından beri, tam merkezinde yer alan birisi olarak bunu tüm açık yürekliliğimle ifade ediyorum. Ama, başarı çıtasını “tüm örgütü, tüm kadroları, tüm bireyleri, tüm demokrasi güçlerini birleştirmek” olarak koyduğumuzda (ki başından beri bunu savunuyorum) bu başarının bile yüzde yüz olmadığını da söyleyen yine benim.
Özellikle birçok ilçe kongremizin sonuçlarını gördükten sonra il kongre sürecimizin çok daha önemli olduğunu, Merkezefendi örneğinin eksikliklerini de tamamlayarak buraya yansıtılması gerektiğini savunanlardanım. Demokratik hak diyerek, çok adaylı bir il kongre sürecinin istenmeyen kırılmalara neden olacağını daha başından ifade edenlerdenim. Çünkü; geçmiş deneyimlerimizin ışığında, yeni yüzlerin önderliğinde, partimizdeki birikimi ve deneyimi olan herkesin kendini görebileceği bir örgüt yapısıyla ancak, en verimli sonuca ulaşabiliriz. Hepimizin bildiği, partimize ve mücadelemize katkı koyacaklarına inandığımız iki değerli kardeşimizin iyi niyetli çabalarını takdirle karşılıyoruz. Ancak, daha şimdiden örgütümüzü karpuz gibi ikiye bölen böylesi bir yöntemin, yukarıda açıkladığımız kolektif sinerji ve umut dalgası yaratma konusunda yeterince başarılı olamayacağı gerçeğini de ifade etmeyi tarihsel bir sorumluluk olarak görüyoruz. Hele hele üçüncü, dördüncü aday çıkışlarının bu sürece hepten zarar verdiğine inanıyoruz.
İşte; günlerdir hakkımda türlü spekülasyonların yapılmasına neden olan çabaların gerçek iç yüzü bu. Duyduğunuz ve tarafımdan çağrısı yapılan “akiller toplantısı”, devamında oluşturulan üç kişilik komisyonun adaylar nezdindeki sonuç alamayan mesaisi… her biri benim gözümde muhterem olan, ancak, aslı astarı olmayan ve suyu bulandırmanın dışında bir sonuç üretmeyen söylem ve davranışlarıyla fikirlerinin ne kadar muteber olduğunu tarihin karar vereceği davranışlar… Hele hele “eğer faşizme karşı birleşik cepheyi yaratma mücadelesinde, demokratik iklimin oluşması halinde yerel ve genel iktidar yolunda bir görev düştüğünde, kişisel her türlü ikbal beklentisinden fedakarlık edebileceğini ve örgütün toparlanarak bir umut dalgası yaratılması amacıyla gövdesini taşın altına koyabileceğini ifade edenlere” karşı, seviyesi sıfırın altında bile olmayan davranış biçimleri…
Ne diyebilirim ki?!..
İl kongre sürecine ilişkin aktif çabalarımızın şimdilik alabileceği sonuç bu kadar. Parti içi yarışı esas almış olan tüm kardeşlerime şimdiden başarılar diliyorum. Bir sıra neferi olarak mücadelemizin hep içinde olacağımızın sözünü veriyorum. Ve diyorum ki;
Faşizme karşı mücadelede her türlü bedeli ödemeye hazır olanlara bin selam olsun!.