Merhaba Yarın,
Bırak ülkemizi, dünya siyasal mücadeleler tarihinde bile iz bırakacağı daha şimdiden belli olan bir olayla karşı karşıyayız. Diktatörlüğe karşı barışçı bir direnişle de başarılı olunabileceğini gösteren “Adalet Yürüyüşü” sözünü ettiğim. Yetmişlik bir delikanlı tam 19 gündür haklılığının verdiği güçle yürüyor. Ardına yüz binleri takarak, milyonların ve tüm dünyanın desteğini alarak, saraydaki tek adamın paniklemesini sağlayarak… Adalet için yürüyor.
Bir avuç Denizli’li olarak 20. günde İzmit-Derince hattındaki o muhteşem adalet arayışı şölenine katıldık. İşte o kutlu yürüyüşte gördüklerimi anlatmak isterim sana;
Saat 9.00
Daha şimdiden ortalık şenlik havasında. Kıdemliler ne olacağını bildiğinden emin ve sakin. Bizim gibi yeni gelenler meraklı. Sabah serin, yürekler pır pır. Yürüyüş düzeni için anonslar yapılıyor. Halkın içinde milletvekilleri, ellerinde megafonlar… Koltuk sahibi bazıları var ki hala vitrinlik poz peşinde koşuyorlar…
Saat 9.30
Sel akmaya başlıyor. Yok daha yağmur başlamadı. Bu bir insan seli. Her attığı adımın bilincinde ve kararlı. Sele kaptırıyorum kendimi. Zaman kavramını önemsemez oluyorum, saate bakmaktan vazgeçiyorum. O anı yaşamak en güzeli…
Yol kenarlarında, balkonlarda insanlar. Korku duvarını yıkmışlar. Alkışlıyorlar, sloganlara eşlik ediyorlar; “Hak hukuk adalet!..”
Araçlar, araçlar… İrili ufaklı, model model… Kesik kesik, uzun uzun korna çalıyorlar, içindekiler el sallıyorlar. Arada bir, tek tük rabia işareti yapanlar da var. Provoke etmek isteyenler de. Hepsi kitlenin kararlı alkışlarıyla tuz buz oluyorlar…
Nereden kalmış aklımda bilmiyorum, sarayın anketçisi bir yerlerde söylemiş; “adalet yürüyüşüne destek yüzde yetmiş altı” diye. Sahi gözlerimle gördüm; tepkilere göre bu eyleme destek Kocaeli’nde yüzde seksen bence. Peki şu büyükşehir belediyesini nasıl kaybetti CHP? Al sana bilmece?!
Yağmur bastırıyor. Herkes hazırlıklı. Yağmurluklar giyiliyor. Ama nafile! Rüzgarın da yardımıyla ıslanmadık bir yanımız kalmıyor. “Yol yaptılar ya” dedikleri yolların kenarları hep su birikintisi. Yanlış kotlama ve imalat yüzünden. Haliyle ayakkabılar su alıyor, ayaklar da ıslanıyor. Ama ne gam! Yağmurun bereketi insan selini daha da coşturuyor. Adımlar daha hızlı, sloganlar daha canlı; “Hak hukuk adalet!..”
Pencerede bir kadın var. Kucağında üç dört yaşlarında oğlu. Kadın bizi zafer işareti ile selamlıyor. Biz de alkışlarla cevap veriyoruz. Belli ki oğlu “ben de yapıcam” diyor ama zafer işareti nasıl yapılır bilmiyor. O küçücük elin parmaklarına zafer işareti yapmayı öğretiyor anne. Bu kez birlikte selamlıyorlar kalabalığı… O an yüreğimde bir kuş uçuyor…
Yan şeritten ve arkamızdan adalet otobüsü yaklaşıyor. Güçlü hoperlöründen o özlem dolu türkü yankılanıyor; ”bekle bizi İstanbul…” 20 gündür yürüyen yetmişlik delikanlıdan daha yaşlı olduğu kesin olan bir amca var parmaklıkların ardında. Bir elinde bayrak var, diğer elini sürekli alnına götürerek selamlıyor. İyi ki varsınız misali şükranlarını gösteriyor. Yağmur, yerini amcanın gözyaşlarına bırakıyor. Kalabalığın arasından genç bir kız haykırıyor; “ağlama amcammm!.. Yalnız değilsin, biz varız!” Yükselen alkışlar ile dalgalanan bayrak uyum içinde dans ediyor…
Bir ara resim çekmek için duraklıyorum… Önümden geçen insan selinin arasında biri dikkatimi çekiyor. İki kolunda iki koltuk değneği… Aman allahım! Neredeyse benim tempomdan daha hızlı yürüyor. Ve haykırıyor; “Hak hukuk adalet!..”
Balkonda kilolu biri var. Sloganlara öyle heyecanla eşlik ediyor ki… Dördüncü kattan atlayıverecek gibi; “Adalet!.. Adalet!..”
Yol kenarına dizi dizi sıralanmış halk. Her yaştan kadın erkek çoluk cocuk… Ellerinde bayraklar, sanki 23 Nisan Bayramı kutlamalarını izliyor…
Ve o an karar veriyorum; Tamam, bugün memlekete geri döneceğiz. Ama bu kutlu yürüyüşün finalini asla kaçıramam. Mutlaka geri geleceğim. Bekle bizi İstanbul!.. Zincirleri kıra kıra geliyoruz!..