Daha 19 yaşındaydı. Daha iyi bir dünya için, bugünün çürümüşlüklerinden kurtulmak gerektiğini biliyordu. Bunun kendiliğinden olmayacağını, mücadelenin, örgütlü mücadelenin şart olduğunu da biliyordu. Yaşıtlarına göre daha mı şanslıydı, yoksa bu hali gencecik sırtına daha çok mu yük yüklemişti? Artık onu tarih gösterecekti. Üniversite öğrencisiydi. Büyük bir ilçenin, büyük bir partisinde gençlik kolu başkanıydı. Her şey ve herkes kuşatılmıştı. Gencecik bedenler kokuşmuş düzenin dişlilerine dayanamıyordu artık. Hele çocuklar ve kadınlar… Bir şeyler yapmalıydı. Yaptılar da; Sessiz yığınların çığlığı oldular. Abilerini, ablalarını yanlarına alarak sessizliği bozdular… O öne çıktı. Sesini çıkaramayanların sesi oldu. Ve ciğerlerini patlatırcasına haykırdı;
“Bir çocuk, tecavüze uğramışsa üç yaşında,
İnsan olana, en büyük felakettir bu dünyada!
Bir çocuk, tecavüze uğramışsa dört buçuk yaşında,
İnsan olana, en büyük felakettir bu dünyada!
Bir çocuk, tecavüze uğramışsa beş yaşında,
İnsan olana, en büyük felakettir bu dünyada!
Bir kadın, tecavüze uğramışsa evinde, işinde,
İnsan olana, en büyük felakettir bu işte!
Bir kadın, tacize uğruyorsa herkesin gözü önünde,
Yerlerde sürükleniyorsa sokakta, evinde,
İnsan olana, en büyük felakettir bu işte!
Eyyy! Bu ülkeyi yönetenler!..
Fetvalarıyla ekranlarda boy gösterenler!..
Bu toplumu siz çürüttünüz!
‘Altı yaşındaki çocuk evlenebilir’ dediğiniz zaman çürüttünüz,
Çocuk istismarında on iki yaş ayrımı yaparken çürüttünüz,
İmam nikahını yasallaştırıp, evlenme yaşını fiilen on beşe indirirken çürüttünüz,
Çocuklarımızı ‘ensar’ gibi tescilli vakıfların kucağına iterken çürüttünüz,
‘Bir kereden bir şey olmaz’ dediğinizde çürüttünüz,
‘Küçüğün rızasıyla oluyor bu işler’ dediğinizde çürüttünüz,
‘Çocukları istismarcılarla evlendirelim’ dediğinizde çürüttünüz…
Şimdi de kalkmış ‘hadımdan, idamdan’ bahsediyorsunuz. Ne hadım, ne idam!..
Çözüm cezaları artırmakta değildir.
Çözüm; toplumdaki bu çürümüşlükten kurtulmaktır!..
Bunun panzehiri de; laik, bilimsel, çağdaş eğitimdir!..
Farkındayız!..
Biz;
‘Çocuklar taciz edilmesin, öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler’ diye haykırırken,
Siz;
Her şeyimizi sattığınız yetmezmiş gibi, şeker fabrikalarını da satıyorsunuz!..
Biz;
(Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir) diye haykırırken,
Siz;
Savaş tam tamları arasında oy oranlarınızı hesaplıyorsunuz!..
Farkındayız!.. Ve kararlıyız!..
Ata’mızın bize emanet ettiği Cumhuriyet’i sonsuza kadar koruyacağız!
Vatanımızı da, fabrikalarımızı da,
Kadınlarımızı da, çocuklarımızı da biz koruyacağız!..
On beş yılda yarattığınız bu kokuşmuş, bu çürümüş düzenden,
Ülkemizi ve halkımızı biz kurtaracağız!..
Bu vatan sahipsiz değildir!
Kadınlarımız, çocuklarımız sahipsiz değildir!
İşte; iki günde topladığımız beş bin imza ile halkımız da yanımızda.
İnanıyoruz;
Aydınlık günlere hep beraber kavuşacağız!”
Kırk yıl önceki kendimi gördüm, o çakmak çakmak gözlerde.
Yüreğime su serpildi işte…