Üretim sürüyor! Ülkemizin zor koşulları, ekonominin hali, başka hiç bir derdimiz yokmuş gibi durduk yere dayatılan Referandum atmosferine rağmen üretim “ustalarla” şakır, şakır devam ediyor. “Emek yoğun” ürünler Buldan, Babadağ, Kızılcabölük; Denizli'den yurtdışına bile ihraç ediliyor. Pazar günüdür, tatil günüdür demeden üreten, memlekete “ekmek” kazandıran eller sağ olsun!
Mevcut iktidarın on beş yıla yakın süredir başta olmasına rağmen üretim en az ilgi duyduğu konu oldu. Geriye dönüp baktığımızda ilk icraatın “duble yollar” olduğunu görürüz. Rahmetli Süleyman Demirel bu yollar için; Mevcut yolların yanına eklersiniz bir yol daha, al sana duble yol derdi.
Duble yollar, alt geçitler, üst geçitler, AVM denilen alış veriş merkezleri, TOKİ Konutları; İnşaat ta inşaat… Belediye icraatları adeta... Üstelik tüm bu yapılanlar bir de “Dış Kaynaklı Krediler” yoluyla yapıldı mı, dış borç yükü katlanır da katlanır, öyle de olmadı mı? Türkiye'nin Dış Borç yükü Dört yüz Milyar Doları çoktan aştı...
Bu ülkenin ilk sanayicileri, Cumhuriyet Döneminin ilk büyük ticari müessesesi Koç; Aileden ikinci nesil, Rahmi Koç Türkiye'deki yalnızca inşaat ve yapılaşmaya yönelik ekonomi politikayı çok yadırgadığını, sanayi üretimini göz ardı eden ekonomik kararların sürdürülebilir olmayacağını her defasında ifade etmiştir.
Bizler üretim sektöründeyiz, üretiriz, önemli ölçüde de ihracat yaparız. Bir atölyeye girdiğimde duyduğum dokuma tezgahı sesi nerede olursam olayım; Denizli, Bursa, Maraş, Gaziantep benim için en güzel müzik sesidir. Makine yağının kokusunu tıpkı “Ekmek Kokusu” kadar severim! O atölyelerden, fabrikalardan bu halka iş, ekmek, gelecek çıkar!
Ne mutlu üretene, eli işleyene; imalatta olsa, hizmette olsa, eğitim de olsa, hangi alanda olursa olsun Üretebilene, başkalarına üretim yoluyla faydalı olabilene!
***
Geçtiğimiz hafta Azerbaycan'da komedi ya da Halk için dram filmi sahnesi gibi bir olay gerçekleşti. Televizyonlardan Azerbaycan halkına acıyarak, bu halk için endişe ederek izledik. Görüntülerde suratı estetik ameliyatlı olduğu anlaşılan bir bayan ki Cumhurbaşkanı Aliyev'in karısıymış, bir toplantı salonunda Cumhurbaşkanı yardımcılarının önünde adeta “ilkokul müsameresi” gerçekleştirdi. Ancak bir ilkokul öğrencisi kadar bile beceri göstermekten ve üç kelimeyi bir araya getirmekten aciz bu bayan koca, koca adamların önünde Cumhurbaşkanı Başyardımcısı seçilmesinden dolayı Azerbaycan Cumhurbaşkanı, yani kocasına teşekkür konuşması yaptı.
Bu ne komedidir, bu ne hafifliktir! Azerbaycan Halkı için çok üzüldüm. Aliyev 2003 yılında yapılan seçimde % 76 oyla Cumhurbaşkanı seçilmiş ancak sonuçları tanımayan muhalefet büyük tepkiler göstermişti. Bu adam şimdi karısını Cumhurbaşkanı Başyardımcısı yaptı. Bu halklar ne zaman uyanacak, ne zaman bu komedilere karşı çıkacak?
Azerbaycan Halkını içinde bulunduğu durumu acı, acı düşünürken, hepimizin bildiği, sonradan marş haline gelmiş o güzel “Azeri şiiri” geldi aklıma;
“Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türkün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim, düşebilsem toprağına”
Azerbaycan şairi Ahmet Cevat Hacıbeyli 1914 Çarlık Rusya’sı döneminde yurtseverlik ve muhalefet nedeniyle Karadeniz’in kıyısı Kırım’da hapse atılır. Yattığı zindandan Karadeniz’in azgın dalgalarının sesi eşliğinde bu şiiri yazar…
O şair ki 1937'de Stalin tarafından Türklere yardım ettiği gerekçesiyle kurşuna dizilerek idam edilmiştir.. İşte o vatansever, Azerbaycan'da geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanlığı Makamında gerçekleşen kocadan karıya bu komediyi, halk için acı verici, kahredici olayı görse ne düşünürdü ne derdi, ne tepki gösterirdi?
***
Geçtiğimiz hafta DRT Denizli Televizyonu tarafından Ümit Yakuphan'ın sunduğu “Güne Bakış” programına davetliydim. Bir siyasi parti mensubu olarak değil, bir yurttaş olarak Referandumda Hayır tercihine yönelik olarak görüşlerimi içtenlikle açıkladım. Program sonrasında beni telefonla arayan hemşerilerimiz görüşlerimi çok beğendiklerini samimiyetle bana ilettiler, çok teşekkür ediyorum. Dileğim; hep birlikte “Hayır'lı” bir referandum!
Yine geçen hafta Referandum Kampanyası için Denizli; Babadağ ve Kelleci'deydim, hemşerilerimizin çok büyük çoğunlukla hayır kararında olduklarına şahit oldum. Pazaryerinde hemşerimiz yaşlı bir hanımın kulağıma doğru yaklaşarak “Ben hayır'a basacağım, başıma bir şey gelir mi?” diye sorması benim için hiçbir zaman unutamayacağım bir anı olacak… Demokratik, korkusuz, endişesiz bir Türkiye için; hayır, hayır, hayır!
Saygı, sevgi ve selamlarımla