Ismarlama betimlemeler yapmak zordur, yaşayanlar bilir.
Kül renginde bulutların kasveti yalnızca birkaç kilometre ötede yağması muhtemel bir tür rahmet olarak beklenir.
Yağmur; daima birilerinin hüznü durumundayken, diğerlerinin ellerini semaya yönelttiği duası olmaya devam edecektir.
Bu kıymetli örneğin özelinde yazmaya devam etmeliyim ki,
keskin kriterlerle belirlenmiş kompozisyonlara ve o yazılarla oluşturulmuş yarışmalara asla ilgi duyamadım.
Birilerine zoraki bir şeyler hissettirmeye çalışmak her şekilde zor oldu.
Zaten bir başkası tarafından belirlenmiş tema ve kurallar ile kendi cümlelerimi kısıtlayamazdım da.
En kötü yaşanmışlığın, en güzel kurgudan daha samimi olacağına inandığım gün yarım yamalak yazdığım yapay hikayelerimin tümünü yarıda bıraktım.
Başladığım şeyleri tamamlayamayacağımdan ya da kaçtığımdan değildi fakat hepsinin içtenliğinde bir dizi sıkıntı olduğunu düşündüm.
‘’Aşk acısı, İstanbul falan filan… Bırak artık bunları. Aşkın güzel taraflarını üret de okuyalım.’’ önerisini duyduğumda art arda üç gün sabahladım.
Anadolu’nun dört bir yanında geçen onlarca düzmece yazı yazdım.
Yüzlerce asılsız cümlenin oluşturduğu bir çok olay hikayesini, benden istenilen kılıflara sokarken hiç de memnun olamadım.
Üzerine bir sürü kelime karalayıp sildiğim yıpranmış Bristol kağıtlarını dosyama zımbaladığımda yaşadığım şeyin adı tam anlamıyla bir huzursuzluktu.
Eğer bu yakarışı sizlere yapmasaydım suni karakterlerin üzerine oluşturduğum zorlama bir yazım daha olacaktı.
Sonra bir tane daha ve bir tane daha…
Üzerine biraz düşünüp kafa yorduktan sonra hayal ürünü hikayeler bile biz kadar var olabiliyor.
O yüzden, çoğu zaman yolundan dahi geçmediğimiz realizm, insanoğlu için bazen büyük bir ihtiyaç.
‘’Issız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey ne olurdu? ’’ sorusuna verebileceğim bir cevabım hiçbir zaman olmadı.
Hayat elbette üç şeyden daha fazlasını hak edecektir fakat devamlı bir şekilde yaşanmaya devam eden gerçek hayal kırıklıkları bu konuda teraziye hiç şaşmadan daha ağır geldi.
Samimi acılar, spekülatif mutlulukları mağlup ederken, mahalle maçlarına duyduğum özlem kilometrekareye düşen onlarca halı sahaya hükmünü çoktan göstermişti.
Adına kitaplar yazabileceğim bir kadını seneler önce tanıdığımda hissettiğim şey de tam olarak bu gerçeklikti.
Şimdi bana ‘’Elli bin lira verseler naparsın?’’ diye arkadaşa sorulan o eğlenceli sorulardan birini sorsalar bile üzerine bir dakika düşünemem.
Gökyüzünde ne kül renginde bulut ne de yağması muhtemel bir rahmet kaldı artık.
Küresel ısınma hepimizi mahvetti.
Artık sadece kurgularla yazmak zorunda olduğumuz gerçek veballer var.