Eğitim-iş Denizli Şubesi
Başkanı Namık Kemal Aydoğan, 2018-2019 Eğitim Öğretim yılı değerlendirme
raporunu şu şekilde açıkladı:
AKP’nin iktidarda olduğu
17 yıl boyunca, 7 kez Milli Eğitim Bakanı değişmiş, her gelen bakanın öncekinin
tersi uygulamalarıyla eğitim sistemi adeta yamalı bohçaya dönmüştür. Sadece AKP
iktidarında, eğitim sisteminde yapılan köklü değişiklik sayısı 15’e ulaşmış,
yapılan her değişiklik beraberinde çözümsüzlüğü getirmiştir.
Dernek ve vakıflarla
imzalanan protokoller, eğitimin özelleştirilmesi, karma eğitim karşıtı
uygulamalar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, derslik açıkları, kalabalık
sınıflar, altyapısı yetersiz okullar, öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin
yurtlarına mahkum edilmesi, çocukların örgün eğitim dışına itilmesi, sınav
sistemlerinde ve müfredattaki değişiklikler, mülakata dayalı sözleşmeli ve
ücretli öğretmenlik, öğretmene yönelik şiddetin sürmesi, ataması yapılmayan
öğretmenler sorunu gibi çok sayıda sorun maalesef bu öğretim yılına damgasını
vurmuştur.
EĞİTİMDE DİNSELLEŞME ÇABALARI DEVAM EDİYOR
AKP iktidarı döneminde
eğitim, siyasal iktidarın egemen ideolojisinin önemli bir bileşeni haline
getirilerek en fazla yıpratılan alan olmuştur. Kindar nesil projesini her türlü
hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan
siyasal iktidar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları
doğrultusunda biçimlendirmeye çalışmaktadır.
10 Eylül 2018’de Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma,
Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile
MEB’e bağlı her kuruma mescit ve abdesthane açma zorunluluğu getirildi. Çok
Programlı Anadolu Lisesi ve mesleki ve teknik eğitim kurumlarında karma eğitim
yapılması şartı kaldırıldı.
Karma eğitimi yok etmeye
çalışan, okullarımızı “haremlik-selamlık” şeklinde ayırmaya kalkan bu anlayış;
çocuklarımızı eşit haklara sahip, ülkenin geleceğinde yararlı yurttaşlar olarak
eğitip yetiştirmek yerine, onları cinsel kimlikleriyle ön plana çıkarmaktadır.
Çağdaş, laik ve bilimsel eğitimde bu uygulama kabul edilemez. Eğitim-İş olarak,
Cumhuriyet kazanımlarını geriletecek olan bu yanlış girişimin iptali için dava
açtık.
Milli Eğitim Bakanlığı,
başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, iktidara yakın dini kurum ve
vakıflarla imzaladığı protokollere 2018-2019 eğitim öğretim yılında da devam
etmiş, protokollere yenileri eklenmiştir.
Ayrıca 4-6 yaş
çocuklarımıza zorunlu okul öncesi eğitim verilmesi, okul öncesinde yüzde yüz
okullaşma sağlanması gerekirken hızla bu hedeften uzaklaşılmakta, bu yaş
çocuklarımız Diyanet İşleri Başkanlığı gibi işi eğitim olmayan kurumlarca dini
eğitim/ değerler eğitimi adı altında en verimli çağları heba edilmeye
çalışılmaktadır.
Eğitim-İş olarak 4-6 yaş
grubu çocuklar için Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen öğretim programının
öncelikle yürütmesinin durdurulması ardından iptal edilmesi için Danıştay
nezdinde dava açtık.
Gerici dernek ve
vakıflar okullarımızdan ayrılıncaya kadar, Diyanet İşleri Başkanlığı okul ve
öğrencilerimizden elini çekinceye kadar, laik, bilimsel, demokratik, kamusal ve
parasız eğitim için mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.
OKULLAŞMA ORANI DÜŞTÜ
Eğitimin temel
sorunlarından biri olan okullaşma oranlarındaki yetersizlik çözülememiş bir
sorun olarak ortada durmaktadır. İstatistiklere göre, ilkokul ve ortaokulda
okullaşma oranlarında belirgin bir düşüş yaşanmıştır. 2013-2014 eğitim öğretim
yılında okullaşma oranı ilkokullarda yüzde 99.57 iken, 2018’de bu oran yüzde
91,5’e düşmüştür. 2013-2014 eğitim öğretim yılında yüzde 99.61 olarak
gerçekleşen kız çocuklarının okullaşma oranı ise yüzde 91,7’ye gerilemiştir.
Ortaokulda net okullaşma oranı 2017’de yüzde 95,7 iken 2018’de yüzde 94,5’e geriledi.
ORTAÖĞRETİMDE ÖĞRENCİLER AÇIK LİSEYE YÖNLENDİRİLİYOR
AKP hükümeti tarafından
4+4+4 düzenlemesi “zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması” girişimi olarak
sunuldu. Oysa MEB’in verileri ortaöğretim çağındaki çocukların örgün eğitimden
koparak açık liseye yönlendiğini ortaya koymuştur.
YILLAR | AÇIK LİSE |
2011-2012 | 940.268 |
2012-2013 | 1.014.409 |
2013-2014 | 1.306.994 |
2014-2015 | 1.470.434 |
2015-2016 | 1.535.135 |
2016-2017 | 1.554.938 |
2017-2018 | 1.586.823 |
Mesleki açık öğretim
lisesi de dahil olmak üzere açık öğretim lisesinde okuyan toplam öğrenci sayısı
1.586.823’dür. Bu sayı 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim
yılında 940 bin 268’di. 4+4+4 düzenlemesinin ardından açık lisede okuyan
öğrenci sayısı yüzde 60 oranında artmıştır.
İstatistiklere göre
699.765 kız öğrenci açık öğretim liselerinde okumaktadır. Kız öğrenciler 4+4+4
eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiştir. Ortaya çıkan tablo
zorunlu eğitimin fiilen 4 yıla indirildiğinin göstergesidir.
BÜTÇEDEN YİNE EĞİTİME PAY YOK
Milli Eğitim Bakanlığı
bütçesi, okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2019
yılı için 113 milyar 813 milyon TL olarak belirlenmiştir.
Yıllardır eğitime en çok
pay ayırdığını iddia eden Hükümet, 2019 yılı için de sadece zorunlu harcamaları
karşılayan bir bütçe hazırlamış, bu yetmezmiş gibi ekonomik krizi bahane ederek
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesinden 2 milyar lira kesinti yapmıştır. MEB’in,
yapılacak kesintilerin öğrencilere yansıtılmayacağı yönündeki açıklamasına karşın,
parasız yatılı okuyan öğrencilerin ailelerine verilen yardım ödeneğinden 103
milyon TL, okulların bakım ve onarımları için ayrılan ödenekten 145
milyon TL kesilmesi, siyasi iktidarın eğitime verdiği önemin göstergesi
olmuştur.
Bütçeden Milli Eğitim
Bakanlığı’na ayrılan bu miktar, eğitimin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan ve
eksiklikleri gidermekten oldukça uzaktır.
AKP’nin iktidara geldiği
2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay % 17,18 iken,
2019 yılı itibariyle bu oran % 4,88’e gerilemiştir. Milli Eğitim Bakanlığı
bütçesinden yatırımlara ayrılan pay, AKP iktidarı döneminde sürekli azalma
eğilimi göstermiş ve 16 yıllık AKP iktidarı döneminde neredeyse en düşük
seviyeye gerilemiştir.
Eğitim yatırımlarına
ayrılan pay AKP’nin gerçek eğitim politikasını ortaya koymaktadır. Son 16 yılda
özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile
baş başa bırakılmıştır.
2023 EĞİTİM VİZYONU BEKLENTİLERİ KARŞILAMADI
Milli Eğitim
Bakanlığı’nın, gelecek 3 yıla dair hedef ve yaklaşımlarını içeren "2023
Eğitim Vizyonu", Bakan Ziya Selçuk tarafından Bakanlık yerine Saray’da
açıklandı.
Program, eğitim alanında
yıllardır izlenen politikalarda köklü bir değişikliğe gidilmeyeceğini, eğitimde
yaşanan ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız
kesmeden devam edeceğini ortaya koydu.
2023 Eğitim Vizyonu’nda
“Okulların Finansmanı” başlığı altında yer alan;
“Özel sektör ve sivil
toplum iş birlikleriyle eğitim kurumlarının finansmanına destek sağlanacaktır.”
“Okul Aile Birliği
gelirleri yeni bir yapıya kavuşturulacaktır.”
“Eğitime ve okullarımıza
bağış yapacak kişilerin farklı miktar, tema ve yöntemle bağış yapabilmesi için
il ve bakanlık düzeyinde bir yapı kurulacak, mevzuat, yazılım ve erişim
düzenlemeleri yapılacaktır.”
ifadeleri eğitimin
finansmanının yine hayırseverlere ve velilere yükleneceğinin göstergesi
olmuştur.
Özel öğretim
kurumlarında bürokrasinin azaltılması, haksız rekabetin ortadan kaldırılması ve
özel öğretim kurumları ile işbirliğinin güçleneceğinin ifade edilmesi, özel
okullarının kamu kaynaklarıyla desteklenmesi politikalarının sürdürüleceğini
ortaya koydu.
Öğretmenliğe kabulde
uygulanan ve eğitim fakülteleri tarafından verilen pedagojik formasyon şartının
kaldırılması ve MEB bünyesinde verilecek olması yeni bir yandaş kayırma formülü
yaratıldığına dair kaygılara yol açtı.
Vizyon Belgesi’nde yer
alan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun hazırlanması çalışmalarına, eğitimin
paydaşlarından görüş alınmadan başlandı. Cumhurbaşkanı, tıpkı 2023 Eğitim
Vizyon Belgesi'nin önemli kısımlarını Milli Eğitim Bakanı'na bırakmayıp kendisi
açıklamayı tercih ettiği gibi, öğretmen meslek kanunu için de kendi kurduğu
kurulla Saray'ında bir toplantı düzenledi.
Meslek Kanunu hayata
geçirilirken iş güvencesinin korunması ve çalışanların performans türü
uygulamaya maruz bırakılmaması önemlidir. Böylesine önemli bir kanunun
öncelikle paydaşlar noktasında ardından Meclis’te oluşacak ortak akılla
çıkarılması zorunludur ve olmazsa olmaz maddelerimizin en başında yer
almaktadır.
İKİLİ EĞİTİM VE TAŞIMALI EĞİTİM SORUNU DEVAM EDİYOR
2023 Eğitim Vizyonu’nda,
"... ikili eğitime son verme hedefi" diğer programlarda olduğu gibi
tekrar edilmiştir. Ancak bilindiği gibi AKP iktidarında tekli eğitim yapan
okullar bile ikili eğitime geçmiş; okul binaları hem içeriden tuğlalarla
bölünmüş ve hem de okul bahçeleri küçültülmüş, eğitim sistemi işlevsiz hale
getirilmiştir.
2017-18 eğitim-öğretim
yılı verilerine göre ilköğretim kurumlarının yüzde 14.4; ortaöğretim
okullarının ise yüzde 6.4’ünde ikili eğitim yapılıyor. MEB verilerine göre,
2019 sonuna kadar ikili öğretimin kaldırılması için Türkiye genelinde 57 bin
132’si temel eğitimde, 1.630’u ise ortaöğretimde olmak üzere toplam 58 bin 762
derslik yapılması gerekiyor. Ancak MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan pay ile
bunu gerçekleştirmek mümkün görünmüyor.
Taşımalı eğitime
baktığımızda, toplam 43 bin 405 okul, 12 bin 55 merkez okula taşınmaktadır.
Taşınan öğrenci sayısı ise 810 bin 35’tir.
Eğitimlerine devam etmek
için yerleşim yerlerine en yakın ilçelere giden öğrenciler Aladağ’da olduğu
gibi devlete ait yurt olmadığı için yine cemaat ve tarikatların yurtlarına
yönlendirilmektedir.
YENİ ÇALIŞMA TAKVİMİ AÇIKLANDI
2019-2020 eğitim ve
öğretim yılının çalışma takvimini açıklayan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk
yeni bir tartışma başlattı.
Eğitimin yığılmış
sorunları çözüm üretilmeksizin ortada dururken, daha fazla ara tatil içeren bu
yeni takvim, başlı başına bir oyalama hamlesinden başka bir şey değildir.
Bu takvimin bizim
sistemimize uygun olup olmadığı büyük bir soru işareti olarak ortada
durmaktadır. Her tatil öncesi rehavetin hakim olduğu, okullarda ders
işlenmediği, birçok öğrencinin rapor alarak tatilini uzatıp seyahate çıktığı
gibi unsurlar da hesaba katılmadan açıklanan yeni takvim, bir kuşağı daha deney
tahtası haline getirecektir.
YENİ ORTAÖĞRETİM MODELİ EĞİTİMDE EŞİTSİZLİĞİ
DERİNLEŞTİRECEK
Millî Eğitim Bakanı Ziya
Selçuk’un göreve geldikten sonraki ana mesajı, bakanlığın 3 yıllık bir plan
açıklayacağı ve bu plan çerçevesinde öğrenci ve velilerin üç yıl boyunca hiçbir
“sürprizle” karşılaşmayacağıydı.
Ancak söylenenin aksine
Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretimde “reform!” diye nitelediği yeni bir modeli
hayata geçirmeye, eğitimin piyasa koşullarına sunulmasında bir adım daha atmaya
hazırlanıyor.
Getirilmek istenen yeni
sistemde, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya, felsefe, beden eğitimi,
resim, müzik gibi gençlerin pozitif bilimlerle temasını sağlayan, neden sonuç
ilişkisi kurmasını öğreneceği ya da kişisel gelişimine fayda sağlayacak
dersler, seçmeli ders olarak belirlenmişken din kültürü ve ahlak bilgisi
dersinin zorunlu ders olarak belirlenmesi, Bakanlığın 'modern' söylemleri
altında bilimsellikten ne kadar uzak bir anlayışın yattığını bir kez daha
göstermiştir.
Öğrencilerin akademik ve
yetenek gelişimine büyük bir darbe vuracak olan bu değişiklik, eğitimciler için
de kara haberler içermektedir. Bu değişikliklerle birçok alanda öğretmenler ya
norm fazlası olacaklardır ya da kurum değiştirmek zorunda kalacaklardır. 10
binlerce öğretmeni etkileyecek böyle bir düzenlemede eğitimin paydaşlarının
görüşünün alınmaması kabul edilebilir değildir. Kaldı ki ders sayılarını
azaltma adı altında bazı dersler doğa bilimleri, sosyal bilimler gibi adlar
altında birleştirilmekte fakat bu dersleri kimlerin okutacağı, bununla ilgili
nasıl bir çalışma yapılacağı açık bırakılmaktadır.
Eğitimde geleceği
yakalamak için öncelikle yapılması gereken, bilimsel anlayıştan uzak vakıf,
cemaat, dernek gibi gerici yapıların eğitime müdahalesini önlemek, okulların
fiziki şartlarını geliştirmek ve eğitimin esas paydaşlarıyla işbirliği
geliştirmek olmalıdır.
Parasız, bilimsel, laik
eğitim anlayışını hakim kılmak için, öğrencilere çok yönlü bilgi ve beceri
kazandıracak nitelikli bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Tekrar söylüyoruz:
Fırsat ve imkan eşitliğine dayalı, bilimsel ve objektif kriterleri içeren bir
eğitim modeline geçilmelidir.
ÖĞRETMENLER GEÇİM SIKINTISI VE MESLEĞE OLAN
SAYGINLIĞIN AZALMASINDAN ŞİKAYETÇİ
Sendikamızın, 23 ilde
1060 öğretmenle yüz yüze görüşerek yaptığı “Öğretmenlerin Ekonomik, Mesleki ve
Sosyal Durumlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri” adlı araştırma sonuçları,
öğretmenlerin ekonomik ve sosyal olarak çok zor durumda olduğunu ortaya
çıkardı.
Araştırmaya katılan
öğretmenlerin yüzde 77,83’ü öğretmenliğin saygın bir meslek olma özelliğini
kaybettiğini belirtirken, yüzde 64,72’si borçları nedeniyle motivasyonunun
azaldığını söylüyor. On öğretmenden dördü daha çok gelir elde edebileceği bir
iş bulması halinde öğretmenliği bırakacağını ifade ediyor.
Araştırmaya göre,
öğretmenlerin yüzde 42,17’si ikiden fazla kredi kartı kullanıyor ancak yüzde
29,25’i kredi kartının sadece asgari borcunu ödeyebiliyor. Öğretmenlerin yüzde
32,55’i şahıslara borcu olduğunu belirtirken, yüzde 22,36’sı ek iş yapıyor.
OECD ortalamasında,
öğretmen maaşları Türkiye’dekinin iki katından fazladır. Ayrıca, öğretmen
maaşlarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranı, OECD ortalamasına göre
oldukça düşük olup, kamuda da birçok meslek grubunun gerisindedir.
SÖZLEŞMELİ VE ÜCRETLİ ÖĞRETMEN UYGULAMASI ISRARI
Eğitimde ciddi oranda
öğretmen açığı olmasına rağmen Bakanlık, 15 Temmuz sonrasında kadrolu öğretmen
atamasından vazgeçmiş “doğrudan torpil” anlamına gelen sözlü sınava dayalı
sözleşmeli öğretmen sistemini getirmiştir. Atamaların sözlü sınav ile yapılması
ise eğitim sistemimiz için utanç verici bir uygulama olmaya devam etmektedir.
Sözleşmeli öğretmen oranı 2016-17’de yüzde 2.2 iken, 2017-18 eğitim-öğretim
yılında resmi kurumlarda görev yapan tüm öğretmenlerin yüzde 4,4’ü
sözleşmelidir.
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER SORUNUNA ISRARLA ÇÖZÜM
ÜRETİLMEMİŞTİR
Eğitim sistemimiz her
geçen gün artan sorunlarla tam bir çürüme içindeyken, AKP iktidarı döneminde
ortaya çıkan ataması yapılmayan öğretmenler sorunu eğitimin öncelikli ve acil
çözüm beklenen sorunlarından birisi haline gelmiştir.
MEB tarafından atama
bekleyen öğretmen adayı sayısı 382 bin 595, öğretmen ihtiyacı ise 97 bin 31
olarak açıklanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı
Öğretmen Strateji Belgesi’ndeki verilere göre ise eğitim fakültelerinde
okuyanların sayısı 228 bin 279. Fen fakülteleri, edebiyat fakülteleri ve
ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrenciler de dahil edildiğinde öğretmen olmayı
bekleyen 653 bin 899 lisans öğrencisi olduğu görülüyor.
Öğretmenlik alanlarına
kaynak teşkil eden diğer programlar ve pedagojik formasyon kurslarına devam
eden mezun öğrenciler de dikkate alındığında öğretmen olarak atanmayı
amaçlayanların sayısı 1milyonu aşıyor.
Ancak MEB hala eğitim
sisteminin ihtiyacı kadar atama yapmamakta, esnek ve güvencesiz istihdam biçimi
olan “sözleşmeli öğretmenlik” uygulamasıyla insanca çalışma koşullarını hiçe
saymaktadır.
Son yıllarda yapılan
öğretmen ataması sayısında önemli bir düşüş görülmektedir. Bu durum atama
bekleyen işsiz öğretmen sayısını her geçen yıl arttırmakta, intiharlara kadar
varan olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Gençlerimizi buna mecbur bırakan
anlayışı, ne insanlık onuru ne de öğretmenlik mesleğine biçilen değer ile
bağdaştırmak mümkün değildir.
SONUÇ
Eğitim sisteminde
yıllardır yaşanan sorunların, bakan değişikliğine, büyük reformlar
gerçekleştirileceği vaadiyle açıklanan vizyon belgelerine rağmen, 2018-2019
eğitim öğretim yılında da artarak devam ettiği görülmektedir. Eğitimde yaşanan
yapısal sorunlar karşısında MEB’in somut ve çözüme dayalı politikalar
geliştirmek gibi bir amacının olmadığı, eğitimde yaşanan ticarileşme,
özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız kesmeden devam edeceği
görülmüştür.
Daha önce defalarca
söylediğimiz gibi eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılmasının,
çocukların nitelikli bir eğitime ulaşabilmesini sağlamak için bugüne kadar
izlenen bilimsel olmayan eğitim politikalarını tamamen değiştirmekten
geçmektedir. Yaşanan karanlık tablodan çıkışın tek yolu ise eğitimin eşit,
parasız, bilimsel, laik ve kamusal niteliğinin arttırılmasıdır.
Eğitim-İş olarak, parasız, bilimsel, demokratik, laik, ulusal ve karma eğitim mücadelemize, Atatürk’ü ve devrimlerini anlatmaya, haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalmış tüm eğitim emekçilerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Yolumuz çağdaş uygarlık yoludur, yolumuz Cumhuriyet yoludur ve bu yoldan asla dönmeyiz.