Değerli Dostlarım; bu yazımızla anayasa tarihindeki yolculuğumuza 1982 Anayasası ile devam ediyoruz.
1982 Anayasasına giden süreci kısaca bir hatırlayalım. 70li yıllarda ülke anarşi ortamına itilmiş sağ-sol, sünni-alevi, Küçük-Büyük Genç vbçatışmaları körüklenmiş, kardeş kardeşekırdırılmış, gazetecilere suikastlar düzenlemiş, faili meçhul cinayetler işlenmiş, siyasi çalkantılar yaşanmış,meclis cumhurbaşkanını seçememiş ve birilerince şartların olgunlaşması beklenmiş! 12 Eylül 1980 sabaha karşı 03’de Buca SSK Hastanesi’nde yatağımdan hoparlörden duyduğum marşlarla uyanıp, Askerî Darbeye tanık olmuştum. Koridorlarda asker postallarının sesleri ve asker bağırmaları“Kimse yatağından kalkmasın! Asker Darbe yaptı! Yönetime el koydu! Sıkı Yönetim ilan edildi! Yatağı terk eden tutuklanacak darbe karşıtı olarak yargılanacak!” saatlerce koridor sonunda bulunan tuvalete gidememek. Ne büyük ıstıraptı anlatamam.
Sonrası yaşananları namlum birbaktık ki, terör bir anda bitiverdi.İki yıl sıkı yönetim altında suçlu suçsuz tutuklamalar ve işkencelerle ceza evlerinde ölümler. DGM’lerde verilen adil idam kararları ile bir sağdan bir soldan asıldık!
Demokratik hukuk devletine geçebilmek için bir anayasa hazırlanması gerekiyordu. Askerî vesayetin hazırladığı1982 Anayasası halk oyuna sunuldu. Bir çorba pişirildi. Önümüze konuldu.ister ye ister yeme!
Anayasal Devlet olmanın en önemli göstergesi özgürlükçü ve demokratik bir Anayasaya sahip olmasının yanında gereklerinin yerine getirilmesiyle olur. Bir anayasada kanunlar hazırlanırken iki temel esasa dayanmalıdır: Hukuk devleti ve Sosyal Devlet ilkeleri.
1982 Anayasasında yer alan maddelerde temel hak ve özgürlükleri kısıtlayarak uluslararası sözleşmelerde yer alan kriterlere aykırı bir durum oluşturarak hukuk devleti olma kriterlerinden kısmensapılmıştır. Bu anayasanın ruhunda birey ve devletarasında“özgürlük-otorite”dengesinde tercihini siyasi otorite vegüçten yana kullanarak, kişilere bireysel, siyasi ve kültürel değerler bakımından kısıtlamalar getirmiştir.
Yıllar içinde iktidarı, muhalefeti herkes bu vesayet anayasasından şikayet etmesine rağmen bir türlü değiştirmediler, değiştiremediler. Tâki 2001 yılında bir takım değişiklikler yapıldı. Lakin vesayetin hazırladığı Anayasada tam bir özgürlükçü ruh yakalanamadı.
82 Anayasasının 13. Maddesine göre kişi hak ve özgürlükler kanunlasınırlandırılabilir. Fakat kanun hükmünde kararnameler ile sınırlandırılamaz. Ancak olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlükler Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile sınırlandırılabilir.Olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin kısmen veya tamamen kısıtlanması milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ve ölçülülük ilkesinin ihlaledilmemesi şartına bağlıdır. Kararnameler yayımından itibaren 3 ay içinde TBMM’de görüşülerek kanunlaşmak zorundadır. Süresinde kanunlaşmayan kararnameler yürürlükten kaldırılmış sayılır. Günümüzde bir çok kararnamelerin yasalaşmadığı ve anayasal kriterlere uymadığı görülmektedir. Temel problem anayasadaki kanunların özgürlükçü olmadığını değil, uygulanmasındaki yanlışlıklardır. Bir siyasinin “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz!” demesinden hak ve özgürlüklerin keyfi olarakkısıtlanabileceği ve anayasanın kolayca ihlal edilebileceğianlaşılır.
Aslında Anayasanın 14. Maddesi de kişilerin yanısıra devletin de temel hak ve özgürlükleri yok etmesi veya sınırlama yetkisini kötüye kullanmasını yasaklamıştır!
Kabul edilen 1982 anayasasında “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.”(AY m.2) Hukuk devleti olmanın yegane şartı Yasama, Yürütme ve Yargı organlarının evrensel hukuk ilkelerine bağlı olmasıdır.(AY m. 8, 11, 138)Adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi anayasal güvence altına alınmıştır. Fakat zaman içindehukuk dışına çıkılan bir çok uygulama ile karşılaşılmıştır. Anayasa hukukçusu Ergun Özbudun “Yargı kararlarının Anayasaya, kanunlara, genel hukuk ilkelerine uygun olması ve hakimlerin bunlara ek vicdani kanaatlerine göre karar almalıdır!” seklinde görüşünü dile getirmiştir.
Hukuk devleti olanın bir diğer göstergesi de herkesin kanunlar önünde eşit olduğunun uygulamada da ispatlanmasıdır. Hukuk devleti olmak adil yargılanma hakkının her vatandaşına eşit olarak sağlanmasıdır. Günümüzde bu hakkın ihlal edildiği bazı yargı davaları, Bireysel Başvuru Hakkı çerçevesinde Anayasa Mahkemesi’nde görüşülerek ihlali yönünde kararlar verildiğini görmekteyiz.
Uluslararası sözleşmelere göre;iç hukuk sisteminde çözülemeyen davaların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde(AIHM)görülmesi ve kararlarının bağlayıcılığı ilgili taraflarca kabul edilmiştir. Günümüzde AIHM’e bir çok bireysel başvuru yapılmış ve görülen davaların bir çoğunda hukuk sistemimiz yargılanmıştır. Bu konuda karnemiz kırıklarla doludur.
Anayasamızda,Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlet olarak görevini yerine getirmekle sorumlu tutulmuştur. Anayasaldevlet vatandaşların sosyal ve kültürel haklardan hukuk ilkelerine uygun olarak, eşit şekildeyararlanmalarını için gerekli tedbirleri ve imkanları sağlamak zorundadır. Sosyal devlet olmanın gereğininyerine getirilmesiyle,toplumu oluşturan katmanlar arasında sosyal adaletin tesisi sosyal ve kültürel çatışmaları önleyecektir.
Gayri safi milli hasıladan vatandaşların hakça paylaşmasınınsağlaması, eşit eğitim hakkının tanınması, can ve mal güvenliğinin sağlanması, özel hayatın gizliliğini korunması, konut dokunulmazlığı, sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi gibi hakların gerçekleştirilmesisosyal devletin anayasal bir görevidir.
2012 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle 2014 yılında Cumhurbaşkanının halk oylaması ile seçilmesi sağlanmıştır. Daha sonra 2017 yılında yapılan bir başkaanayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı Meclis Hükümet Sistemi yerine partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi getirilmiştir.
Bugünlerde bu yeni hükümet sistemi partiler arası ittifakları zorunlu kılması, partili cumhurbaşkanının tarafsızolamayacağı,meclis iradesinin yürütme ve yasamada etkin biçimde olamaması gibi konularda çokça tartışılmaktadır.
Değerli Dostlarım; bir anayasa ne kadar iyi hazırlanırsa hazırlansın, gelişen ve değişen bir toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği sürece tartışılacaktır. Hele hele hâlâ askerî vesayetin hazırladığı ve kısmen değişikliğe uğramış bir anayasa ile yönetilmeye devam ettiğimiz sürece tartışılmaya mahkumdur. İktidarı muhalefeti herkes bu vesayet anayasasından şikayet etmesine rağmen bir türlü değiştiremediler. Anlaşılan o ki, Anayasamız üzerindeki vesayet hâlâ devam etmektedir!
Güzel yurdumun tümbireylerinin istediği, gerçek anlamda evrensel normlara uygun kişi hak ve özgürlüklerine değer veren sivil bir anayasanın yapılması özlemiyle. Saygılarımla 03.12.2019
Doç. Dr. Şevket CİVELEK