“Cehaletle savaşmak, düşmanla savaşmaktan az önemli değil”
Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Yıl 1921’de sarf edilen bu sözler sonrası Maarif/ Eğitim Kongresi yapılıyordu. Henüz savaş bitmemişti, bağımsız bir devlet dahi değildik ve Darül(erkek) Muaalim(öğretmen) Mektebi’nde eğitim sisteminin temelleri; kadın ve erkek öğretmenlerce atılmaya başlanmıştı. Burada durup bakalım; bir ülke düşünün Kurtuluş Savaşı verirken yani ölüm kalım girdabında o gün ve gelecek eğitimi için düzenlemeler yapmaktan geri durmuyor.. çünkü eğitim her şey! Aynı zamanda o ülkenin, kazanma inancı-ayakta kalmaya umudu demek olamaz mı? Nitekim de öyle oluyor, o kongreden 1 yıl 1 ay sonra zafer açıklanıyor, 2 yıl 3 ay sonra da Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmen ilan ediliyordu.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da temelleri, toprakları üzerinde işgal kuvvetleri varken atılan konular hiç hız kesmeden devam etmiş ve 18 Mart 1924’de genç cumhuriyetin TBMM’de 442 sayılı Köy Kanunu kabul edilip 7 Nisan 1924’de resmi gazetede yayınlandıktan sonra hemen yürürlüğe girmişti.. Hadi gelin şimdi bu kanuna bir daha bakalım sonrada 27 Ocak’ta kapatılan Köy Enstitülerine dönelim;
Madde 13 Köylünün yapacağı mecburi işleri tanımlarken der ki;
“15 - Köyde maarif idarelerinin vereceği
örneğe göre bir mektep yapmak (yeniden yapılacak ise köyün en havadar bir
tarafına yapılacak ve mektebin herhalde bir bahçesi bulunacaktır.)”
Bu şu demek; aynı kanunun maddeleleri arasında yer aldığı gibi köylü kadınlı erkekli, ihtiyar heyetinin verdiği salma ile imece usulü köyüne bir okul yapacaktır! Ağaç dikecek, hayvanları ve kendisi için çeşme yapacak, çaprazlamasına iki yol, meydan açacak...köy odası inşa edecektir. Zira bu okullar yıllar içinde köylüye Latin Harflerine geçişten sonraki okuma yazma seferberliğinde kapılarını açmış, gönderilen eğitmenlerce de dikim, ekim, hayvan ve bitki besleme, bakım, toprak işleme teknikleri öğrendikleri birer tarımsal eğitim kurumları olmuştur.
Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’nın “verdiği örneğe uygun” sözcüğünü cımbızla çekeceğim ve köyün emeği ile inşa ettiği, malı olan o okullar bugün ne halde dersiniz? Örneğin Çal ilçe merkezindeki okul geçtiğimiz yıl yakıldı, Ortaköy’de ki 1928 yılında inşaatı tamamlanarak bölge yatılı olarak eğitime ve öğretime geçen okul ise SİT ilan edildi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanununda yapılan değişikle mahalle statüsü gereği de köylü ve köy malı olmaktan çıkıp kaderine terk edildi. Benim de babam gibi ilkokulu okuduğum, annemin ise öğretmenliğini yaptığı o okulu bu hafta sonu gezdiğimde yaşadığım duyguların tarifi ne yazık ki yok!
Genç cumhuriyetin, halkının eğitimini ihmal etmemek, çocuklarını daha iyi bir geleceğe hazırlamak...ekonomisini kalkındırmak için köy tüzel kişiliği içine koyduğu şu yukarıdaki madde ile bugünün mahalleler statüsüne sokulan o köylerin geldiği hal ortadadır! Tıpkı sadece bize özgü bir eğitim projesi olan 22 Nisan 1940 tarihli resmi gazete de yayınlanan 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile kurulmuş okulların 1946’da seçim kaygıları ile müfredat ve yapılanmasında değişiklikleri akabinde 1954 resmen kapatılmasıyla ülkecek geldiğimiz hal gibi. Söz konusu kanun şöyle der;
“Madde 1: Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabı yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Maarif Vekaletince köy enstitüleri açılır.
Madde 6: Köy enstitülerinden mezun öğretmenler, tayin edildikleri köylerin her türlü eğitim ve öğretim işlerini görürler. Ziraat işlerinin fenni bir şekilde yapılması için bizzat meydana getirecekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atölye gibi tesislerle köylülere rehberlik eder ve köylülerin bunlardan istifade etmelerini temin ederler... ”
Ortaköy İlkokulu dedik, eğitim dedik, ziraat dedik,.. Hadi bir de tarihe not düşelim; Köy Enstitülerinden mezun ve tayinci gelen babamın da öğretmenliğini yapmış (rahmetli) Sayın Mehmet Gündüz’ü sizlere biraz olsun bu vesile ile tanıtmak isterim.
Sayın Gündüz, Ortaköy’den evlenmiş, yerleşmiş ve hem kız hem de erkek çocuklarını köylüye örnek olacak şekilde yüksek öğretime göndermiş ( eczacılık, mühendislik...gibi) bu ülkenin ve Denizli’nin isimsiz değerlerinden biridir. Örneğin çocuklarından biri ODTÜ öğretim görevlisi profesör doktordur. Zirai alanda ise örnek tavuk kümes ve tünekleri yapan biridir. Köylüye yıllarca kuşlar (Aves) sınıfında olan (Gallus gallus domesticus) tavuğun geceleri yerde değil ağaç veya yüksek kümeslerde sopalar üzerinde tünemesi gerektiğini izaha çalışmıştır. Asma çubuk çeşitliliğinden meyveciliğe kadar pek çok zirai alanda da çalışmalar yaparak köylü ve çiftçiye öncü olmuştur. Kendisini saygı ve minnetle anıyorum.
100 yılına iki kala Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, ziraai eğitiminin hakkettiği yeri bulması, köylerde ki yaşam koşullarının iyileştirilmesi...değiştirilmesi ve cehalet ile vereceği mücadelenin bundan sonraki nesilleri de nasıl etkileyeceğinin farkına hep birlikte varalım istiyorum. Zira Gazi’nin sözü halen geçerliliğini korumaktadır.
n.aydemir
27 Ocak 2021- Denizli [email protected]
Kaynaklar: www.resmigazete.gov.tr