Bugün ülkemizin kuzey batısına uzanacağız ve sınır
komşumuz Bulgaristan’a kısa bir yolculuk yapacağız. Bulgaristan deyince elbet
ki, futbol tutkunlarının ilk aklına gelen isimler Stoiçkov, Balakov ve Berbatov
olur. Özellikle Stoiçkov dünya kupalarında gol krallığı yaşamış ve Avrupa’da
yılın futbolcusu seçilmiş bir sporcudur ki, Barselona ve Bulgar milli takımında
oynadığı yıllar unutulmazdır. Golleri hale tutkunların usunda olsa gerek!
Ama bu yazımda konu futbol değil!
Bulgaristan demişken, önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün,
belki de gerçek anlamdaki ilk aşkının bir Bulgar kızı olduğundan bahsetmeden
edemeyeceğim; askeri ateşe görevi ile Bulgaristan’da bulunduğu kısa sürede
dünyalar güzeli, Dimitrina Kovaçeva ile karşılaşır ve tanışır. Yazın ustası
Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” adlı kitabında da bahsettiği gibi kısaca Miti
diye seslendikleri güzel ile tanışmasına “Mavi Tuna” eşliğindeki dans sebep
olmuştur aslında… Kader ki, birbirlerine delice âşıkolurlar ancak kavuşamazlar.
Bu aşk hikâyesinin kara kedisi; Miti’nin, Bulgar Çar’ına yakın adamlarından
olan babasıdır ve kızını başkası ile nişanlamak ister. Mustafa Kemal ise bu
duruma fazla dayanamaz, İstanbul’a döner.
Benim Bulgaristan denince ayrıca aklıma,80’lerin sonları,
90’ların başlarında, zulümden bıkan ve
ana yurda göçen soydaşlarımız gelir. Onların evlatlarının, doğru dürüst
Türkçe’yi konuşamazken Türkçe derslerinden aldıkları yüksek notlar ve okul
sıralarında gösterdikleri üstün başarılar gelir. Okullarında başarılı olan bu
çocukların annelerinin ve babalarının çalışkanlıkları gelir. İki göz odadan,
çok katlı binalara, bileklerinin hakkıyla sahip oluşları gelir. Bir de asla
aklımdan çıkmaz ama maalesef; anayurtlarındaki ilk yıllarında, kurulan özel
pazarlarda, hayata tutunabilmek için eşyalarını satışları gelir. Ve öyle bir
hayata tutunmuşlardır ki, örnek birey, örnek vatandaş ve hatta örnek sporcu olmuşlardır.
İçlerinden biri de öyle özeldir, ama öyle özeldir ki…
Dönemin Başbakanı Turgut Özal, kendisiyle özel olarak
ilgilenmiştir. Hatta özel ödenek ile Bulgaristan hükümetine para ödenmiş ve
sporculuk hakları Türkiye’mize kazandırılmıştır. Bugün maalesef aramızda
olmayan nam-i diğer “Cep Herkülü” Naim Süleymanoğlu’nu saygıyla anıyorum.
Örnek ve özel sporcu Naim, elde ettiği başarılar
manasında, hemen herkese nasip olmayacak bir sporculuk hayatı yaşamıştır. 1985
ile 1996 yılları arasında katıldığı tüm olimpiyatlar, Dünya ve Avrupa Halter
şampiyonlarında hiç ikincilik basamağına basmamıştır ayakları… Kısa boyuna
rağmen, dev yüreğiyle, birincilik kürsüsünde durmuş, ay yıldızlı bayrağımızı
bir numarada dalgalandırmış, İstiklal Marşımızı ele güne dinletmiştir.
Kim unutabilir; 1988 Seul Olimpiyatlarını… Henüz ortaokul
öğrencisiyken ve televizyonların sadece bir kanalının olduğu bir dönemde, evde
maaile Naim’in kilogramları omuzlayışını izliyor ve sevinçten hangi karaktere
bürüneceğimizi bilemiyorduk. Rahmetli anneciğim bile,-kikendisinin birçok eski
Türk annesi gibi spor ile pek alakası yoktu, nasıl sevinçten ağladığını,
Naim’in halteri her kaldırdığında nasıl sevinç nidaları attığını dün gibi
hatırlıyorum. O gün Naim bizlere, bir değil, iki değil, tam üç tane altın
madalya hediye etmiştir.
Sevgili Naim Süleymanoğlu… O’nu da kalbimizle bir Kasımlarımıza
gömdük. Diğerlerinin yanına… 18 Kasım 2017’de ayrıldı fani dünyamızdan…Çok
erken veda etti hayata ve hayatı kadar sevdiği spora, haltere…
Nurlar içerisinde yat, dünyayı kaldıran Cep
Herkül’ü Naim Süleymanoğlu