Denizli Devlet Hastanesi Cildiye Uzmanı Dr. Hatice Nuran Uz,
sedef hastalığının (psoriasis) tüm dünyada yaygın görülen, genetik ve çevresel
faktörlerle ortaya çıkan bir deri hastalığı olduğunu, alevlenmeler ile seyreden
uzun süreli bir durum olduğunu dile getirdi. Uz, şöyle konuştu: “Deride
kırmızı, keskin sınırlı, üzerinde sedef rengi kepeklenmeler (pullar) gösteren
yamalar ile tanınır. Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür ve genellikle
15-30 yaş arasında başlar. Hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştıran ya da
mevcut hasatlığı alevlendiren çevresel faktörler arasında; streptokoksik boğaz
enfeksiyonları, kortizon, aspirin, bazı tansiyon ilaçları, aşırı alkol alımı,
sigara, güneş yanığı ve ruhsal stres sayılabilir. Hastalık belirtileri ve
şiddeti kişiden kişiye değişir. Tanı klinik görünümüyle konabilir bazen deri
biyopsisi gerekir. Hastalığın kesin tedavisi bulunmamakla birlikte uygun
tedavilerle kontrol altına alınabilir ve uzun süreli iyilik sağlanabilir.
Başarılı bir tedavi için hekim ve hastası işbirliği içinde olmalıdır. Sınırlı
deri tutulumu olan hastalarda öncelikle deri üzerine sürülen krem, pomatlar ve
uygun nemlendiriciler kullanıyoruz. Dirençli ve yaygın tutulumu olan hastalarda
ağızdan veya enjeksiyon yoluyla kullanılan ilaçlar veriyoruz. Sedef hastalığı
psikolojik, sosyal ve fiziksel sorunlara yol açabilen ve yaşam kalitesini
etkileyebilen, uzun süreli bir deri hastalığıdır. Yaşam kalitesini en çok
etkileyen çoğu zaman hasatlık şiddeti değil, hastaların kendileriyle ilgili
duyguları ve algıları olmaktadır. Bir de toplumun hastalıkla ilgili önyargıları
(bulaşıcı mı?) buna eklendiğinde sosyal yaşamı ve ilişkileri oldukça
etkileyebilmektedir. Çevreden gelebilecek yanlış yönlendirmelerden
etkilenmemesi için hasta ve yakınları da hastalıkları hakkında bilgi sahibi
olmalıdır. Toplumun bu hastalara bakış açısını ve hastalık hakkındaki
önyargılarını gidermeye yönelik eğitimler de bu hastaların yaşam kalitesinde ve
sosyal ilişkilerinde düzelme sağlayacaktır. Hastalığın takip ve tedavisi
sırasında deri muayenesinin yanı sıra psikososyal değerlendirme ve yardım da
önemlidir” dedi.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Taner Değirmenci de, sedef
hastalığının sadece bir deri hastalığı değil psikolojik etkileri de olan
psikosomatik bir hastalık olduğunu belirterek psikiyatrist takibinin de
hastalığın tedavisinde önemli olduğunu söyledi. Değirmenci: “Hastalığın kronik
olması sedef hastalarında bazen ümitsizliğe ve çaresizliğe neden olsa da, son
yıllardaki gelişmelerle hastaların büyük bir kısmı rahatlıkla kontrol altına
alınabiliyor. Sedef, etkisi sadece deriyle sınırlı olmayan ve yarattığı
psikolojik etkilerle birlikte değerlendirildiğinde psikosomatik bir hastalık
olarak kabul edilebilir. Özellikle depresyon ve stres gibi sorunlar bu
hastalarda, toplum ortalamasından çok daha yüksek seviyede görülmektedir.
Hastalığın kronik olması, neden olduğu estetik kaygılar, başta kaşıntı olmak
üzere hastalık belirtileri, günlük yaşamın farklı alanlarındaki problemler ve
tedavi başarısızlıkları umutsuzluk ve depresyona yol açarken; depresyon da bir
kez oluştuktan sonra hastalığın daha ağırlaşmasına, hatta dirençli hale
gelmesine neden olabilir. Ayrıca sedefli hastalarda stres ve hastalık ilişkisi
de çift yönlüdür. Hastalık strese, stres de hastalığa yol açabilmekte veya
hastalık ataklarına neden olabilmektedir. Ancak hastaların moralini bozan
“sedefin tedavisi yok” şeklindeki yaklaşım, günümüz koşullarında kabul
edilebilir değildir. Hastalar yaşam kalitelerini bozan bu hastalığı tedavi
ettirme ve onunla barışık bir şekilde yaşamlarını devam ettirme imkanlarına
sahip olduklarını bilmelidir. Hastalığın uzun süreye yayılması ve hastalıkla
stres arasındaki iki yönlü ilişki nedeniyle sedef tedavisinde psikiyatrist takibi
çoğunlukla gerekli olmakla beraber en ideali dermatolog ve psikiyatristin
birlikte çalışmasıdır. Hastalığın uzun süreye yayılması ve fiziksel
sıkıntıların neden olduğu negatif
psikolojik etkiler hastaların
yakın çevresini ve aile ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir. Bu durumlarda
aile terapilerine dahi gereksinim duyulabilir” diye konuştu.