“Dili güzel ve anlaşılır olanının, geleceği şan ve şeref İle dolu olur.” Dil, tabiidir, candır ve canlıdır, yaşayan bir varlıktır.
Yusuf sure-2, (Anlayabilmeniz için, Kur'anı Arapça olarak indirdik)
Rad-37 “İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. “
ZUHRÛF-3: “Kesinlikle biz Onu Arapça bir Kur'ân olarak meydana getirdik tâ ki (anlayıp) aklınızı kullanarak (değerlendiresiniz)!) “
41/FUSSİLET-44: Eğer biz onu,(Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Derler.Arap olana, Arapça olmayan bir dil mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır.
Kur’an dan örnek vermemin nedeni,”İKRA!BİSMİ RABBİKELLEZİ HÂLAK” diye başlayan(Oku!seni yaratan Allahın adı ile oku!) ilk ayetinin mealine cevaben başladım.Okuma bilmeyen birisi,nasıl olup da,okumadan anlayacak?
Okumak ve anlamak için; kendi dili ile yazılmış olması gerekir. Her milletin kendi milli dili vardır. Millet olmak içinde, dil birliği oldukça önemlidir…
Divan-ı lügat’it Türkün edebiyatımızdaki yeri ve önemi "Türk dilleri sözlüğü" anlamına gelen bu eser, 1072-1074 Yıllarında Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.
Bir milletin dili, kendisi gibi yaşayan bir canlıdır. Millet, kültür ve Medeniyetini, dili ile asırlara taşır. Bu sebeple, ilk olması bakımından bu eser, Türkler için çok önemlidir.
Ne yazık ki, dilimizin bu kadar önemini, Osmanlılarda gerekli önemi vermedik. Anadolu’daki halk, öz Türkçe konuşurken, Osmanlı saray erkanı ve İstanbul halkı, Arapça ve Farsçadan mürekkep Osmanlıca konuşup, yazıyorlardı. Halk ile aydın arasında uçurum vardı. Edebiyat ve sanat, halk için değil, sanat, sanat için yapıyordu…
“Ne mutlu Türküm diyene” diye öğünüyoruz ama ne Dede Korkut’u, ne Türk ve İslam Tarihini, ne Türk-İslam kültür ve medeniyetini, ne İslam felsefesini, ne Türklük gurur ve şuuru ne de İslam fazilet ve ahlakından haberimiz var.
Sloganlarla Milliyetçiliği, dizilerle de tarihi öğreniyoruz.
Tanzimatla başlayan yazı ve edebiyat dili, bilhassa meşrutiyetten beri ve son TAHRİBATA kadar, ileri bir kültür dili vasfını kazanmıştı.
Milletlerin maddi-manevi baskı ve zulümlere uğradığına, tarih şahitlik eder. Fakat böyle bir dil katliamı hadisesini ilk defa Türk milleti maruz bırakılmıştır.
Bolşeviklerin Asya Türklüğüne karşı giriştikleri imha planları ile ihdas ettikleri “Kâbile dil ve Alfabeleri” bu mahiyettedir.
Orta Asya Türklerini, ortak dil birliğinden mahrum etmek, böylece birbirlerini anlayamayan fertler içinde, başka dillerin özlemini çeker hale getirmektir.
Türkçe ile “İlim yapılamaz ve medeniyet getirilemez” düşüncesini yaymak, dolayısıyla,Türkleri aşağılık kompleksi içine sokmak emelleri her zaman olmuştur..
Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi ile Türk Dil Kurumu, Türk dilinin, sadeleştirilmesi için, faaliyetler göstermiş ama yeterli olmamıştır.
Falih Rıfkı Atay’ın ifade ettiği gibi, İnönü, Atatürk’e gelerek, “Paşam, DİL-SİZ kaldık” buyurmuştur. Maarif vekili Hasan Ali Yücel’in,”Güneş-Dil” teorisi ise tamamen, içi boş bir sözden başka bir şey değildir. Meşhur Fransız Türkoloğu J.Deny 1937 deki Dolmabahçe Sarayı’ndaki Dil Kurultayında,“Güneş-Dil” Teorisinin ilmi olmadığı kabul etmemesi, İnönü hükümetini hoşnut etmemişti.
Üniversiteler okutulan dili vatandaş anlamaz. Aydınlar, dil olarak vatandaşın seviyesine inmeyi nüzul addederler. O zaman, halkı eğiterek, aydın ile halk arasındaki dil uyuşmazlığını gidermek, üniversite ve maarifin görevidir. Bu konuda Prof. Dr. Osman Turan Hoca, “Din ve Laiklik” adlı Kitabında şöyle diyor; ”Türkiye’de profesörler ve muallimler, hep devlet memuru olduğundan ve orada bizim anladığımız manada bir hürriyet bulunmadığından, birileri bu harekete muhalefet eder veya gülünç duruma getirmek için, diğer dillerden alıntı yapar ya da “uyduruk kelimeler” üretir…
Bütün bu faaliyetlerin amacı;
1-Türk milletinin mazisi ile bağlantısını kesmek, Osmanlıdan ve İslam’dan kalan her şeyi kazmak, yok etmek.
2-Avrupa milletleri arasından öyle kabul edilmek gayreti
3-Sorgulamaktan uzak, düşünemeyen dar ve abes bir milliyetçilik ile solcu gazeteler,
“Türk Yurdu, Türk Aydınlar Ocağı ve Türk Ocakları” bu amaçlarla kurulmuştu.
Anneler-babalar, sevgililer ve diğer bir çok günler yaparız ama bir türlü “DİL BAYRAMI” yapmıyoruz…
Netice; dil, ölürse millet ölür. O zaman senin ne milliyetçiliğin kalır ne de Kemalistliğin taklit etme, kendin ol…
Sokak isimleri ve esnaf tabelaları, yazı ve konuşma dili Türkçe olmalı. Maarif uyuyor bari vatandaş sen uyuma…
Diline, medeniyetine ve tarihine sahip çık!