“Bir Devletin medeniyetinin ve kalkınmanın en son noktasına geldiği yer ,aynı zamanda düşüşün başladığı yerdir” İbn-i Haldun’un bu sözünü açmaya çalışalım..
Türk ve İslam tarihine baktığımız zaman, güzellikleri, kalkınmışlıkları, medeniyetleri ve çöküşleri görürüz…
Bunlardan çıkarılacak sonuçlarla fazla ilgilenen olmaz. Herkes, tarihi, zaman ve mekan olarak görür, her şeyi de, tarihte bırakır…
“İyisiyle kötüsüyle” derken, yaşanmışlardan pay çıkarmaz. Kişinin kendisi ile ilgili olduğu gibi, aynı zamanda devletlerinde geçmişi son derece önemlidir…
Tarihten ders almayan milletler, köleliğe mahkumdurlar….
Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar, doğudan batıya doğru yayılma politikalarını gerçekleştirirlerken, berberi Araplar’da, Batıdan Doğuya doğru İspanya’yı zapt ederek, Hilali oluşturmuşlardır. 7. ve 16. asra kadar, Türk ve İslam medeniyeti Dünyayı etkisi altına aldı. Bu gelişme içinde Osmanlılar, “LALE DEVRİ” saltanatı içinde dünyaya gözlerini kapayıp, sadece kendi içinde, adeta kendi kabuğuna çekildiler.
Müslüman ve Türkler, 10 asır hüküm sürdükleri o mutlu ve huzurlu yaşamlarından uyanamadılar. Avrupa’nın düşmanlığını kazanmış oldular.
Müslüman Türkleri, Dünyadan silmenin stratejilerini belirlediler. Avrupa strateji belirlerken, aynı zamanda askeri, sosyal, ekonomik, teknik gelişmelere de hız verdiler.
Müslüman Türkler, bütün yeniliklere karşı kapılarını kapattılar.
“Gavur malı, bırak şu gavurları” diyerek, hep küçümsediler…
Yenilikleri takip etmeyen Osmanlı, duraklama devrinden sonra parçalanmanın zeminini hazırladı.
Osmanlının son zamanlarındaki taht kavgaları, saray entrikaları, iktidarı zayıflattı..
İşte 1914-1918 Sevr bu durumun sonucudur…
Osmanlı, bir sülalenin adı olduğundan, Milliyetçilik mefhumu yoktu…
Sadece İttihat ve Terakkilerin başlattığı “JÖN TÜRKLER” hareketi oldu. Temeli olmadığı ve içerden desteklenmediği için, uzun ömürlü olamadı…
Türklük gurur ve şuuru, islam fazilet ve ahlakı ile Türk-İslam Ülkücülüğü bu aziz milletin kurtuluş savaşındaki inancının başarıya dönüştüğü var olma kavgasıyla bütünleşen İMANININ ATEŞİDİR.
Rusya korkusu için NATO’ya giren, Suriye’nin kuzeyindeki PYD, PKK, YPG’yi destekleyen ve FETÖ PAPAZINI bize vermeyen stratejik ortağımız ABD’ye karşı da, Rusya ile Kafkas dansı oynarken, dikkat etmeliyiz…
Macaristan, Polonya, Ukrayna, Kırım, Kafkasya, Afganistan, Azerbaycan, ve çeklerin başına gelenleri unutma!
Türk Milletinin kurtuluşunun kudreti; onun asil kanında mevcut olan gururu ile Türk-İslam kültür ve medeniyetini sahip çıkmasıdır.
Türk Milletçiliği, asla nasyonal milliyetçilik, ırkçılık, kafatasçılık, demek değildir.
Türk Milliyetçisinin Ülküsü; Tam bağımsızlık, eşitlik, hürriyet, demokrasi, adaletin tecellisidir.
Devletin bir karış toprağı kutsaldır.
Türk’ün gururu doğuştan zaten yapısında var. Önemli olan her şeyde gururlanma değil, hak ve halkın karşısında mütevazi olmaktır.
Çalışmak ve üretmek…
Türk milletinin, Türk Milliyetçisi, Ülkücü, bağımsız, İslam ahlakı ile ahlaklanmış kadrolarca yönetilmesi gerekir…
Dün, cami vardı, medrese vardı, saray vardı, tekke vardı, kılıç ve kalkan vardı, yazacak kalem ile mürekkep de vardı, kışla ve yeniçeriler de vardı…
Şeyh-ül İslam da vardı!
Fakat o zamanın KAHRAMANLARI ve Hak ile Halk aşıkları atlarına binip gittiler. Yerlerine SAHTE KABADAYILAR çıktı…
Bir daha bu günleri yaşamamak için, şuurlu olarak aklını kullan.
Yunus suresi-100 “Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırırız.”
Hala ders almaz ise, sonucunu katlan…
Ey Türk Milletinin Ülkücü evlatları!
Dün olduğu gibi,vatanına,milletine,bayrağına,ezanına sahip çık..
Uyuma! Oku, çalış ve düşün!