5 Mayıs 2016 günü basında “Vizesiz Avrupa,” “Temmuzda vizesiz Avrupa,” “Schengen zaferi. Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde başlayan süreçte mutlu son,” “Vizesiz Avrupa çok yaklaştı,” “Vizesiz AB tamam gibi. Hedefimiz tam üyelik.” Başlıkları atılıyordu. Mart 2017’de ise bakanlarımızın Avrupa Ülkelerine giremediği günleri yaşamaya başladık. Komşularımızdan sonra Avrupa ülkeleriyle de karşı karşıya geldik.
Amerika, bilgisayarlı yolcularımızı uçağa almada kısıtlama getirdi. YPG’yi sahada kara ordusu haline getirerek Rakka operasyonuna girişiyor. Rusya, YPG ile Suriye’de Nevruz bayramını kutluyor, sınırımızda YPG bölgesinde üs kuruyor. Konya büyüklüğündeki Hollanda, bakanlarımızın girişini kısıtlıyor. Bulgaristan, sınırdan Türk vatandaşlarımızın girişini engelliyor. Almanya, “Mültecilerin geri dönüş anlaşmasına karşılık vaadini yerine getirmediği gibi silah ambargosunda bulunuyor. Norveç, FETÖ’cülere sığınma hakkı veriyor. Yunanistan, işgal ettiği 18 adadan madenler çıkarırken diğer taraftan tehditte bulunuyor. İran, turistlerin ülkemize gitmemelerini söylüyor. Avusturya, ülkesinde yaşayan Türk vatandaşlarımızı tehdit ediyor. Barzani ise referanduma hazırlanıyor, Kerkük’ü kendisine bağlamaya çalışıyor. Türkiye ise enerjisini “Başkanlık” tartışmalarına harcamaktadır.
“Başkanlık” tartışmalarına giden yolda Anayasa değişikliği, adeta toplumumuzdan gizlendi. Mecliste tartışmaları TV kanallarından izleyemedik. “Evet” diyenler, toplumumuza içeriğini anlatmak yerine “Hayır” diyenleri “Terörist” olarak tanımlayarak sloganlar üzerinden süreci götürmektedirler.
Değişiklik teklifine göre, görevdeki bir cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için TBMM’de iki ayrı oylama yapılması öngörülüyor. İlk oylama, suçlama önergesinin görüşülmesinin kabul edilip edilmemesi ile ilgilidir. Önergenin görüşülmesinin kabul edilmesi için 600 milletvekilinin 360’ının kabul oyu vermesi gerekiyor. Önerge görüşüldükten sonra cumhurbaşkanının Yüce Divan olarak görev yapacak Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmasının mümkün olması için ise 400 milletvekilinin kabul oyu gerekiyor. Suç, cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesinden sonra açığa çıkarsa, yine aynı süreç geçerli olacaktır. Kurallar, suçun göreviyle ilgili olup olmaması durumunda da değişmiyor. Böyle bir yetkiye sahip cumhurbaşkanının, işlediği suç nedeniyle Yüce Divan’a sevki mümkün değildir.
Yargılama makamı olan Anayasa Mahkemesi, 15 üyeden oluşacak. 12 üyeyi, cumhurbaşkanı doğrudan kendisi seçecek. Bunların üçünü TBMM, ikisini Sayıştay’dan, birisini de serbest avukatlar arasından seçecek. İktidar partisi kimi isterse, onu Anayasa Mahkemesi üyesi seçecek. Böyle bir mahkemenin, kendisini seçen cumhurbaşkanını yargılaması mümkün değildir. Esasen Cumhurbaşkanına cezai ve hukuki açıdan hayatının sonuna kadar geçerli bir dokunulmazlık getirilmektedir.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar mecliste yemin ettikten sonra bir daha meclise gelme zorunlulukları olmayacak. Güçlü meclis dedikleri Yüce Meclis, kendi kendine tartışacak karşılarında muhatap bulamayacaklar. Merak ettiklerini yazılı soru ile soracak, alacakları cevap ne kadar tatmin edeceğinin önemi olmayacak. Nasıl bir demokrasi, nasıl bir denetim mekanizması, nasıl güçlü meclis olacak, evlere şenlik. Adeta tiyatro oyunu izlenecek. 21’nci yüzyıl Türkiye’min güzel insanları böyle bir sonuca “HAYIR” diyecektir.