Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı, 2007 yılında başlatılan birçok davalar sonucunda zihinsel, duygusal ve fiziksel açıdan halkın gözündeki itibarını düşürmek adına sistematik girişimlerde bulunuldu. Böylelikle TSK’nın ATATÜRKÇÜ duruşunu parçalamanın zihinsel gerekçeleri hazırlanıp yayılarak, güçlü direnci zayıflatılmış oldu.
Devletin altyapı kurumları yeniden tasarlanmaya başlandı. Özellikle TSK, eğitim, yargı, hukuk gibi toplumun kültürel dokusunu doğrudan etkileyecek düzenlemeler yapıldı. Andımız kaldırılarak, Atatürk büstleri kaldırılarak, valiliklerden TC ibareleri kaldırılarak Cumhuriyeti değersizleştirme yönündeki sistematik yöntemler ivme kazandı. Ortak yaşamı esas alan bütünleyici ve kucaklayıcı temel ilkeleri yok sayan, görgüsüz bir zenginlik ve güç hırsı ve “Ne yaparsak yapalım bize zarar gelmez” kanaati cesareti artırdı.
Cumhuriyeti kuran kadrolar ve değerlerine saldırıların arttığı dönemde Bekir Bozdağ, “Atatürk’ün, İnönü’nün yaptıklarını yapıyoruz, o dönemin uygulamalarına geri dönüyoruz” dedi. Sayın Bozdağ, tarihin vesikalarına baktığında demokratik kazanımların Atatürk’ün, çok partili dönemin kapılarını İsmet İnönü’nün, CHP’nin açtığını görecektir. Atatürkçüler, CHP’liler “Tek Adam”cılığı savunmamaktadırlar. Aksine demokrasiden, parlamenter rejimden yana tavır almaktadırlar. Hiçbir mazeret, bu gün tercih edilmeye zorlanan tek adamcılığı meşrulaştıramaz.
Tek adamcılığı meşrulaştırmaya çalışan yeni Anayasa değişikliği teklifi ile Türkiye’yi çağdaş bir demokrasi yerine, Orta Doğu yönetimlerine benzer bir sisteme sürükleyeceği yadsınamayacak bir realitedir. Meclisin yasama yetkileri elinden alınmakta, denetim yetkisi kaldırılmaktadır. Yürütme, başkana teslim edilmekte, başkan yürütme yetkilerini kullanırken, meclise bilgi verme zorunluluğu kaldırılmaktadır. Bütçeyi istediği gibi kullanma yetkisi verilmektedir. Başkanın yargılanabilmesi için 400 milletvekilinin imzası olması gerekmektedir. Yargılama makamı olan Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini başkan seçmektedir. Böyle bir sistemde 400 imzayı bulmanın mümkün olmadığı gibi, üyelerini kendisinin seçtiği mahkemede yargılanması da beklenmemelidir.
Aydınlık Gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, 6 Ocak 2017 tarihli yazısında, “Öcalan’ın başkanlık sistemine destek talimatı için HDP’yi aradığı” iddiası, bize adına çözüm süreci dedikleri dönemde kapalı kapılar ardındaki görüşmeleri hatırlatıyor. Yeni Çağ Gazetesi yazarı Arslan Bulut, 18 Ocak 2017 tarihli yazısında; “Bugünkü sorunların temelinde, Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığı’ndan kaynaklanan Türkiye’nin Suriye ve Libya politikası ile 2013 yılına kadar cemaatle yapılan koalisyon vardır. Türkiye bu politikalar sonucu FETÖ, IŞİD ve PKK üzerinden tehdit ediliyor ve terörle mücadele etmeye başlayınca da ekonomik saldırı ile karşılaşıyor.” Tespitinde bulunuyor.
Başta terör ve işsizlik olmak üzere, kronikleşen sorunlarımızın çözümü açısından zorunlu olan siyasetin güçlendirilmesi, toplumsal eğilimlerin bütün çoğulculuğu içinde yansıdığı meclisin etkin ve güçlü kılınması ve meclis ile Cumhurbaşkanlığı'nın daha verimli ve uyumlu çalışması için adımlar atılması gerekmektedir.
Meclis, Türkiye'de siyasi yapı itibari ile demokrasinin omurgası, demokrasinin koruma kalkanıdır. Çünkü toplumun bütününü kapsaması itibari ile üzerinde hile yapılması çok zor olan bir erki temsil eder. Meclis'in, milletvekillerinin güçlü kılınması bu anlamda önemlidir. Yasama ve yürütmenin güçler ayrılığı prensibi etrafında, sağlam bir zeminde yürümesi gerekmektedir. Ülkemizde yaşayan her yurttaş, bu ülkenin kaderi ile ilgili olarak “Birleştirici Güç Ekseni” olan Atatürk’ün değerleri etrafında toplanıp, gerekeni söylemeye, toplumu bilgilendirmeye devam etmek durumundayız.