1919’un İstanbul’unda, Darülbedayi sahnesine genç bir kadın adım attı.Adı Afife Jale idi. O gün sahneye çıkması yasaktı. Çünkü o bir müslüman kadındı.
Ama çıktı.Perdenin arkasında polis bekliyordu. Oyun bittiğinde sahne değil, bir hayat karardı.Afife tutuklandı, sorgulandı, işinden kovuldu.Ama bir kez sahneye çıkan, bir daha sahneden inmeyi beceremezdi.O günden sonra tiyatrolar arasında gizlenerek yaşadı.İsimler değişti, afişler değişti ama Afife hep aynı kaldı.Kadın sesiyle zulme meydan okuyan bir direnişti artık o.Baskılar, sürgünler, açlık ve yalnızlık…Morfinle uyuşturduğu bedeninde bile sahnenin yankısı vardı.Bir zamanlar alkışlarla dolan kulakları, yıllar sonra sadece sessizliğin çınlamasıyla doldu.1941’de Bakırköy’de, bir hastane odasında sessizce öldü.Ama aslında ölmedi.Çünkü tiyatro dünyasında her yıl onun adıyla verilen ödül, sahnedeki her kadının yüreğinde yeniden can buluyordu. Ta ki bu yıla kadar.Bu yıl, Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan Sükun Işıltan, sahnede iktidarın temsilcisine biat etti.Oysa Afife, sahnede sadece Tanrı’ya ve sanata eğilirdi.Onun mirası, bir rejime değil, özgürlüğe dayanırdı.Bu törende o miras, süslü bir kürsüde yalakalık cümlelerinin arasında boğuldu.Afife Jale bir zamanlar yasağı delerek sahneye çıkmıştı, bugünonun adını taşıyan ödülü alan kadın ise, yasaya değil torpile boyun eğdi.Bir zamanlar sanat, devlete karşı bir başkaldırının diliydi. Şimdi devlet, sanata cümle kurmayı öğretiyor.Bir zamanlar tiyatro, vicdanın sahnesiydi,şimdi protokolün dekoru.Ve ne acıdır ki, o büyük kadının adıyla verilen ödül,bugün kadın direnişinin değil, itaatin simgesine dönüştü.Afife Jale bir dönemin gölgesinde değil,geleceğin ışığında yaşadı.O ışık şimdi loş, çünkü bazıları parıltıyı sandalyelere, koltuklara, makam alkışlarına sattı.Ama belki de Afife’nin ruhu hala orada, sahne perdesinin kenarında bekliyordu.Belki de Sükun Işıtan ödül konuşmasını yaparken, sahnenin tozları arasından eğildi kulağına fısıldadı.“Eğilme kızım, ben eğilmedim.”Ama o fısıltı, yuhalamaların gürültüsünde kayboldu.Işıklar söndü.Alkışlar duyulmadı.Sahne boş kaldı.Sadece Afife’nin gölgesi yürüdü, yavaşça kulise doğru.Fonda Selahattin Pınar’ın onun için bestelediği o şarkı çalıyordu.“Bir heves miydi, bir yazgı mıydı bilmem.Her şey bittiğinde bile,İçimde hala onun perdesi kapanmadı.”
Ama çıktı.Perdenin arkasında polis bekliyordu. Oyun bittiğinde sahne değil, bir hayat karardı.Afife tutuklandı, sorgulandı, işinden kovuldu.Ama bir kez sahneye çıkan, bir daha sahneden inmeyi beceremezdi.O günden sonra tiyatrolar arasında gizlenerek yaşadı.İsimler değişti, afişler değişti ama Afife hep aynı kaldı.Kadın sesiyle zulme meydan okuyan bir direnişti artık o.Baskılar, sürgünler, açlık ve yalnızlık…Morfinle uyuşturduğu bedeninde bile sahnenin yankısı vardı.Bir zamanlar alkışlarla dolan kulakları, yıllar sonra sadece sessizliğin çınlamasıyla doldu.1941’de Bakırköy’de, bir hastane odasında sessizce öldü.Ama aslında ölmedi.Çünkü tiyatro dünyasında her yıl onun adıyla verilen ödül, sahnedeki her kadının yüreğinde yeniden can buluyordu. Ta ki bu yıla kadar.Bu yıl, Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan Sükun Işıltan, sahnede iktidarın temsilcisine biat etti.Oysa Afife, sahnede sadece Tanrı’ya ve sanata eğilirdi.Onun mirası, bir rejime değil, özgürlüğe dayanırdı.Bu törende o miras, süslü bir kürsüde yalakalık cümlelerinin arasında boğuldu.Afife Jale bir zamanlar yasağı delerek sahneye çıkmıştı, bugünonun adını taşıyan ödülü alan kadın ise, yasaya değil torpile boyun eğdi.Bir zamanlar sanat, devlete karşı bir başkaldırının diliydi. Şimdi devlet, sanata cümle kurmayı öğretiyor.Bir zamanlar tiyatro, vicdanın sahnesiydi,şimdi protokolün dekoru.Ve ne acıdır ki, o büyük kadının adıyla verilen ödül,bugün kadın direnişinin değil, itaatin simgesine dönüştü.Afife Jale bir dönemin gölgesinde değil,geleceğin ışığında yaşadı.O ışık şimdi loş, çünkü bazıları parıltıyı sandalyelere, koltuklara, makam alkışlarına sattı.Ama belki de Afife’nin ruhu hala orada, sahne perdesinin kenarında bekliyordu.Belki de Sükun Işıtan ödül konuşmasını yaparken, sahnenin tozları arasından eğildi kulağına fısıldadı.“Eğilme kızım, ben eğilmedim.”Ama o fısıltı, yuhalamaların gürültüsünde kayboldu.Işıklar söndü.Alkışlar duyulmadı.Sahne boş kaldı.Sadece Afife’nin gölgesi yürüdü, yavaşça kulise doğru.Fonda Selahattin Pınar’ın onun için bestelediği o şarkı çalıyordu.“Bir heves miydi, bir yazgı mıydı bilmem.Her şey bittiğinde bile,İçimde hala onun perdesi kapanmadı.” 






