Ülke olarak yaşanan onca olay ve hafızamız malum, gıdalar ile ilgili bir hatırlatma ile yazıma bu hafta başlayayım istiyorum.
Gıda Mühendisi ve Yard. Doç. Dr. Bülent Şık’ı Akdeniz Üniversitesi’ndeki görevinden eden Cumhuriyet Gazetesi’nde Nisan 2018’de ki yazılarından birinde şöyle yazmıştı;
“Sağlık Bakanlığı, 2011-2016
yılları arasında kanserden ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu
Antalya, Ergene ve Dilovası’nda geniş çaplı bir araştırma yaptı. Kanser
vakalarında çevre kirliliğinin rolüne ışık tutan çalışmanın sonuçları kamuoyuna
açıklanmış değil. Bakanlığın halktan gizlediği çalışmada insan sağlığını tehdit
eden pestisitin taze fasulye, biber, hıyar, marul, maydanoz, çilek, erik ve
elmada maksimum kalıntı limitlerini çok aştığı ortaya çıktı. Sularda ise yine
kanserojen etkisi bilinen hidrokarbon kalıntıları tespit edildi.”
Pestisitlerin hiç de masum
olmadığını hemen hemen herkes yaşanan elim olaylar sonrası öğrendi..Peki
kullanımı konusunda sınırlama gelir mi veya gelecek mi? Sanmıyorum! Zira
pestisit kullanımının doğru, etkin..ve gerektiğinde yapabilmesi için çiftçinin
Ziraat Mühendisleri ile koordineli hareket etmesi gerekmektedir. Çiftçinin de
üretimini parçalı, küçük..alanlardan daha büyük alanlara taşıyarak ekonomik bir
yapıya kavuşması şarttır. İşte o zaman mümkün olabilir.
Bir diğer tehlike de GDO! Neydi bu
GDO; Biyoteknolojik yöntemler kullanılarak kendi türünden farklı türlerden gen
transferiyle belirlenen özelliği değiştirilen mikroorganizmalar ya da bitki veya
hayvanlara transgenik yani genetiği değiştirilmiş organizma adı verilmektedir.
Örneğin; Patates bitkisini yabancı ot ve zararlı böcek istilasından korumak
için zehir salgılayabilen genler transfer edilebilir. Pestisite gerek kalmaz
değil mi? Kısmen evet. Bu durumda şu ortaya çıkıyor bu üretilen patates güvenli
bir gıda mı? Genetiğinde yer alan zehir insan sağlığı için ne kadar masum? Tüm
bu ve benzeri endişeler sebebiyle;
18.03.2010 tarihinde 5977 sayılı
Biyogüvenlik Kanunu yayınlanmıştır. Söz konusu kanunun amacı:
“Bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirlemektir.” Ve yine bu kanunda yer alan 8-9-10. Maddeler 09.07.2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 703 sayılı Karar Hükmümde Kararname ile kaldırılmıştır. İptal edilen o maddelerde Etik Komitesi, Sosyo-Ekonomik Değerlendirme Komitesi ve Risk değerlendirme komitesi gibi komiteleri oluşturan Biyogüvenlik Kurulu ortadan kaldırmıştır. Kurulun çalışması ve işleyişi ise;
“GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvurular hakkında risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmeye ilişkin bilimsel raporlar, Kurul tarafından, biyogüvenlik bilgi değişim mekanizması vasıtasıyla kamuoyuna açıklanır. Kurul, bu görüşleri de dikkate alarak nihai değerlendirme raporu ile olumlu kararını toplantı tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde gerekçeleri, varsa karşı oy gerekçeleri ve imzaları ile birlikte tekemmül ettirmek ve Bakanlığa sunmak zorundadır. Kurul kararları Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.”şeklinde tanımlanmıştır.
Şunu da hatırlatmakta yine fayda olacak, TMO’nun 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda istisnai olduğu ve ithal edilen ürünlerin gümrüklerde ki kontrollerinin sonuçlarını kamuoyuna duyurma yetkili Tarım ve Orman Bakanlığıdır.
Biyolojik savaş, gıda terörizmi veya güvenli gıda ..adına ne dersek diyelim tüketici olarak hepimiz tükettiğimizden ve unuttuklarımızdan sorumluyuz.
n.aydemir
02.11.2019/ Denizli