Yokluklarla, acılarla,
Sürgünlerle geçen bir hayat!...
Tırnaklarla kazıla kazıla elde edilen,
Başarılı ve Şiir dolu bir yaşam!...
Gün, Cemal SÜREYA dostlar!.
Ölümünün, tam da 31. yılında!...
**********
Asıl adı Cemalettin SEBER.
Doğum günü belli değildir ya:
"1931'de Erzincan'da doğdum.
Bir doğum günüm yoktur benim."
der bir röportajında...
Mutlaka vardır bir hikâyesi:
Yıllar geçtikçe kendine bir doğum günü bulur:
İlk önce 10 Ağustos,
Sonrasında 4 Mart...
Pülümür'den Erzincan'a göç eden;
Nakliyeci Hüseyin Bey'den olur,
Gülbeyaz'dan doğar Cemalettin...
Cemalettin, ailenin ilk çocuğudur.
Sonrasında;
Perihan, Ayten ve Kemal adlarında,
3 kardeşi daha olur Cemalettin'in...
Kemal bir yaşındayken ölür...
1938 yılındaki Dersim harekâtı sırasında,
Amcası Memo'nun valiyle takışması nedeniyle,
Aile bölgeden sürülür ve Bilecik'e yerleşir...
O yolculuğu şöyle Cemal SÜREYA:
"Bizi bir kamyona doldurdular.
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna geçtik.
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar.
Tarih öncesi köpekler havlıyordu.
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk.
O havlamalar, o polisler..."
7 yaşına kadar Erzincan'da geçen,
Çocukluğunu ise şöyle:
"Bugün anılarda;
Erzincan'dan büyük bir bahçenin içinde,
Büyük bir ev kaldı...
Hepsi o kadar...
Bir de annemin gözlük taktığını anımsıyorum...
Bizim evin karşısında büyük bir ev vardı.
O evde Perihan diye bir kız vardı…
Zaten, O'nun yüzünden,
Kız kardeşime Perihan adını koydum...
Evet, ben koydum, ailede tek erkek çocuktum.
Prens gibiydim.
El üstünde tutulurdum.
Ailede bütün küçüklerin adlarını hep ben verdim.
Perihan'la başladık, sonra geleneği sürdürdüm...
Komşu Perihan mı?
Herhâlde çok güzeldi.
Kız kardeşim onun gibi olsun istedimdi..."
**********
Annesi Gülbeyaz;
Bilecik'e yerleştikten 6 ay sonra,
İç kanamadan henüz 23 yaşında ölür...
Bu durum aileyi çok etkiler...
1939 yılında;
İlkokula başlamak için,
Halasının yaşadığı İstanbul'a gönderilir Cemalettin...
37. Beyoğlu İlkokulu'na kaydolur.
Okumayı öğrenir ya Cemo,
Başlar eline ne geçerse okumaya...
1941'de;
3. sınıfın ilk dönemini bitirdikten sonra,
Yine sürgün edildikleri Bilecik'e dönmek zorunda kalır.
Bilecik Birinci İlkokulu'na kaydolur...
Üvey annesi Esma Hanım'ın zulmüne dayanamaz.
Ve parasız yatılı sınavlarını kazanarak,
Bilecik Ortaokulunda okumaya başlar...
O günleri de şöyle anlatır:
"Ben, evden kaçmak için,
Gizlice parasız yatılı sınavına girdim.
Bilecik Ortaokulu için.
Gizlice!...
Çünkü babam yoksuldu ama belli etmek istemezdi.
Sınavı kazandım.
Zaten ömrümce parasız yatılı okudum.
Ben o evden kaçtım ama,
Kardeşlerimin derdi hep içimdeydi..."
**********
1947'de ortaokulu bitirir.
Parasız yatılı olarak,
İstanbul'daki Haydarpaşa Lisesi'ne kaydolur...
Yeteri kadar acı yüklenmiştir ya bünyeye,
Bu dönemde aruz ölçüsüyle Şiir'ler yazmaya başlar...
1950'de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi
Maliye ve İktisat bölümünü kazanır.
Ve Şiir'leri yayımlanmaya başlar...
1954'te mezun olur.
Teğmen olarak askerliğini yaparken;
Fark derslerini de vererek,
Hukuk diplomasını da alır...
25 Kasım 1954'te;
Eskişehir Vergi Dairesinde,
Stajyer olarak göreve başlar...
Sonrasında açılan sınavı kazanarak,
Maliye Müfettişi olur...
İstanbul ve Ankara'dan sonra,
Paris'e gönderilir.
Ve burada "Göçebe" Şiir'ini yazar...
1964'te İstanbul'a döner...
31 Temmuz 1965'te;
Dergi çıkarmak için,
Maliye Teftiş Kurulundan arkadaşları
Sezai KARAKOÇ
ve Doğan YEL'le birlikte istifa ederler...
Fakat 12 Mart muhtırasıyla,
Memurluğa dönmek zorunda kalır...
Ve 2 Şubat 1982 tarihinde,
Yüksek bir bürokrat olarak emekli olur...
"Bu Cemal SÜREYA'nın hayatı" desem,
Ne kadar eksik kalır değil mi?
Cemal SÜREYA'nın hayatı mı?
Başlı başına Şiir.................
Bu bir;
Ölüm yıldönümünde,
Hayatı başlı başına Şiir olan,
Kürt Cemo'nun,
Cemal SÜREYA hikâyesidir dostlar...
İlgilileri tarafından okuna...
**********
"Ay ışığında oturduk,
Bileğinden öptüm seni...
Sonra ayakta öptüm.
Dudağından öptüm seni...
Kapı aralığında öptüm.
Soluğundan öptüm seni...
Bahçede çocuklar vardı,
Çocuğundan öptüm seni...
Evime götürdüm yatağımda,
Kasığından öptüm seni...
Başka evlerde karşılaştık,
İliğinden öptüm seni...
En sonunda caddelere çıkardım,
Kaynağından öptüm seni..."
Şiir'ini yazdıracak kadar!.
Bu nasıl Sev'me?
Böyle Sev'meler gibisi...
Böyle dökmüş dizelere;
Özlemini,
Coşkusunu,
Sevgi'sini Cemal SÜREYA!.
Tutkulu bir Aşk yaşadığı Tomris UYAR'a!...
O kadar Sev'miş çünkü,
Kavuşamamış ama bir türlü...
**********
O kadar özlemiş,
O kadar özlemiş ki:
“Dışarıya yağmur,
Yüreğime hasret,
Fikrime sen...........
Nasıl yağıyorsunuz,
Üçünüz birden,
Bir bilsen........”
O kadar işte...
**********
Gözlerini özlemiş çokça yârin:
“Oysa ben;
Sen'in
Göz'lerinsiz edemem,
Bilirsin.........”
**********
"Bazen diyorum ki!.
Ne olacak söyle gitsin....
Sonra yeniden dönüyorum kendime!.
Söyleyince ne olacak?
Sus!. Bitsin!........."
Böyle bir çaresizlik yaşadığı Usta'nın.
Yoksa nasıl edilir bu söz?
Böyle bir uçurum boşluklardan aşağıya yuvarlanılan.
Böyle bir köz!....
**********
Mızrak gibi parçalıyor dizeleri,
Yüreklerde derin yaralar açıyor...
Hep yıkılmış SÜREYA,
Duyguları paramparça...
Hain yüreklere inat,
Güvenmek istemiş:
"'Seni Seviyorum'dan,
Daha özel bir cümle var:
Sana güveniyorum!...
Çünkü herkes herkesi sevebiliyor.
Ama herkese güvenmiyor…"
**********
Yıkılmış çoğu zaman;
Kendini yorgun, bitkin, yılgın hissetmiş.
Defalarca söylese de Sev'diğini,
Belli de etse her defasında,
Nasıl Cemal SÜREYA olunur'un kanıtı gibi adeta,
Bir türlü Sev'ilmemiş işte:
"Daha nen olayım isterdin
Onursuzunum senin!..........."
**********
31 yıl önce bugün;
9 Ocak 1990'da aramızdan ayrıldığından beri,
Can YÜCEL'in de dediği gibi:
"Aşk yok gayrı bu memlekette...
Cemal SÜREYA gideli..."
**********
Turgut UYAR,
Edip CANSEVER
ve Tomris UYAR ile;
Her yıl Mart'ın 26'sında kutladıkları,
'''Ölmeme Günü"nü kutlayamıyorlar artık...
Oralarda bir yerlerde,
Sonsuzlukta,
Biz Şiir yürekleri izliyorlar,
Biz Şiir yürekleri bekliyorlar...
Kavuşmak umuduyla...
Tam da dediğin gibi Usta:
"Hayat kısa, kuşlar uçuyor!..."
Anısına
ve muhteşem üretimlerine saygıyla...