"Seher yeli çık dağlara,
Güneş topla benim için..."
Bu bir Pazar Edebiyat yazısıdır dostlar.
Türkiye'nin kitapları en çok satan yazarının hikâyesidir...
"Leylim ley" demeden;
"Karlı kayın ormanın"ndan,
"Kan çiçekleri"nden,
"Yiğidim aslanım"dan bahsetmeden...
Okulda defterine, sırasına, ağaçlarına yazdığı gibi
ve istediği hep;
"Eyyy!. Özgürlük!..." demeden henüz...
Evet dostlar, bildiniz!...
Bu;
Vatan Sevgi'sinin kaleme alınmış ve
Yaşarken henüz anlayalım diye yazılmış,
Bir Ömer Zülfü LİVANELİOĞLU hikâyesidir...
**********
Zülfü LİVANELİ'ye;
Şarkıcı mı demeli,
Yazar mı,
Şair mi?
Besteci yönünden de mi bahsetmeli mi?
Senaristliğinden mi,
Müzisyenliğinden mi,
Yönetmenliğinden mi?
Hepsi...
Kitapları en çok okunan yazar.
Bir kocaman yürek.
Toplumsal sorunların âkil insanı...
Yakın tarihimizi en iyi anlatan,
Kendi deyimiyle hicveden;
Gülüşüyle ve varlığıyla sıcacık hissettiren,
Bir güzel ADAM...
Hep ölünce mi anmalı değerlerimizi.
Anlamaya çalışmalı...
İşte orada;
Duruyor tüm insanlığıyla,
Yüreklere dokunuyor ve yaşıyor,
Kanlı can'lı...
**********
O'nun yaşam öyküsü,
Bir bakıma Türkiye'nin de hikâyesi aslında...
Çok partili yaşamdan bügüne;
Sadece müziğin,
Edebiyatın değil,
Siyasetin de...
O, toplumsal acıların hafızası aynı zamanda...
**********
20 Haziran 1946'da;
4 çocuklu ailenin en büyüğü olarak,
Konya'nın Ilgın ilçesinde doğar Ömer Zülfü...
Savcı Mustafa Sabri Bey'den olur.
Güzeller güzeli Şükriye'den doğar...
Dedesi Zülfü bey
ve O'nun da babası Ömer Bey'den alır ismini...
LİVANELİOĞLU soy ismini ise;
Dedelerinin geldiği,
Artvin - Yusufeli - Livane Sancağı'ndan...
Zor bir doğumdur...
Doğumunu şöyle anlatır LİVANELİ:
"Minicik doğmuşum, 1 kilo 100 gram.
Ve boynuma kordon dolanmış.
Ebe doğurtmuş tabi.
"Mordoğum", yani ölü doğmuşum.
Ebeannem döndürmüş beni hayata..."
1940, Ankara Hukuk Fakültesi mezunu;
Mustafa Sabri LİVANELİOĞLU'nun,
İlk görev yeridir Konya'nın Ilgın ilçesi...
Mustafa Sabri Bey'in;
Adliye'deki savcı odası,
Bir konağın bahçesine bakar...
Sarı saçlı,
Güzel mi güzel bir genç kız.
Dikkatini çeker Mustafa Sabri Bey'in...
Görür görmez âşık olur...
İzler izler de,
Gider istetir en sonunda.
Evlenirler...
Mustafa Sabri Bey;
Tayini çıktığı için,
Ömer Zülfü'nün doğumunda Fethiye'dedir...
Çok geçmeden, aile Fethiye'ye taşınır...
İlkokula gidene kadar çocukluğu,
Bu güzel deniz kenarında geçer...
Ömer Zülfü;
İlkokula babasının bundan sonraki tayin yerinde,
Amasya'da başlayacaktır...
O günleri ZÜLFÜ LİVANELİ şöyle anlatır:
"Amasya'da Yeşilırmak kıyısında bir evimiz vardı.
Çok yağmur yağardı eskiden.
Yağmur yağardı ve Yeşilırmak taşardı.
Tabi, bizim ev de..."
İlkokul 1. ve 2. sınıfı Amasya'da okur...
Aile; Ömer Zülfü'nün,
İngilizce öğrenmesini ister...
O zaman Türkiye'de;
ilkokul düzeyinde tek İngilizce eğitimi veren,
Ankara'daki Maarif,
Yani TED Koleji'ne yollarlar...
Hakim dedesi Zülfü Bey
ve babaannesinin yanına, Ankara'ya...
Sonrasında da tüm tahsil hayatı,
Ankara'da geçecektir Ömer Zülfü'nün...
**********
Bütün yaşamına oturacak,
Sanat ve edebiyatın izleri okul döneminde oluştu...
Amasya'da henüz ilkokul 1. sınıfta;
Okuma yazmayı söker sökmez,
Babası Ömer Zülfü'yü kendi adıyla 3 dergiye abone yapar...
Çocuk Yuvası, Pekoss Bill, Köroğlu...
Bu okuma serüveni ve sanat Sevda'sı,
Ömer Zülfü'yü hayat boyu terk etmeyecektir...
Amasya'daki sinemanın savcı locasında da;
Hayranlıkla izlediği filmlerden,
Sinema Sevda'sına tutulur bir de...
Müzikle tanışması ise bir hediyeyle başlar.
Ve o hediye, tüm yaşamını değiştirir adeta...
Ankara'da babası sınıf geçme hediyesi olarak,
Bir bisiklet almaya karar verir Ömer Zülfü'ye...
Fakat tam o zamanlarda,
Bahçelievler'de bir trafik kazasına tanık olur...
Bir kamyon çarpmıştır bisiklete.
Ve bisikleti süren genç, oracıkta ölür...
Çok etkilenir Mustafa Sabri bey
ve bisiklet almaktan vazgeçer...
Oğlunun;
Kendisi gibi Anadolu kültürünü yaşatmasını istediğinden,
Bir saz alır karne hediyesi olarak...
Başlar sazını tıngırdatmaya.
Hoşuna gider...
Kurslar, çok çalışma ve Allah vergisi yeteneğiyle birleşir.
Ve sazıyla; Anadolu müziğini, Batı müziğiyle harmanlar...
Bu konuyu şöyle anlatır Ömer Zülfü:
"Dünyayı kategorilere, çekmecelere bölmek doğru bir şey değil.
Karacaoğlan gibi, Âşık Veysel gibi dünyanın imrenerek izlediği
Çok büyük değerlerimiz var.
Kendi değerlerimizin farkına varmalıyız...
**********
........ Kendime kastım Ali.
Dağlara küstüm Ali.
Dar günümde dostum Ali........
13 yaşındayken bir yaz tatilinde;
Babasıyla birlikte,
Çorum Adliyesi'ne 2 ay kalacakları bir teftişe gider Ömer...
Mecitözü ilçesinde;
Müzikten ve sazdan söz açılınca,
Bir Başkatibin oğluyla bir saz ustasına giderler...
Burada ustanın curayı,
Şelpe tekniğiyle çaldığını görünce hayran olur...
Ankara'ya dönerler.
O sazı anlatır çevresindekilere hep.
Peşine düşer o sazın...
Ulus Hamamönü'nde,
Yusuf Erenler diye bir saz ustasına götürürler bu sefer...
Usta bu sazı yapar.
Bu sefer curayı tıngırdatmaya başlar Ömer...
Arpej gibi farklı birkaç teknikle birleştirir
ve kendine özgü bir tarz geliştirir....
**********
Henüz 14 yaşındayken 1960 ihtilali olur.
Çocuk haliyle anlamaz ne olduğunu Zülfü...
Ailesi CHP'li olmasına rağmen;
CHP Kadın Kollarında olan babaannesi bile,
Adnan MENDERES asıldığında hüngür hüngür ağlamıştır...
"Vicdanları yaralayan şeyler yaşandı"
diye anlatır o günleri Ömer Zülfü,
O hiçbir zaman büyüyüp kirlenmeyen çocuk yüreğiyle...
**********
Ardından 12 Mart darbesi...
Lise yıllarında tanıştığı bir subay kızı olan,
Ülker hanımla o garip zamanda evlenir...
Mimlenmiştir artık.
Defalarca gözaltına alınır...
Kendisinin tabiriyle,
"Komik suçlamalarla, ağır suçlarla..." hapis yatar...
İlaç mümessilidir o zamanlarda.
Ve Trabzon'da ilaç mümessilliği yaparken;
Oradaki halktan biri,
Sözde örgüt kurmaktan ihbar eder Zülfü LİVANELİ'yi...
Örgütün adı "Titrek Hamsi"dir.
Komik değil mi?
Ama gerçek.
Gerçek ve acı.
O günleri özetler adeta.
Bizim toplumsal bir yaramızdır bu.
kendimizle değil, hep başkalarıyla ilgileniriz.
Ulaşamadığımıza, yetemediğimize, "çamur at, izi kalsın..."
O örgütün sözde Genel Sekreteri Zülfü LİVANELİ'dir.
Bir başka iftira ise "uçak kaçırma" olayı...
"Deniz'ler asılmasın" diye imza toplayan;
O zamanlarda imza toplamaktan suçlama yapılamadığı için,
Bu imzayı toplayan,
Aralarından seçecekleri tüm gençlere iftiradır bu...
Ve bu sözde örgütün üyeleri;
Zülfü LİVANELİ,
Altan ÖYMEN,
Uğur MUMCU,
Erdal ÖZ,
Emil Galip SANDALCI
ve tüm "Deniz'ler ölmesin" diyenlerdir...
Bu iftirayı yapanlar ise, "Deniz'ler ölsün..." diyenlerdir...
Tabi ki yapışmaz bu suçlama.
Çünkü ortada öyle bir şey yoktur.
Ama rahatsız eder.
"Ya tutarsa" ve korkutma amaçlıdır...
Baskı, zulüm hep devam eder.
Ve hep de devam edecek gibi gözükür.
İnsanlık ve gelişim adına,
Sanat adına bir üretim yapılamayacak karanlık zamanlardır...
O zamanın diğer tüm aydınları
ve içinde bulunduğumuz zamanın;
Pırıl pırıl yıldızı parlayan gençleri gibi,
Yurt dışına gitmeye karar verir Ömer Zülfü LİVANELİ...
Eşi Ülker hanımla birlikte İsveç Stockholm'a giderler.
Üniversiteye kayıt yaptırıp, burslu okurlar.
Ve devletin öğrencilere sağladığı üniversite evlerinde kalırlar...
Zülfü, müzik ve felsefe okur.
Eşi Ülker ise, pedagoji...
Karakterinin ve yeteneğinin fark edilmesi uzun sürmez.
Girişimcidir de.
Film müzikleri yapmaya başlar Ömer Zülfü...
İlk film müziğini;
İsveç Televizyonu'nun kısa film yaptığı,
Yaşar KEMAL'in "Bebek" hikâyesi için yapar...
Uzun metrajlı ilk film müziğini ise,
Tunç OKAN'ın "Otobüs" filmine...
Yerli yabancı yaklaşık 40 film müziği yapar...
dolmuş taşmış, üretmeye başlamıştır artık.
1973'te de ilk albümünü yapar...
"Deniz'lere ağıttır" bu albüm,
Zülfü LİVANELİ'nin kendi tabiriyle...
"İdam edilen, hayatları ellerinden alınan tüm gençlere ağıttır..."
"İşte geldik gidiyoruz!.
Biraz çakılından aldık.
Hoşça kal kardeşim benim!..."
Deniz'lere ağıttır
ve Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmasına rağmen,
Kasetlerle milyonlarca çoğaltılarak cuntaya karşı ses olmuştur...
Türkiye'deki öğrenciler,
Yürüyüşlerinde hep bu ağıtları söylemiştir...
**********
Ardından hapishanede bir katilden öğrendiği ve derlediği,
"Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz" albümünü yapar...
Ve Yaşar KEMAL'in sözlerini yazdığı;
Zülfü LİVANELİ tınılarıyla birleştiğinde,
Sonsuza kadar sıcacık hissettirecek,
"Merhaba" albümü gelir peş peşe...
"Dünyanın ucunda bir gül açılmış,
Efil efil esen yele merhaba!.
Karanlığın sonu bir ulu şafak,
Sarp kayadan geçen yola merhaba!..."
Yine bir Türk edebiyatçısı, sanatçısı, şairi, yazarı, aydını;
Hasret kaldığı Vatan'ından uzaklarda en verimli çağlarını yaşayıp,
Hasret çeke çeke,
Tüm dünyanın izlediği ve imrendiği üretimler yapmaktadır...
Tüm dünya izler ve imrenir üretimlerden ama
Vatan hasret gittikçe büyür içinde...
Ve kararını verir Zülfü LİVANELİ.
1978'de Vatan'ına, Türkiye'ye döner...
Türkiye yine karışıktır...
Döner dönmez,
"Nâzım'ın Türküsü" albümünü çıkarır...
Bu albümde bir şarkı vardır ki!.
Halâ ağız dolusu söylenen
ve insanlık tarihi var olduğu sürece,
Yürek dolusu söylenecek bir türküdür...
"Karlı Kayın Ormanı..."
Kayın ormanları arasındaki;
Stockholm'deki evinin yanında bir kış günü yürürken,
Kendisi gibi Vatan'a hasret Nâzım'ı düşünerek yazdığı bir Şiir'dir...
"Karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin.
Efkarlıyım, efkarlıyım; elini ver, nerede elin...
Memleket mi, yıldızlar mı,
Gençliğim mi daha uzak...
...Yedi tepeli şehrimde
Bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
Ne de düşünmek ölümü..."
**********
Yılmaz GÜNEY'le tanışıklığı bu döneme rastlar.
Yılmaz GÜNEY, İzmit'te ceza evinde yatmaktadır...
Zülfü LİVANELİ ile tanışmak ister.
Birkaç arkadaşıyla birlikte İzmit'e gider Zülfü LİVANELİ...
Tanışırlar, görüşürler yoldaşlar...
Yılmaz GÜNEY'in "Sürü" filminin müziğini,
İmece usulüyle hiç para almadan yapar...
Ve 12 Eylül darbesi gelir...
Yine baskılar, yine zulümler;
Diğer tüm değerlerimiz gibi, yurt dışına çıkmak zorunda kalır...
Bu sefer Fransa'ya gider...
Hapisten kaçan Yılmaz GÜNEY'le;
Paris'te, bir dağ köyünde buluşurlar...
Bu buluşmadan da yine Yılmaz GÜNEY'in,
"Yol" filminin müzikleri çıkar...
Tanındığı, Sevi'ldiği, sayıldığı bir ülkededir ama
Yine Vatan Sevgi'si ve hasreti ağır basar...
1984 yılında Türkiye'ye döner...
Döner dönmez,
İstanbul'da çok büyük bir kalabalığa konser verir.
Ve özlediği halkıyla buluşur....
Müziğinde, yazılarında, Şiir'lerinde;
Kısacası yaptığı tüm üretimlerde,
Toplumsal olayların izi vardır...
SÜRECEK.................................