“İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa, bütün milletlerinin saadetine hizmet etmeye de, elinden geldiği kadar çalışmalıdır. ”
Yukarıda ki sözler Türk Ulus’u için mücadele veren Ulu Önder Gazi M. Kemal ’e ait ( Mart 1937). Bugün dünya üzerinde pek çok birliğin var olduğunu görüyoruz. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, … Peki, bu birlikler Atatürk’ün bahsettiği gibi mi? Gelin size Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) 2014 yılında Türkiye hakkında verdiği bilgiler ve projelerine göz atalım istiyorum.
Toplamda planlanan, devam eden 11 adet proje olduğu bildirilmiş ve proje kapsamında 1 milyon 485 binden daha fazla aileye ulaşıldığı eklenmiş. Tamamlananlardan bir kaçı şöyle;
1982-89 Erzurum Kırsal Kalkınma Projesi, 1990-2000 Bingöl-Muş Kırsal Kalkınma Projesi… 2007-2015 Diyarbakır-Batman-Siirt Kalkınma Projesi . Devam edenlerden biri ise 2013-2020 Murat Nehri Havzası Rehabilitasyon Projesi örnek olarak verilebilir. Bizim hakkımızda ise verilen bilgiler şöyle;
“Türkiye’nin genç bir nüfusu var. Kırsal alanda yaşayan insanların %64’ü 50 yaş altında ve kırsal istihdam eksikliği dış göçe katkıda bulunmaktadır. 2014 İnsani Gelişme Endeksine göre, ülke çapında işsizlik 25 yaşın altındakiler arasında %17,5’dur.
Tarım, 2014 yılında ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hasılasına (GSYİH) sadece %8 katkıda bulundu. Ancak Türkiye dünyanın 7. en büyük tarım ekonomisi olmaya devam ediyor ve tarım, kırsal kalkınma, istihdam, ihracat ve üretimin çoğu için çok önemli. ”
Söz konusu belgede ülke kadınlarının büyük kısmının istihdam sektörü olarak tarım gösterilirken, ülke nüfusunun %25 tarımda çalıştığı ve kırsal alan istihdamın %61 tarım sektörüne ait olduğunu ifade edilmiştir.. Asıl vurucu cümle ise şudur;
“ Avrupa ve Orta Doğu pazarına gıda üretimi, işlenmesi ve ihracatı için bölgesel bir merkezdir. Bu, sektöre mükemmel bir potansiyel kazandırıyor, ancak çiftçilerin üretim tekniklerini güncellemelerine, üretkenliği artırmasına ve iklim değişikliği ile başa çıkmalarına yardımcı olmak için yatırım gerekiyor.” Yatırımları için ise önümüzdeki yıllar için iki strateji belirlemişler
“1.Üretken yoksul küçük çiftçiler için pazarlara erişimi arttırmak
2. Yüksek arazilerde iklim direncini arttırırken, tarımsal üretimde sürdürülebilir doğal kaynak yönetimini yaygınlaştırmak.”
Tüm bunlar ışığında yatırım bedeli ne kadar dersiniz? Tamı tamına “230,92 milyon ABD doları”.. Kara kaşımız kara gözümüz için kırsalda yoksulluğun azaltılmasına çaba sarf ettiklerini düşünemeyiz değil mi? Zira dünyanın 18. büyük ekonomisine sahip olduğumuzu unutmamışlar. Gerçi biz halen o büyük ekonomiden çiftçiler olarak, kırsalda yaşayan kesim olarak…ne kadar faydalandık,yoksulluktan kurulduk mu..? Elbette tartışmaya açıktır. Gelin bir de felsefi boyutundaki söylemlere kulak verelim;
“..Modernizmdeki hakim ekonomik yapı kapitalizm,
devlet yapısı da ulus devlettir. Dünyanın küreselleşmesi ile birlikte sermayenin
uluslararasılaşması bağlamında ulusal sınıfları aşan bir sermaye sınıfı oluşturmuştur…. Uluslararası niteliklere sahip olan
bu sermaye, eskiden olduğunun aksine, herhangi bir ulusal devletle ittifaklar
ve sözleşmeler temelinde bir birliktelik yerine, ulus devletleri devreden
çıkararak, doğrudan yerel düzeydeki sermaye ile ittifaklar kurmaktadır.
Gerçekleştirilen birliktelik ve ittifaklarla üretim, dağıtım ve tüketim
örgütlenmesi planlanmakta ve uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Bunun yanında
hukuki altyapıda hazırlanmaktadır. Uluslarüstü düzeyde yapılan sözleşmeler ve
tahkim anlaşmaları ile ulus devletler devreden çıkarılmakta ve yetkileri
sınırlandırılmaktadır. Hatta ulus devletler uluslarüstü sermayenin koruyucusu
ve güvencesini sağlayan niteliklere büründürülmektedir. Ulus devletlere,
uluslarüstü sermayenin yerel düzeydeki sermayelere gerçekleştireceği birlikler
sonucunda bir kayba uğraması halinde bu kayıp ve zararları tanzim etme
yükümlülüğü getirilmektedir.”
Anayasamızın değişmez ilk dört maddesinden üçüncüsü şöyledir; ““Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” Yani ulus bir devlettir. Ve yine Anayasanın 90. Maddesi der ki; “..Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. ..”
Demem o ki; bu ulus devletin, çok uluslu yapı içinde tarımına yön verenler kimlerdir?
n.aydemir
[email protected] 12.02.2020-Denizli
Kaynaklar:
İonna Kuçuradi, Çağın
Olayları Arasında, (Küreselleşme, Modernite ve Posmodernite ilişkisi Üzerine
Bir Deneme, Metin Becermen, Sy. 227-241)- Tarihçi Kitapevi, İstanbul-2014