Eğitimiş Denizli Şube Başkanı Namık Kemal Aydoğan, 2019 5.
Dönem 2020-2021 Sözde Toplu Sözleşme görüşmeleri diye bir şey olmadığını, tiyatral
gösteri ve aktörlerinin olduğunu ifade ederek, “Kamu emekçilerine dayatılan
Sözde Toplu İş Sözleşme düzeni tam bir kurmaca ve aldatmacadır. AKP iktidarının, son 20 yıla damgasını vuran
ekonomi politikaları başta kamu emekçilerinin ve ücretle çalışanların aleyhine
olmuştur. Ülkemizde ekonomik kriz derinleşmekte milyonlarca emekçi enflasyon altında
inin inim inlemektedir” dedi.
EKMEĞİMİZ HER GEÇEN GÜN KÜÇÜLÜYOR
Aydoğan, Kamu emekçileri, işçiler ve tüm
yurttaşlar enflasyona yenik düşerken halkın temel tüketim ürünleri ile zorunlu
ihtiyaçları sürekli zamlanmaktadır. Ülkedeki tüm çalışanların kemer sıkma
politikasına kurban gittiği, işçinin ve kamu emekçinin yaşam şartlarının
zorlaştığı dönemde yandaş konfederasyonun neden sessizliğe büründüğü bugün çok
iyi anlaşıldı. Açlık ve
yoksulluk altında ezilen 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emeklisi Sözde
Toplu Sözleşme görüşmelerini artan sorunlarla karşılamaktadır. Türkiye, zor bir
ekonomik döneminden geçiyor. Paramız değer kaybediyor. Vatandaşın satın alma
gücü eriyor, ekmeği her geçen gün küçülüyor. Ülkenin ekonomisi daralıyor.
İşsizlik tarihin en yüksek noktasına doğru soluksuz tırmanıyor” şeklinde
konuştu.
PARTİZANLIK VE ADAM
KAYIRMACILIK MASAYA GEİRİLMESİN
Aydoğan, “Bu kara
tabloya rağmen AKP hükümetine ve yandaş konfederasyona buradan bir kez daha
sesleniyoruz” diye konuşan Aydoğan, “Sözde Toplu Sözleşme
görüşmeleri; ekonomik krize, enflasyona, büyüme rakamlarına ve gerçekçi ülke
koşullarına göre belirlenmelidir. Kamu
emekçilerinin; 3 bin 600 ek gösterge talebine, vergi adaletsizliğine, zam
talebine, kamu emekçilerinin ekonomik, mesleki, örgütsel ve sosyal haklarına
kulak tıkamakta vazgeçin. Kamu emekçilerinin örgütlenme hakkı, grev
hakkı, kamu hizmet alanlarının tasfiye edilmesi ya da tümüyle ticarileştirilmesi,
işe alma, atama ve görevde yükselmelerde egemen olan partizanlık, adam
kayırmacılık liyakat gibi birçok sorunu sözde görüşme masasına getirilmelidir”
dedi.
TARAFLAR MASAYA EŞİT SİLAHLARLA OTURSUN
Başkan Aydoğan, “2017 yılında yapılan, 2018-2019 yıllarını
kapsayan Sözde Toplu İş Sözleşmesinden günümüze Türkiye’de çok önemli siyasi ve
ekonomik gelişmeler yaşandı. 2019 yılının ilk aylarında yüzde 20’ler civarında
dalgalanan bir enflasyonla, yüzde 2,6 oranında küçülen bir ekonomi ve rekor
düzeylere çıkma eğilimindeki bir işsizlik oranıyla karşı karşıyız. Bu ağır
koşullarda, bugün 2020-2021 yıllarını kapsayan sözde bir yeni toplu sözleşme
süreci başlamıştır. Bu ‘Sözde Toplu İş Sözleşmesi Süreci’, görüşmeler yapılsın
ama sonunda hükümetin istediği olsun yaklaşımıyla yürütülmesi kabul edilemez.
Taraflar masaya eşit silahlarla oturmamaktadır. Masada kamu emekçilerini temsil
eden yandaş konfederasyonun, bağımlı olduğu hükümete karşı en ufak bir direnç
gösteremeyeceği açıktır” şeklinde konuştu.
RANÇTÇI ANLAYIŞ SENDİKAL MÜCADELEYE YAKIŞMAZ
Aydoğan, “AKP iktidarı ile yandaşı konfederasyon arasında
yapılacak olan “danışıklı görüşmelerden” kamu emekçileri adına herhangi bir
kazanım çıkmayacaktır. Kamu emekçilerinin, grev hakkının olmadığı bir toplu
sözleşme düzeninin kamuda çalışanlar lehine sonuçlar vermesini beklemek
gerçekçi değildir. Gerçekçi olan, AKP hükümetinin övgülerini ve desteğini
alarak sendikacılık yapanların baskıyla,
tehditle, şantaj ve makam rüşveti ile kamu çalışanlarını sendikalarına üye
olmaya zorlamasıdır; sözde konfederasyon
başta kendi üyeleri olmak üzere tüm kamu emekçilerini Sözde Toplu Sözleşme
masasında satacak olmasıdır. AKP’ye yandaş bir konfederasyon ile hükümet
temsilcilerinin bir masada bir araya gelerek yaptıkları görüşmeler asla bir
toplu sözleşme görüşmesi olamaz. Yandaş konfederasyon masadaki kirli pazarlığı
örtmeye kapalı kapılar ardından yapılmak istenen satışı gizlemenin telaşına ve
TİS’i kendilerine için bir kazanım haline dönüştürme derdine düşmüştür. Bu rantçı ve menfaatçi anlayış sendikal mücadele tarihine
ve örgütlü mücadeleye yakışmaz” dedi.
SADECE KENDİ ÜYELERİNİN DEĞİL, TÜM EMEKÇİLERİN
HAKLARI SAVUNULSUN
Aydoğan, “Kamu emekçilerini, Sözde Toplu Sözleşme masalarında
satan, hak kaybına uğratan, memurun değil AKP’nin çıkarlarını gözeten sözde
konfederasyon kendi üyesi olmayan kamu emekçilerini toplu sözleşmeden yararlanabilmesi
için Memur-Sen’e ‘dayanışma aidatı’ ödemesini
istemektedir. Yandaş konfederasyon sadece masada değil alanlarda da hükümet ile
birlikte hareket etmektedir. Bugün burada sendikal tarih açısından kara bir
leke olarak geçecek anlayışı, Sözde Toplu Sözleşme içeriğini ve amacının teşhir
ediyoruz. Sendikacılığı üyelerine kazanım elde etmek için değil, sadece aidat
toplamaktan ibaret gören bir sömürü düzeni haline dönüştüren bu anlayışı
şiddetle kınıyoruz. Sözde konfederasyon kendi üyesi olmayan ve sendikasız kamu
emekçilerinden haraç istemeye hakkı yoktur. Sendikalar emek, sınıf, mücadele ve dayanışma
örgütleridir. Gücünü işverenin ödediği aidatlardan değil üyelerinin gönüllük
esasına dayalı olarak ödediği aidatlardan ve örgütlü mücadele ruhundan
almalıdır. Sendikalar sadece kendi üyelerinin haklarını değil, tüm
emekçilerinin haklarını savunuyorsa sendikadır aksi hali sarı sendikalara ve
yandaş sendikalara özgüdür. Siyasi iktidarın gücüyle, kamu emekçilerini
sendikalarına üye olmaya zorlayan anlayış elbette kamu emekçilerini masalarda
satacak elbette hükümete karşı sessiz kalacaktır” şeklinde ifadelerde bulundu.
UMUTSUZ DEĞİLİZ
Aydoğan, “Böylesine göstermelik bir Sözde Toplu İş Sözleşmesi
masasından kamu emekçilerinin haklı taleplerinin karşılık bulmayacağını
biliyoruz. Baskıcı ve uluslararası sermayenin emrindeki bir iktidarın kamu
çalışanlarının hakkını vermeyeceğinin farkındayız. Sözde konfederasyon,
sözleşme masasında görüşülen mali ve sosyal haklar açısından şimdiye kadar kamu
emekçilerine hiçbir kazanım elde edememiştir. Kamu emekçilerine refah
artışından pay alamamakla kalmamış, onların enflasyona altında ezdirilmesine
imza atmıştır. AKP iktidarı ile yandaş konfederasyon arasında yapılan Sözde
Toplu Sözleşmede tüm kamu emekçileri geçmişte olduğu gibi bugün de enflasyonun
altında ezdirilecektir. Kamu emekçilerine verilen sözde bu zamlar Sözde Toplu
Sözleşmede verilen yüzdelik oranlardır. 2019 yılında yapılacak Sözde Toplu
Sözleşme sürecinde de kamu emekçilerinin, enflasyon altında bırakılacak zam
oranlarıyla açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilmesine razı değiliz. Bizler kamu emekçilerinin maaş zamlarının
belirlenmesinde enflasyonun temel alınmasına bir son verilmesini, ülkemizin
ekonomik ve sosyal gerçekleri üzerinden bir hesaplama üzerinden hareket
edilmesini ve büyümeden pay verilmesini bekliyoruz. Umutsuz değiliz. Bu
hakların mücadeleyle alınacağını biliyoruz. Tüm kamu emekçilerini, Kamucu Emek
Hareketinde Güçlü Bir Mevziye çağırıyoruz” dedi.
Eğitimiş Başkanı Namık
Kemal Aydoğan, açıklamalarına şu ifadelerle devam etti. Birleşik Kamu-İş
Konfederasyonu olarak;
bu orta oyununda figüran olmak yerine, kamu emekçilerinin sendika özgürlüğü,
grev ve toplu sözleşme hakkı, mali ve sosyal hakları için verdiği meşru
mücadelesini alanlarda sürdüreceğiz.
Gerçek bir Toplu İş Sözleşmesi düzeninde, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu
olarak; Ücret,
maaş ve diğer özlük haklarıyla ilgili taleplerimiz şu şekilde olduğunu
kamuoyuna açıklıyoruz:
Ø Kamu
emekçilerinin 2002 yılından bu yana karşı kaşıya kaldığı kayıplar yüzdelik
zamlarla telafi edilemeyecek bir noktaya ulaşmıştır. Kaldı ki kamu
emekçilerinin harcanabilir gelirlerinin büyük kısmını ayırdıkları seçilmiş gıda
harcamaları son bir yılda yüzde 56 oranında artmıştır. Bu nedenle, emekli
aylıklarına da yansıtılabilecek şekilde kamu emekçilerinin ücretlerine 2020 yılı için yüzde 50’nin üzerinde bir
zam yapılmalıdır.
Ø 2020
yılına ilişkin zam oranları da Orta Vadeli Programında (2021-2024) yer
verilecek enflasyon hedefi ve GSYH büyüme hedefinin toplamı kadar bir zam
uygulanmalıdır. Enflasyonun ve büyümenin hedeflenenden daha yüksek oranda
gerçekleşmesi halinde ise aradaki fark memur maaşlarına 2022 yılında
yansıtılmalıdır.
Ø Üniversite
mezunu tüm memurların ek göstergeleri 3600’e çıkarılmalı, yardımcı hizmetler
sınıfı kadrolarında görev yapanların da ek göstergeden yararlanabilmeleri için
6’ncı dereceye inen tüm kamu emekçilerine ek gösterge ücreti ödenmeli, ek
ödemelerin tamamı emekliliğe esas aylığın içinde sayılmalı, emekli memurlara da
çalışmayan eşi için aile yardımı ödemesi yapılmalıdır.
Ø Kamu
emekçilerine, yılda bir defa yıllık izne ayrılırken bir maaş tutarında yıllık
izin ikramiyesi ödenmelidir.
Ø Kamu
çalışanlarına kreş olanağı sağlanmalı ya da günün koşullarına uygun olarak kreş
yardımı verilmelidir.
Ø 50 ve
daha fazla kamu çalışanının olduğu tüm kurumlarda yemekhane kurulması ve daha
küçük birimlerde TÜİK gıda endeksine göre güncellenmesi kaydıyla en az günlük
10 Lira yemek ücreti ödenmesi sağlanmalıdır.
Ø Ölüm
yardımı ödeneği artırılmalıdır.
Ø Temmuz
2015’ten buyana değiştirilmeyen ve birinci çocuk için 300, ikinci çocuk için
400, üç ve sonraki çocuklar için 600 lira olarak uygulanan doğum yardımı
ödeneği artırılmalıdır. Çoğul gebelikler de yardım bebek sayısıyla orantılı
olarak verilmelidir.
Ø Gelir
vergisi tarifesinden kaynaklanan kayıplar önlenmelidir. Kamu emekçilerinin yıl
boyunca %15 vergi dilimine sabitlenerek vergi ödemesini ve bunu aşan tutarın
ise şirketlere uygulanan düzenli vergi ödemelerinde yapılan indirim oranının
uygulanması veya işveren tarafından karşılanmasını istiyoruz. Böylece yıl
içerisindeki maaş ve gelir kaybını önlemiş olacaktır.
Ø Bulunduğu
ilde uzman doktor ve tedavi imkânı bulunmadığından başka ile sevk edilen devlet
memurlarına Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ödenen tedavi yolluğu
giderlerinin, yol ücreti + gündelik şeklinde yeniden belirlenerek
artırılmalıdır.
Ø Kamuda
aynı kadro ve unvanlarda çalışanlar arasındaki ücret farklılıkları giderilmeli
eşit işe eşit ücret ödenmelidir.
Ø Kamu
emekçilerinin maaşlarıyla birlikte yapılan tüm ek ödemeler emekliliğe esas
alınmalı ve bu tutarlar emekli aylığına da yansıtılmalıdır.
Ø Tüm kamu
emekçilerine her yıl en az iki defa olmak üzere kıyafet ihtiyacının
karşılanmasına yetecek şekilde giyim yardımı yapılmalıdır.
Ø Kamuda
görevde yükselmelerde, sözlü sınav uygulaması kaldırılarak liyakat esas
alınmalıdır.
Ø Anayasa’nın
çalışma yaşamı ve çalışanların haklarına ilişkin hükümleri, uluslararası
sözleşmelere uygun olarak, ayrımsız tüm çalışanlara sendika hakkı, grev ve
toplu sözleşme hakkını içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Grev hakkı
Anayasal güvenceye alınmalıdır.
Ø Sendikaların
kuruluş ve işleyişini uluslararası sözleşmelere göre düzenleyen ve yasalarla
belirlenen asgari şartların üzerinde, çalışanlar lehinde düzenlemeler
yapılmasına olanak sağlayacak Toplu Sözleşme sistemini tanımlayan bir
sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasası çıkarılmalıdır.
Ø Kamu
otoritesinin sendikaların kuruluş ve işleyişine Anayasadaki özel sınırlamalar
haricinde karışması engellenmelidir.
Ø Sendika
yönetici ve temsilcilerine güvence verilmeli, sendikal ayrımcılığa yaptırım
uygulanmalıdır.
Ø Toplu
sözleşme yetkisinin tespitinde sendikaların temsil gücünün yanı sıra kamu
otoritesi karşısındaki bağımsızlığı da bir ön koşul olmalıdır. Bağımsızlık
önceden belirlenmiş objektif kriterlere göre, siyasal etkilerden uzak bağımsız
bir organ tarafından değerlendirilmelidir.
Ø Arabuluculuk
dışında zorunlu tahkim anlamına gelecek hakem heyetlerine yer verilmemelidir.
Ø Sendikal
ve çalışma yaşamına ilişkin yargıya intikal eden konularda hızlı yargılama
sistemi getirilmeli, böylece davaların konusuz kalması veya yargı kararının
sonuçsuz kalması önlenmelidir.
Ø Kamu
emekçilerinin, yaptıkları kamu göreviyle ilgili bir nedenle yargılanmaları
durumunda, devletin çalışanına hukuki yardımda bulunması sağlanmalıdır.
Ø Kamu
işveren vekillerinin hukuka aykırı şekilde idari işlem yaptıklarının yargı
kararıyla tespit edilmesi halinde, bu işlemden doğan kamu zararının, işlemi
yapan kamu yöneticilerine rücu edilmesinin yolu açılmalıdır.
Ø Kamu
emekçilerinin lojman ve hizmet evlerinden, eşitlik içinde yararlanması
sağlanmalı, kendisine bu konudaki mevzuata göre hizmet evi tahsis edilemeyen
personele kira yardımı yapılmalıdır.
Ø Tayin,
terfi, yer değiştirme ve görev değiştirme konularında mevzuat yeniden
düzenlenerek keyfi kararlar ve siyasi kadrolaşma önlenmeli, atama ve terfi
işlemlerinde eğitim, kariyer ve liyakati esas alacak bir sistem
oluşturulmalıdır.
Ø Sendikalara
çalışanlarla ilgili her konuda taraf olma ve üyelerini temsil etme olanağı
sağlanmalıdır. Yönetsel konularda da sendika temsilcilerinin gözlemci olarak
bulunmasına izin verilmelidir.
Ø Kamu
emekçileri, 4A, 4/B, 399 sayılı KHK'ye tabi sözleşmeli personel vb. ayrımlara
tabi tutulmamalı, tüm kamu emekçileri aynı statüde istihdam edilmelidir.
Ø GİH
sınıfında görev yapan tüm kamu emekçilerinin kadro ve kazanılmış hak, aylık
derecelerinin unvan farkı gözetmeksizin öğrenim durumlarına göre 1’inci
dereceye kadar yükselebilmesi için düzenleme yapılmalıdır.
Ø Ortaöğrenim
(lise) ve yükseköğrenim mezunu olup hizmetli kadrosunda bulunan engelli kamu
emekçileri, görevde yükselme sınavından muaf tutularak istekleri halinde memur
kadrolarına atanmalıdır.
Ø Yardımcı
Hizmetler sınıfı ve Genel İdare Hizmetleri sınıfı kadrolarının görev tanımı
yapılarak bu personelin görevi dışında diğer işlerde kullanılması önlenmelidir.
Teknik Hizmetler ve Sağlık Hizmetleri sınıfındaki personel kadroları dışında
çalıştırılmamalıdır.
Ø Sendika
hakkından mevzuat gereği veya fiili olarak yararlandırılmayan, hâkim, savcı,
askeri personel ve polisin sendika hakkının güvenceye alınmalıdır. Sendikal
haklarının kısıtlanmasında uluslararası sözleşmelere aykırı hükümlere yer
verilmemelidir.
Ø Kamu
varlıklarının özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir. Daha önce özelleştirilen
kuruluşlardan özelleştirme öncesi hedeflere uygun olmayan şekilde çalışan veya
çalışması tamamen durdurulan kuruluşlar, tekrar kamulaştırılarak ekonomiye
kazandırılmalı bu yolla istihdam arttırılmalıdır.
Ø Asgari
ücret vergi dışı bırakılmalıdır. Tüm ücretlerin brüt asgari ücret kadar olan
kısmı vergiden muaf tutulmalıdır. Bu yolla yaşanacak vergi kaybı servet ve
sermaye üzerindeki vergi yükü artırılarak sağlanmalıdır. Kayıt dışı ekonomi
kayıt içine alınmalı, kara paraya izin verilmemeli, büyük bölümü vergiden
kaçırılmış ya da suçtan elde edilmiş kayıt dışı servetlere, "servet
barışı” gibi uygulamalarla af getirmek yerine etkin bir kontrol ve takip
sistemi oluşturulmalıdır.
Ø Kamu
emekçilerinin siyaset yapma ve siyasi partilere üye olma yasağı kaldırılmalıdır.
Ø Türkiye Cumhuriyeti Devleti, imza koyduğu uluslararası
sözleşmelerindeki taahhüt ve yükümlülüklerini yerine getirmeli, bu
yükümlülükler etkili-örgütlü mekanizmalarla ulusal ve uluslararası düzeyde
takip edilmelidir.