Bir itiraf ile başlayayım: Uzun yıllardır hayalini kurduğum,
peşi sıra eğitimime yön verdiğim…birikim yapayım derken elimdekinden de olduğum
girişimlerim..ile hayvansal ve bitkisel
üretimi birleştirebileceğim, örnek ve modern bir çiftlik için şartların
olgunlaşmasını beklemekten vazgeçip pılımı pırtımı toplayıp “ nasıl olacaksa
öyle olsun” deyip temelli köyüme dönme planları yapar oldum, oldum olmasını da
aklımda Fakir Baykurt’un Köygöçüren’i bir de Cirsium arvense!
Fakir Baykurt da nereden çıktı derseniz araziden dönerken Koca Camii’nin avlusunda hummalı bir şekilde çalışanların yanından sinirli ve telaşlı çıkışına rast geldiğim muhtar ağabeyim ile kısacık sohbetten diyebilirim. Köygöçüren adıyla yazdığı romanı su sıkıntısı çeken tıpkı benim köyüm gibi bir köy, köy halkı ve köyün muhtarından bahseder. Su isterler, tarlaları sulansın, ekinleri boy versin, ürünleri bire beş değil kırk versin, yüz versin… Ne zordur kuru tarım yapmak!
Benim köyümde kuru tarım alanı, Çal’a bağlı.. Çal’ın Dayılar, Süller, Denizler, Belevi, Yukarı ve Aşağıseyit..Baklan’ın Çataloba, Dağal, Şenyayla, Çivril’de ise Kıralan’ı kapsayan 18.05.2020 tarih ve 2563 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile DSİ zorunlu arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme çalışması yürütüleceği duyurulmuştur. Biz mi? Yokuz! Peki, biz ne ile uğraşıyoruz dersiniz?
Köye/mahalleye ait iki su toplama deposu mevcut. Bunlar kamu yararı gözetilerek ve halktan para toplanarak yapılan yerler. İlaçlama makinelerinin/pülvarizatör, tanker,..gibi taşınabilir su tanklarına köylünün su alıp kullandığı bu su uzun yıllardır akan veya kapatılan kaynak suları ile beslenmektedir. “ Benim özgürlüğümün başladığı yerde seninki biter!” diyen zihniyet ise ceviz, badem, …tesis ettiği bahçesine veya domates, bamya ektiği tarlasına gün içinde defalarca tankerle su çekme sorunu ile uğraşıyoruz! Evinde şebeke suyu olan, su parası ödemektense köyün toplu malını kendi malına çeviren bu zihniyet ile nasıl savaşabiliriz? İki gün önce anons yapıldı, “depolardan tanker ile su çekmek isteyenler muhtarlıktan makbuz karşılığı olan 50 TL ödedikten sonra alabilir!” Çok doğru ve olması gereken bir uygulama idi.
Para vermek istemeyen, uygulamaya kızan… veya kendince idare üstü olan sevgili köylülerimden biri/birileri depoya su taşınan camii avlusundan geçen boruyu kesmiş! Düşünebiliyor musunuz? Camiye yani ibadethaneye girip, su tahliye eden boruyu …ve herkesin kullanımına ait bir yeri ilaçlama yapma zamanında kullanılamaz hale getirmiş. Bulması zor mu? Hayır! Meyhane’nin dört bir tarafı kamera ile donatılmış vaziyette. Şans bu ya, camiinin de tam karşısı. Görüntüsü illaki vardır.
Şark kurnazlığı diye bir tabir var tam da bizler için. “Yok, sürerken benim bağın içinden dönmüşsün, yok efendim. sen benim tarladan geçmişsin, …vay efendim, ben niye senin bağını kırayım, beygir ile eşek kaçtıydı benim tarlaya mı girmiş nedir darıları ezilmiş..sizin köpekler havladı uyuyamadık, çobanlar bağı yedirmiş, domuz bostana dadanmış, bahçeye tavuk girmiş eşelenmiş, kedi gelmiş..peyniri yemiş!” Kısaca arazide sınır belirsizliği, köy içinde sınır ihlalleri köyde yaşamanın vazgeçilmezleri arasında liste başı çeker mi derseniz çeker derim..
442 sayılı Köy Kanunu’nun 74. Maddesinde özetle der ki; Muhtarın önerisi, kaymakamın oluru ile gönüllü ya da valinin önerisi iç işleri bakanlığının oluru ile görevlendirilen silahlı personel KÖY KORUCUSU denir. Ne iş yapar; köyün arazisini korur, arazi çekişmeleri, çobanların mera dışında şahsi arazilere girmesi halinde ki çekişmelerde arabulucu ve tespit..ceza kesimi gibi gibi sayılabilir. Köy yoksa Köy Korucusu da yok! Peki, kime gidecek ahali? Muhtara! Mahalle muhtarı ne yapacak? Biz elektriği solar sistem, içme suyunu kaynaktan, kullanma suyunu ise tanker ile doldurup kullanan mümkün olduğunca sıfır atık, minimum israf anlayışı güden çiftçi bir aileyiz. Kendi kendine yeter çiftlik projesinin denemeleri diyebilirim. 50 TL değil 100 TL vermeyi dahi gözden çıkarmışlığımıza karşın milli servete yapılanı kabul etmek mümkün değildir. Üstelikte 19 Mayıs gibi milli şuuru ortaya koyan bayramın ertesi böyle bir durumla karşılaşmak uzun yıllardır taşımalı eğitimin bir sonucu olarak köylerde kutlanmamasının net göstergesidir. Bencilliği, çıkarı…ve bürokratik engelleri anlatan Fakir Baykurt’un Köygöçüren’ine dönersek;
“Bazı tarlalar ot mu, ekin mi
bilinmiyordu. İçişleri Bakanını geçip Tarım Bakanına sordu:
«Bu otların ayıklanması mahzurlu
mudur?»
«Değildir efendim ... ama nasıl
ayıklasınlar?»
«Ne demek nasıl ayıklasınlar?»
«Yani o kadar çok ki!»
«Yolsunlar elleriyle!»
«En iyisi tohumu temizlemektir efendim!
Onu da esaslı bir şekilde ela almış bulunuyoruz. Tohum Islah İstasyonları projemiz
tamamlandı. Bu yıl uygulamalara başlıyoruz ... »
Daldı Başkan: «Ben de köylü sayılırım!
Kökümüz oraya dayanır. Ve hala ilişkim vardır. Ama bizim köy nerdee, bunlar
nerde? Bizim \köy Avrupa' daki bir kasaba kadar gelişmiştir ... »
Van'lı koruma görevlisi, geçip gittiği
köylerle kendi köyü arasında çok benzerlikler buluyordu:
«Bizim köyler de heç gelişmemiştir, çoraktır,
kuru çanaktır buralar gibi! Buralardan daha beterdir! ..»”
Cirsium arvense yani Köygöçüren çiftçilik yaptığım toprakların son yıllarda artan sorunlu yabancı otlarından biridir. Nasıl olmasın ki? Killi ve azot oranı yüksek, bitki besin elementlerince zengin toprakları seven Köygöçüren, aslında tarla bitkileriyle gelişir, Yani tarla bitkisinin tohumu ile gelir..bağ içlerinde yayılmasının sebebi ise yakınlarında buğday ya da haşhaş ekimi yapılmış ve nadasa bırakılmış alanlarda yeterli temizliğe dikkat edilmemesi kaynaklıdır.
Sahi Köygöçürenler yolmayla temizlenir mi?
20 Mayıs 2020-Çal [email protected]
Kaynak: Fakir Baykurt, Köygöçüren,
sy: 9, Remzi Kitapevi, Yükselen Matbaacılık-1973-İstanbul