CHP Doğa
Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar
Biçer Karaca, Murat Dağında yapılmak istenen katliama karşı yazılı olarak
açıklamada bulundu.
Yapılan açıklama
şu şekilde;
‘‘Anadolu Export
adlı şirket, Murat Dağı’nda 780 hektarı yoğun orman alanı olan bin 100
hektarlık bir alanda siyanürlü altın madeni işletmeciliği yapmayı planlıyor. Ülkemizi millet bahçeleri ile donatan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, yaşam alanlarımızın altını oyan, üstünü yaşanmaz hale koyan bu projelere ÇED Olumlu
kararı veriyor.
Murat Dağında 114
endemik tür yaşamaktadır ve bu endemik türlerden 3 tanesi(Alyssum Davisiasum,
Vervascum Coropilofium, Sedum Hispanicum var. Planifolium) yalnızca Murat
Dağı'nda görülmektedir.
Murat Dağı,
mevsimlik ve geçici
birçok akarsuyun doğum
yeridir. Gediz Irmağı, Sakarya Irmağı ve Büyük Menderes Irmağı Murat Dağından doğmaktadır. Banaz
Çayı, Murat Çayı, Orhaneli Çayı, Mustafa Kemal Paşa Çayı, Porsuk Çayı, Susurluk
Çayı ve daha birçok
irili ufaklı akarsu yine Murat Dağı ve bağlı tepelerden kaynağını almaktadır.
Bu su kaynaklarında yüksek miktarda siyanür sızıntısına bağlı hava, su ve toprak kirliliği
oluşacak. Bu kirliliğe bağlı olarak başta kanser olmak üzere sağlık problemleri
baş gösterecek.
Gediz Ovası, B.
Menderes Ovası, Salihli Ovası, Sakarya Ovası, Menemen Ovası, Küçük Menderes
Ovası, Aydın Ovası, Çivril Ovası, Buldan Ovası ve buna benzer birçok ova kirlilikle boğuşarak yok
olmaya başlayacak ve gıda güvenliğimiz tehlikeye girecek.
Vaatler Boşa
Çıkıyor
Madenciliğin
yaşam alanlarımıza, doğamıza verdiği, vereceği zararları konuştuğumuzda, hamasette bulunduğumuz
iddia ediliyor. Oysa ki, doğanın yok edilmesine tanık olmanın yarattığı vicdan,
bu haykırışlarımızın meşruiyet kaynağı.
Bu yüzden,
Madencilik paradigmasının çöküşü ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Bu örnek, hem Murat Dağı, hem Kazdağları,
hem Munzur ve daha nice dağın ve de yaşam alanlarını bekleyen bir senaryo.
Kamunun denetimsizleştiği alanlarda, madenciliğin nasıl vahşileştiğini görmek kaçınılmaz oluyor.
15 Ağustosta, bir
grup CHP’li milletvekilimizden ve Gümüşhane İl teşkilatımızdan oluşan ekibimizle
ziyaret ettiğimiz Gümüşhane’de gördüklerimiz, Bergama sürecinden bu
yana maruz kaldığımız vaatleri boşa çıkarıyor. 2007 yılında Gümüşhane ilinde tıpkı Muratdağında olduğu gibi iş, aş
vaadiyle, çevreye
asla zarar vermeyecek safsataları ile vatandaşın nasıl kandırıldığına bizzat tanık olduk.
Maden tesislerin
etki alanlarındaki köylerdeki tarım ürünlerinde verimlilik düşmüş. Köyde yetişen tarımsal ürünler, bölgedeki pazarlarda ön yargı ile karşılanıyor ve
“siyanürlüdür” denilerek alınmıyor.
Ulusal ya da
uluslararası sermayeye sahip olan bütün firmalar, aynı söylemler ve vaatler ile faaliyet
yürütmeye çalışıyor.
Yurttaşlar bu tesislerde çalışmak, bu tesisler ile ticari ilişkiler kurmak gibi vaatler
ile kandırılıyor.
Ulusal ve
uluslararası maden firmalarının vaatleri, Gümüşhane’de birer birer çökmüştür.
Daha vahimi, yaratılan kirlilik ile mevcut ekonomik potansiyellerini de
yitirmiş durumdalar. Bu anlattıklarım, kötü senaryo çizmek için değil; yaşanılandan deneyim alarak,
geleceği daha yaşanabilir kılmak için mücadele umudunu beslemek içindir.
Murat Dağı Yok
Olmasın !
Murat Dağındaki
maden, birçok şehrin kaderini belirleyecek büyüklükte. Kütahya, Uşak, Eskişehir, İzmir
başta olmak üzere birçok şehrin en başta sularının kirlenmesi demek. Tüm bu olumsuz gelişmelere bağlı olarak
15.000.000'dan fazla insanın sağlığı tehlikeye girecek. Bu nedenle ki, birçok belediye ve yurttaş, ÇED Olumlu
kararı ile ilgili davaya taraf oldu. 19 Ağustos’ta Kütahya İdare Mahkemesi, proje
sahasında keşif ve bilirkişi incelemesi yapacak. Tüm duyarlı kuruluş ve
vatandaşlarımızın davalarını sahipsiz bırakmayacağına inanıyorum.
CHP Doğa
Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcı olarak, ben de bu davanın yakından
takipçisiyim.
Murat Dağı havamızdır, gıdamızdır, suyumuzdur,
muradımızdır! Vazgeçmeyeceğiz!’’