Değerli Dostlarım, Değerli Denizliekspres Okurları,
Yazımın başlığını görünce heyecanlandınız değil mi? Kim heyecanlanmaz ki... Gelin Nobel Ödüllerinin bir tarihine bakalım.
27 Kasım 1895 tarihli ve 30 Aralık 1896 tarihinde Stockholm'de açıklanan vasiyetnamesiyle Alfred Nobel tarafından kurulan dernek, insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek amacıyla çeşitli branşlarda prestijli Nobel ödüllerini verme kararı aldı. İlk Nobel Ödülleri 1901 tarihinde verilmeye başlandı.
Verildi verilmesine de her yıl dağıtılan Nobel ödüllerinden bazıları hep tartışma konusu olmuştur.
Myanmar'da insan hakları için mücadele ederken 15 yıl hapis yatan ve “en ünlü siyasi mahkum” olarak anılan Nobel Barış Ödüllü Myanmar Devlet Başkanı Aung San SuuKyi, Myanmar ordusu tarafından Arakan Müslümanlarına karşı yapılan zulmü yalanlayarak, katliama sessiz kalması çok eleştirildi ve ödülünün geri alınması istendi. Acı olanı geçmişinde insan hakkı savunucusu olan ve zulüm gören birinin zulüm yapmasıydı!
Yıllar içinde verilen Nobel ödülleri arasında da bir tanesi var ki, ülkemizde tartışma konusu olmuştu: 2006 yılında Orhan Pamuk’a verilen Nobel Edebiyat Ödülü. Tartışmanın nedeni Pamuk’un1915 Ermeni olayları hakkındaki açıklamaları ülkem insanı arasında çok tartışıldı. Ödülü bu açıklamaları sayesinde verildiği iddia edildi!
Mehmet Özdoğan ile birlikte ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne seçilen ilk Amerikalı Türk olarak tanınan Aziz Sancar, hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmıştı.
Bu ödülün tartışılacak hiç bir tarafı yoktur. Zira Aziz Sancar, Atatürk hayranı olan değerli bir bilim insanı olup, aldığı madalya ve sertifika ödülünü de Anıtkabir Komutanlığı’na bağışladığı törende;
"Bu madalyayı buraya vermekle, Atatürk'e ve Atatürk'ün silah arkadaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara vefa borcumu ödedim ve bu fırsatı bana verdiği için Allah'a şükrediyorum." diyerek milletinin gönlünde taht kurmuştur.
Ayrıca Sancar, milletine böyle bir sevinç yaşattığı ve özellikle gençlere bilim yapma ilhamı verdiği için çok mutlu olduğunu kaydetti.
Nobel ödüllü iki türkün de ortak bir özelliği var. İkisi de hayatlarını yurt dışında sürdürmeleri!
Burada bir durum tespiti yapmak durumundayım. Bu iki Nobel ödüllü Türk acaba Türkiye’de yaşasaydılar bu ödülleri alabilirler miydi?
Çok zor! Neden mi? Orhan Pamuk yazmış olduğu eserleri Türkiye’de olsaydı, yazamazdı! Anladınız! Devamını siz getirin!
Aziz Sancar, 1997 yılında Amerika’ya gitmeseydi bu ödülü alamazdı! Çünkü orada bulduğu maddi destek ve imkanları, burada bulamazdı. Aslında maddi imkanlardan daha ziyade, güzel yurdumda baskı altında çalışma huzuru bulup, kendini bilimi veremezdi!
2008 yılında o yıl yaşamını kaybeden yazar İlhan Berk, Yaşar Kemal ve Leyla Erbil ile birlikte Nobel adayı olarak gösterildi. Araştırmalarını ABD'de yürüten ve “sıvı metal” teknolojisi ile cep telefonunda devrim yapan Dr. Atakan Peker, kalp hastalıkları ve diyabete kalıcı çözüm peşinde koşan Harvard Üniversitesi’nden Prof. Gökhan Hotamışlıgil, ölümcül Alexander hastalığına gen tedavisi geliştiren Doç. Dr. Bahri Karaçay, ABD’deki laboratuvarında ekibiyle yaptığı araştırmalarla mobil teknolojilerin geleceğine yön veren Prof. Dr. İlhan Akyıldız ise Nobel'e aday olan Türk bilim insanları arasındaydı.
Değerli Dostlarım, Değerli Denizliekspres Okurları,
Yazımın başında yapmış olduğum nükteyi neden yazdığımı anladınız değil mi?
2020 Nobel ödülleri verilen bilim insanları arasında hiç bir Türk bilim insanı yoktur! Aday gösterilen de yoktur!
Geçmiş yıllarda Nobel’e aday gösterilenlerin de ortak özellikleri ABD’deki üniversitelerde çalışıyor olmalarıdır!
Bir akademisyen olarak görüştüğüm konuştuğum genç üniversite mezunu öğrencilerimin yüzde doksanı bir yolunu bulup, yurt dışında yaşamak ve kariyer yapmak istediklerini belirtmektedirler.
Üniversiteden mezun edinceye kadar insan kaynağına yatırım yapan canım ülkemin yetişmiş insan kaynağını kaybetmesi ne yazık ki, çok acıdır!
Bu beyin göçünün nedenlerinin araştırılması ve çözümü için ciddi planlamalar yapılması gerekmektedir. Planlamanın yanında araştırma, geliştirme ve istihdam için ciddi kaynaklar ayrılması gerekmektedir.
Bunların hepsinden de önemlisi; üniversiteler üzerindeki, baskı ve vesayetin kaldırılmasının yanında özgürlükçü düşüncenin ve akademik çalışmaların önündeki engellerinin kaldırılması gerekmektedir.
Hedefimiz; Nobel ödüllü almak olmayıp, dünyaya teknoloji ve bilim ihraç edecek genç beyinleri en donanımlı bir biçimde yetiştirmek ve istihdam etmektir.
124.10.2020
Doç. Dr. Şevket CİVELEK