Gelecek nesillerinin mimarları Öğretmenlerdir. Güzel ülkemin her vatandaşı, önce bir ana sınıf öğretmeninin tornasında şekillenmeye ilk adımını attıktan sonra sırasıyla orta okul, lise ve bir çoğu üniversitede okumuştur. Herkesin hafızasında menfi ve müspetiz bırakan öğretmenler olmuştur.Menfi sözüm yanlış anlaşılmasın bazı öğrencilerin bazı öğretmenlerimizle iletişim problemi yaşama ihtimaline binaen yaşanır. Ama genelde herkes öğretmenlerini sever. Daima yüreğinde minnet ve şükran duygularını taşır.
Öğretmenlik zor meslektir. Öyle zor ki, mum gibi erir, etrafınızı aydınlatırsınız! Öğretmenlikle Karun gibi zengin de olamazsınız. Hayatınızı idame edecek kadar maddi imkan sağlar. Karun hazinelerine sahip olma mutluluğuna bedel öyle manevi lezzetler tadarsınız ki, ummadığınız zamanda ummadığınız yerde bir öğrenciniz karşınıza çıkar ve sizi görmenin mutluluğunu yüzünde ve gözlerinde görür, karşılıklı sevgiyi saygıyı paylaşırsınız.
Bir eğitimci olarak, bu duyguları defalarca yaşamışımdır. Dünyada en tatlı anlarım öğrencilerimle karşılaştığımda yapmış olduğum sohbetlerdir. Onların mutluluğu ile mutlu olur, üzüntüleri ile müteessir olurum.
“Eğitimde Başarının sırrı; öğrencilerinizi evlat olarak kabul etmenizde saklıdır.” Bu sözümü akademisyenlik hayatımın mihenk taşı yaptım. Öğrencilerimi evlat bildim, birilerine göre suç!Suçumu da kabul ettim.İnsan evladına karşı fedakâr olduğundan, yemez yedirir, giymez giydirir. Bilgi dağarcığımda ne varsa doğruluk güzellik adına onlara vermeye çalışmışımdır.
Onları azarlayarak asla onurlarını kırmadım. Zira onuru kırılan size öğrenci olmaz! Siz de onlara öğretmen olamazsınız!
Evlatlarımı karşıma alarak değil, yanıma alarak eğitim yaptım. Onların ruhuna girerseniz kalbinden ve kafasından geçeni anlar, oturduğu sırada kendinize büyülenmiş gibi bağlarsınız.
Her ne kadar eğitimle ilgili kanunlar yönetmenlikler çıkarsanız da,nitelikli ve donanımlı insan faktörü eğitimde başarı seviyesini gösterir.
Bunları uzun uzadıya konuşabilir, farklı mülahazalar yapabiliriz. 2019’un öğretmenler gününde her meslekten olan yüzlerce öğrencimden telefon ve mesajlar aldım. İnsan mutlu oluyor. Ben de bir zamanlar öğrenci idim. Ulaşabildiğim ortaokul ve lise öğretmenlerimin öğretmenler gününü kutladım. Öyle mutlu oldular ki anlatamam.
24 Kasım günü Yunus Kıratlı adında matematik bölümünden mezun bir öğrencim aradı. Günümü kutladı. Uzun uzun konuştuk. Sonra benimle yaşadığı bir anıyı anlattı. Parabol konusunu işlediğim bir derste uyuyormuş, ben ona “Söyle bakalım Bizim Yunus!Parabol neye denir?” dediğimde oda “Parası bol olana denir. Öğretmenim” deyince sınıfta gülüşmeler olunca, ben de “evlatlarım arkadaşınız doğru söylüyor. Parası bol olsun isteyenler ellerini işte böyle parabol şekli yaparak Allah’ım bol para ver! derler.”dediğimi anlattı. Uyuduğu için azarlamayıp, onurunu kınadığını, bu olayı hiç unutamadığını ve öğrencileriyle de bu anısını paylaştığını, Şevket hocasını onlara anlattığını ve onun gibi eğitimci olmaya gayret ettiğini anlattı. İnsan duygulanıyor, unutulmamak iz bırakmak önemli. Bu paha biçilemez mirastır.
Öğretmenlerimizin bir çok problemleri var; ekonomik, sosyal haklar, çalışma koşulları, özlük hakları, söz verilen 3600 göstergesi, değişen eğitim sistemleri, atanamayan öğretmenler, KHK’lı öğretmenler vs bunları da konuşabiliriz.Lakin çözüm mercii olmadığımızdan havanda su dövmekten de ileri gidemeyiz.
Beni üzen güncel bir olayı hatırlayarak konumuza bakan yönünü inceleyelim.
24 Kasım günü Konya’da yaşanan Valinin öğretmenler günü anma toplantısında bir gazeteciyi öğretmen zannederek, oturuşundan dolayı azarlamasına, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlere verdiği değeri anlatan bir olayla devam edelim.
1927 yılı Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Kastamonu'da bir balo veriliyor.Kastamonu Valisi salona giriyor, herkes ayaktadır. Ancak genç bir öğretmen valinin geldiğini geç fark ederek, en son ayağa kalkıyor. Vali bey bu olayı görüyor ve balo bittiğinde Milli Eğitim Müdürünü yanına çağırıyor. Milli Eğitim Müdürü öğretmenin iyi niyetli olduğunu söylese de vali olayın peşini bırakmıyor. Olay bakanlığa kadar yansıyor.
Milli Eğitim Bakanı da valinin bu olaya fazla alınganlık gösterdiği kanısına varıyor. Bu durum görüşülürken Atatürk de bakanlıktadır. Yetkililer kendi aralarında konuşurlarken, Atatürk “Neler oluyor” diye soruyor? Olayı anlatılınca Atatürk emir veriyor:
"Hemen o valiyi görevden alın. Yapılacak bu kadar çok işimiz varken, genç bir öğretmenle uğraşan valiyle bir yerlere varamayız."
Bu iki olay ne kadar da örtüşüyor değil mi? Tabi ki bir farkla. Bu konu medyada ve sosyal medyada çokça konuşuldu. Farklı yorumlar yapıldı. Bazıları öğretmen değilmiş gazeteciymiş. Gazeteciye karışamazmış. Gazeteci azarlayan siyasi ve idareciler de gördüm. Öğretmene karışırmış, ita amiriymiş, vesaire vesaire.
Olaydaki şahıs öğretmen olmasa da şahsında öğretmenin azarlaması vardır. Devamında daha vahim olanı, salonu dolduranların çoğunluğunun öğretmen olması ve meslektaşlarının azarlanışını daha doğrusu onurlu mesleklerinin onursuzca azarlanışını alkışlamalarıdır. Vicdanlara havale ediyorum. Varsa!
Günümüzde öğretmenlik mesleği bu kadar aşağılanamaz! Öğretmen kimsenin şamar oğlanı değildir!İdarecinin bile!
Dünyanın en saygın ve en kutsal mesleğidir. Bu meslek oturuş tarzıyla da ölçülemez. Saygınlık gösterilmesi istenmez! Kazanılır!
Mesleğini hakkıyla yapan fedakâr cefakar eli öpülesi öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum.