Tüketim toplumuna evrilen bizler; yerleşik hayata geçmeden
tarımsal üretim yapan, köpek ve at gibi hayvanları evcilleştiren neslin devamı
sayılabilir miyiz?
Peki, üretimden miras topraklarının bölüşümü, küçük parçalı toprak varlığı, girdi maliyetlerinde ki artış,… yasal
zorunluluklar gibi nedenlerle vazgeçen insanımız toplayıcı ve avcı olmaktan
vazgeçmeyecek mi?
Hadi öyleyse dengesizlikler içinde ki dengelere bir bakalım…
bir de kıyas için örnek verelim.
Türkiye'nin savunma bütçesi 2019 yılı için 102.8 milyar TL
olarak belirlenirken Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün 2018 askeri
savunma raporunda 19 milyar dolar harcama yaptığımız ve 15.'nci sırayı koruduğunuza
yer verilmiş. Gündemi işgal eden S400 füzelerinin ülkeye maliyeti 2 milyon
doların üzerinde... Peki ya tarıma ayrılan yıllık bütçe? Bir önceki yıla göre 3
milyar TL azaltılarak sözde tarım bütçemiz 26,5 milyar TL’ye düşürülmüş… müş.
Traji-komik!
Aynı zamanda savaş, şiddet, çatışma, insan hakları
ihlali... ve yoksulluk gibi sebeplerle ülkelerini terk eden 4 milyon kayıtlı
yani resmi makamlarca bilinen insanı misafir ediyoruz. Bilinmeyen? İşte
onlarda, tarım sektörü başta olmak üzere pek çok sektörde kaçak ve ucuz
çalıştırılmaktayız… İnsani sayılabilirse tarımda, mevsimlik işçi statüsündeler
notunu düşelim isterim...
Ulu Önder Gazi M.Kemal 1931 yılında şöyle diyor:
"Bugüne kadar devam eden savaşlar, ne yazık ki çiftçiliğimizi çok geri
bırakmıştır. Bundan sonra, bu gibi sakat hareketlerden kaçınacağız. Memleketin
evlâtlarını uzun zamanlar silâh altında bulundurmak suretiyle toprağında
çalışmaktan, ailesi ile birlikte bulunup çalışmaktan mahrum etmeyeceğiz."
Çalışmak, üretmek... ve kalkınmaktan başka gayesi yok, sakat
dediği savaş mı? "Yurtta barış, dünyada barış" söylemi ile yeterince
açık. Tabi anlayanına.
Ülke tarımına
"Fransız kalmak" nasıl bir de ona bakalım: Fransa, Avrupa ülkeleri
içinde tarımsal gelirde 1.'nci sırada ve tarımsal ihracatta dünya 2.'ncisi. 65
milyonluk Fransa'nın 1 milyon kayıtlı çiftçisi var. Çiftçisine verdiği destek
ise, 11 milyar doların üzerinde! Üstelik Fransız çiftçisi örgütçü bir yapıya
sahip. Sendikaları ve kooperatifleri ülkenin tarım politikasını belirleyici
rolde. Sık sık yazılı ve görsel basındaki eylemleri ise taktirlik. Çünkü
bilinçliler. Ürettiklerini değerinde satmak için ve tüm diğer haklarını
savunmak için Paris sokaklarını korkusuzca işgal edebiliyorlar. Biz de yok,
yok! Göçmenlikte ise tarımdan farklı olarak cömert değiller...
Fransa deyipte meşhur Roquefort kasabasından adını alan
Rokfor peynirden söz etmemezlik olmaz değil mi? Dünyanın en pahalı
peynirlerinden. Fransa'ya özgü olan Larzac koyun ırkının sütünden elde ediliyor
ve penisilin içerikli küflü bu peynir mağaralarda mayalama geleneğini
sürdürerek, devlet denetiminde üretilmekte... ihracatı ile tek başına ülkesinin
ekonomisine katkısı bizim tarım bütçesinden daha çok. Fransa'da 200 civarı
peynir çeşidi daha yapılmakta. Her biri ülke ekonomisi için nimet…
Özetle üretmek, örgütlenmek... ve birleşmek zorundayız, savaşmak
değil!