Türkiye’nin zeytinliklerine, mera ve tarım alanlarına büyük bir kıyım getiriyor AKP’nin torba yasa teklifi. Dün TBMM’de görüşülen Enerji ve Maden Kanunu teklifi üzerine kurulan komisyonda yaşananlar ise tam bir skandal oldu.
Akbelen’den, Milas’tan, Ege’nin dört bir yanından gelen zeytin üreticileri, çevreciler ve demokratik kitle örgütleri, Meclis’in kapılarında sessiz kalmadı. Ancak komisyonda halkın sesi hiç duyulmadı. Üreticiler, temsilciler, avukatlar içeri alınmadı, engellendi, yerlerde sürüklendi.
Zeytin ağacı öyle bir ağaçtır ki; kökü toprakta değil, halkın alın terindedir. O ağacın gövdesine dokunmak, bir milletin belleğine dinamit koymaktır.
Ve şimdi o dinamiti AKP eliyle tutuşturdular!
Meclis’te görüşülen torba yasayla, zeytinlik alanlar madene, ormanlar talana, sulak araziler ranta açılıyor. Ve halk, çiftçi, üretici, çevreci…
Hepsi kapıda bekletiliyor!
Bu halk, kendisine ait olan topraklara giremiyor ama şirketler, dozerleriyle içeriye dalıyor!
Akbelen’den yollara düşen köylüler; ellerinde zeytin dalı, gözlerinde öfke, yüreklerinde sabır vardı. Meclise geldiler. Seslerini duyurmak için geldiler. Ama onlar komisyona alınmadı. Çünkü içeride sadece şirketlerin, lobilerin, AKP'nin gözdesi maden baronlarının sesi yankılanıyordu.
Ve o komisyonda neler yaşandı?
Halk adına direnen CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’a, AKP’li Mustafa Varank tarafından fiziki saldırı gerçekleştirildi.
Bu saldırı yalnızca bir vekile değil; doğaya, emeğe, yaşam hakkına atılan yumruktur.
Çünkü bu yasa sadece bir maden yasası değil; toprağın ruhuna sıkılan kurşundur!
Ve biz biliyoruz; zeytin yalnızca bir meyve değildir. O, Ege'nin, Akdeniz’in alnında terdir. O, yoksul köylünün umududur. O, sabunun kokusunda, ekmeğin tadında, sofranın duasında yerini alır. O, bizim geçmişimizdir, geleceğimizdir. Bu yüzden zeytinime dokunma demek, doğrudan hayatı savunmaktır.
Bu yasa geri çekilmelidir! Bu kıyım, bu ihanet, bu utanmazlık durdurulmalıdır! Zeytin ağacı kolay yetişmez, bilene... Tapulu ağacı kesenin alnında bereket durmaz, anlayana...
Zeytin...
Kuraklığa direnir.
Yangından sonra yeniden filiz verir.
Ve en önemlisi, boyun eğmez.
Zeytin ağacı... Bir ölümsüzlük anıtı. Kuraklıkta bile dirençli, yangından sonra bile yeniden doğan, hem mitolojide hem bilimde kutsal kabul edilen bir varlık.
İlyada Destanı’nda Homeros, bir zeytin ağacının gölgesinde oturur.
Ağaç dile gelir ve fısıldar:
“Ben herkese aitim ve kimseye ait değilim.
Sen gelmeden önce buradaydım,
Sen gittikten sonra da burada olacağım.”
Zeytin ağacı bir ağaç değildir.
Barıştır.
Bereketin ta kendisidir.
Kadim bilgeliğin, Anadolu’nun alnındaki terin simgesidir.
Ama AKP’ye sorarsan; üç kuruşluk kömür için, üç milyon yıllık ağacı kesmek mübahtır.
36 ay boyunca ormanları bedelsiz kullansınlar diye kanun çıkartmak, helaldir.
ÇED’siz, denetimsiz, hoyrat madencilik... Onların gözünde ilerlemedir, kalkınmadır.
Yahu neyin kalkınması bu?
Hangi kalkınma, toprağın çığlığını bastırarak gelir?
Hangi ilerleme, halkın kapısına barikat kurarak yazılır?
Bu kıyım yasasına imza atanlardan biri de Denizli’nin AKP’li vekili Şahin Tin.
Bu milletin zeytinini değil, maden şirketlerini temsil ediyor artık.
Ona karşı duran ve üreticiyle birlikte meclis kapısında omuz omuza direnen diğer isim ise CHP’li Şeref Arpacı.
İki Denizli vekili, ama biri ranta imza atan, diğeri direnişe gövdesini siper eden!
Halk bu fotoğrafı unutmaz!
Ve bilsinler ki; zeytin kolay yetişmez.
Bir fidan, meyve verene dek yıllar ister.
Ama bir yasa, bir imza...
Onu yok etmek için saniyeler yeter.
Zeytinyağını, sabunu, sofrayı, geleneği, ihracatı...
Bütün bu değerleri silip süpürmek için sıraya dizilmişler.
Ama unuttukları bir şey var:
Zeytin ağacı, yalnızca gövdesiyle değil, köküyle direnir.
Ve bu halk da artık o köklerden doğan bir öfkeyle konuşuyor!
AKP'nin getirdiği bu talan yasası; ulusal mevzuata da aykırı, uluslararası sözleşmelere de.
Ama onların gözü dönmüş.
Onlar doymuyor.
Bu ülkenin ormanını yediler, suyunu içtiler, zeytinliğine göz diktiler.
Yetmedi mi be!
Bir zeytin ağacının gölgesinde susmayı bile beceremeyen bu iktidar, artık kökünden çürümüştür!
Ve son sözü Nazım söylesin şimdi…
Nazım ki, 70 yaşında bile umut eker toprağa:
"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin...
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde,
ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından..."
O zeytin ağacı yaşayacak.
Siz gideceksiniz.