Yıl 2009 ya da 2010.
Haziran ayı.
Bugünkü adı Beinsport, o günkü adı Lig Tv'de genel müdür yardımcısı ve haber müdürüyüm.
Genel Müdür Şansal Büyüka.
Yeni sezonun planlamasını yapıyoruz.
Hangi programlar olacak, seyirciye ne gibi yenilikler sunacağız?
Günlerce düşündük, tartıştık.
Aklımıza bir fikir geldi.
O günlerde Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil'in Arena programı büyük ilgi görüyor.
Rating rekorları kırıyor.
Bu ikilinin Lig Tv'de yapacağı "Futbol Arenası" isimli bir program çok etkili olur.
İzlenir.
Üstelik, Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil sadece siyaset değil futbola da değiniyor ve yazıyorlar.
Yani spora uzak değiller ve futbola farklı bir açıdan bakıyorlar.
Teklif götürmeyi kararlaştırdık.
Ama endişeliyiz.
Acaba kabul edecekler mi?
Diyelim ki ettiler, kaç para isteyecekler?
İsteyecekleri para bizim bütçemizi aşacak mı?
Bu sorularla gittik, teklifimizi ettik.
Uğur Dündar çok heyecanlandı.
Para bile konuşmadan "evet" dedi.
Sonra da ekledi.
"İki şartım var, birincisi Kanal D'nin patronu Aydın Doğan izin vermezse bu iş olmaz. İkincisi, Lig Tv ile pazarlık yapmam, vereceğiniz ücret ne olursa olsun, kabulümdür. Ancak yasal olsun, vergisi ödensin. Açıktan bir kuruş almam."
Sevindik.
Değişik programlar için teklif götürdüğümüz çok kişi büyük paralar isterken, Uğur Dündar alacağı parayı bile konuşmamış, teklifi kabul etmişti.
Ancak sevincimiz kısa sürdü.
Aydın Doğan, Kanal D ekranın iki önemli yüzünün Lig Tv'ye çıkmasına sıcak bakmadı.
Sonuçta Uğur Dündar Aydın Doğan'ın rahatsızlığa saygı göstererek, üstelik defalarca özür dileyerek, teklifi geri çevirmek zorunda kaldı.
Söylemek istediğim şu.
Uğur Dündar'ın siyasi düşüncelerine katılmayabilirsiniz ki ben de katılmam.
Egosunun yüksek olduğunu söyleyebilirsiniz.
Gazetecilik tarzını da beğenmeyebilirsiniz.
Ancak ismini akçeli işlerle bir arada kullanamazsınız.
Uğur Dündar'ın geçmişinde en küçük bir açığı olsaydı, 20 yıldır ülkeyi yöneten bu iktidara muhalefet yapamazdı.
Susmak zorunda kalır, yandaş medyada aldığı paralar, rüşvetler çarşaf çarşaf yer alırdı.
Bunları medyada 35 yıl çalışıp emekli olmuş bir gazeteci olarak, gördüklerim, duyduklarım ve yaşadıklarımla yazıyorum.
Bugüne kadar Uğur Dündar'ın ekibinde çalışıp, hakkını savunmadığı söyleyen bir emekçi meslektaşıma rastlamadım.
Aksine çalışanın hakkını savunmak konusunda büyük övgülere tanık oldum.
Bugün ülkenin medyası foseptik çukuruna dönmüşken, sözde gazeteciler işadamlarıyla, siyasetçilerle omuz omuza milyonları götürürken, namuslu insanları karalamaya çalışmak vicdanlara sığmaz.
Ayıptır, yazıktır.
Ne diyordu Pir Sultan Abdal.
"Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zar eyler beni
Yağmur gibi yağar başıma taşlar
Dostun bir fiskesi yaralar beni beni."