Geçtiğimiz haftalarda ülkenin dört bir tarafından gıdaya bağlı zehirlenme vakıaları basında yer etmeye akabinde de Tarım ve Orman Bakanlığından açıklama yapması sonrası (sözde) uzmanlarınca yabancı ot-pestisit tartışılması söz konusu oldu.
Konunun vahameti tartışılan “dul avrat otu” ile üreticinin kullandığı pestisitten öte nar zehirlenmesini izleyen ıspanak sonrası peş peşe gelen can kayıpları haberleriydi. Ölümlere sebep olan her ikisi ya da yanlış tarım politikaları ile sistemin ta kendisi olamaz mı? Hadi irdeleyelim.
5996 sayılı
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa dayanılarak hazırlanan
Bitki Koruma Ürünlerinin Önerilmesi, Uygulanması ve Kayıt İşlemleri Hakkında
Yönetmelik 2014 yılında resmi gazetede yayınlanıp yürürlüğe girmişti. Bu yönetmelik amacı şöyle ifade edilmiştir;
“ Bitki ve bitkisel
ürünlere arız olan zararlı organizmaların teşhisini, kullanılacak bitki koruma
ürünlerinin önerilmesini, bitkisel üretim yeri ve depolarda zirai mücadele
teknik talimatları ve teknik tavsiyeler doğrultusunda uygulanması, yapılan
uygulamaların kayıt altına alınarak bitki ve bitkisel ürünlerde gıda
güvenilirliği açısından izlenebilirliğin sağlanmasıdır.”
Bu şu demekti, çiftçi
olarak üretici kayıt defteri tutmak zorundasın! Aldığın her pestisiti de reçete
ile satın alabilirsin. Reçeteyi kim yazacak? Ziraat Mühendisi! Bayilik sınavına
girmiş, hali hazırda bayisinde zirai ilaç satışı yapan ziraat mühendisi olur
mu? Olmaz! “Bitki Koruma Ürünü Reçete Yazma Yetki
Belgesi” alacak ki ancak ondan sonra yazabilir diyor bakanlığımız. Biz
çiftçiler için çiklet satın almak kadar kolay olan insektisit, herbisit,
fungusit... leri kayıt altına aldık mı dersiniz? Bu konuda samimi olarak şunu
söyleyeceğim o üretici kayıt defterine işlenen reçeteye tabi çoğu pestisiti ya
hiç kullanmadık ya da bir bölümünü kullandık. Kullandıklarımız mı? Hepsini
sosyal medya hesaplarımdan paylaşmıştım.
Mevzuat ile uygulama
arasında ki uçurum denetimsizlik ve elbette yetersiz personel de eklenince
katlanıyor. Suçlanan “ Dulavrat otu” masumdur diyemem lakin mevcut uygulama hiç
masum değil! Çünkü aynı yönetmeliğin 5. Maddesi şöyle diyor;
“ Bu Yönetmelik
hükümlerine tabi bitki ve bitkisel ürünler ile bitki koruma ürünleri Bakanlık
tarafından kalıntı izleme programı, ithalat ve ihracat bildirimleri gibi
veriler dikkate alınarak insan ve çevre sağlığı açısından risk değerlendirme
esaslarına göre belirlenir. Bitki ve bitkisel ürünler ile bitki koruma ürünleri
listesi her yıl Bakanlık web sayfasında yayımlanır.” Peki, o listede nar var
mı? Var! Ispanak için biçilen kılıf nar için irdelenmeye bile gerek duyulmadan
geçiştirildi, bitti.
Çoğu zaman gümrükten
dönen kalıntılı ürünlerin iç piyasada eritildiğinden yakınır tüketicimiz.
“Bizim sağlığımız önemsiz mi?” diye serzenişte bulunur. Pazar veya manav
tezgahlarında ki ürünü üreteni bilmez, hangi işlemlerden geçtiğini sorgulamaz
veya sorgulayamaz.. Üreticinin üretirken çektiği zorluklar, katlanmak zorunda
olduğu emek, zaman..maliyet gibi kavramlarda pek önemsenmez. Sistemde çiftçi üretir,komisyoncu/aracı gelir
alır, el değiştirir..hale gelir oradan birkaç aracı görür veya doğrudan
tezgahlara/pazarlara geçer ve tüketici tarafından alınır.
Sonuç; tüketici
pahalılıktan, çiftçi ucuza vermekten şikayet eder durur, değişen hiçbir şey olmaz,
ölen öldüğü ile kalır.