Eğitim-İş
Sendikası Denizli Şube Başkanı Namık Kemal Aydoğan’ın Öğretmenler Günü
nedeniyle yaptığı basın açıklaması aynen şu şekilde;
Bugün
Öğretmenler Günü, biz eğitim emekçileri için sadece bir kutlama değil, sesimizi
duyurmanın da günüdür. 39 yıldır ülkemizde Öğretmenler Günü olarak kutlanan bu
tarihin aynı zamanda büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Millet Mektepleri'nin
kendisine verdiği "Başöğretmen" ünvanını kabul etmesinin yıldönümü
olması da bizlerde uyandırdığı hissiyatı büyütmektedir.
24
Kasımlarda öğretmenlere verilen çiçekler, okunan şiirler, gönderilen sevgi
mesajları yüzlerimizi güldürse de, ne yazık ki bu güzel gelenekler bile artık
öğretmenlerimizin kendisini değerli hissetmesine yetmemektedir. Zira
öğretmenlerimizin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları emek
körü politikalar çerçevesinde her geçen gün biraz daha geriletilmeye
çalışılmaktadır. Son 20 yılda valisinden Cumhurbaşkanı'na kadar öğretmeni
azarlama hadsizliğini adeta bir ritüel haline getirenler her Öğretmenler
Günü'nde en cümbüşlü övgüleri dizmeyi kimseye bırakmasa da, biz eğitim
emekçileri için gelinen acı nokta şöyledir:
1. Ülkemizdeki eğitim ve bilim emekçileri,
OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük haklar açısından son
sıralardadır. Geçtiğimiz yıllar içinde eğitim ve bilim emekçilerinin aldıkları
maaşlar, rakamsal olarak artmış gibi görünse de enflasyon nedeniyle insanca
yaşam seviyesinden daha da uzaklaşmıştır. Satın alma gücü düşen
öğretmenlerimizin yarısından fazlası ancak ek işler yaparak geçinebilir hale
gelmiştir. Gelir-Gider arasındaki bu uçurumu, ülkenin içine girdiği ekonomik
kriz daha da derinleştirmiştir. Pandemi sürecinde neredeyse sabah akşam
bilgisayar başında, mesai kavramından yoksun bırakılarak çalışan
öğretmenlerimiz, ek ders ücreti gibi hak edişlerinden de olmuştur. Seçim
boyunca hükümetin dilinden düşmeyen 3600 ek gösterge konusunda da hiçbir adım
atılmamıştır.
2.
Yeni nesillerin ve dolayısıyla geleceğin mimarlığı olan öğretmenliği yapmak
için üniversite sıralarında dirsek çürüten yarım milyona yakın gencimiz,
atanmadığı için mesleğine kavuşamamanın hayal kırıklığı içinde yaşama tutunmaya
çalışmaktadırlar.
3.
Kamuda mesleğini icra eden öğretmenlerimiz, keyfi disiplin cezaları, sürgün
niteliğinde görevlendirmeler ve liyakatsiz atanan yöneticilerin mobbingine
maruz kalırken, özel okullardaki meslektaşlarımızdan AVM'lerde okul tanıtımı
yapmaları bile istenir hale gelmiştir.
4.
Öğretmenlerin sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye kategorilere ayrılması, emek
sömürüsünü artırmış, modern çağın kölelik sistemini yaratmıştır. Öğretmenleri
kendi aralarında bölerek sömürenler, kadro isteyen öğretmenleri azarlayacak
cürete ulaşmıştır.
5.
Eğitimde giderek dozu artırılan gericileştirme ve piyasalaştırma politikaları
da öğretmenlerin kabusu olmuştur. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün
emanetine yakışır şekilde nesiller yetiştirmek için okullardaki gerici
faaliyetlerle mücadele etmek isteyen öğretmenler cezalandırılır, meslekten
koparılır hale gelmiştir.
6.
Kendi alanları olan eğitimde atılacak hiçbir adıma dair fikri dahi sorulmayan
öğretmenler, seslerini çoğaltmak için sendikalarda örgütlense de, hükümet
sadece yandaş sarı sendikayı ciddiye alan bir tutum sergilemekte ve eğitim
emekçilerinin iradelerini görmezden gelmektedir. Ülkedeki okul yöneticilerinin
yüzde 80'inden fazlasının AKP ekseninde hareket eden bir sendikadan seçilmiş
olması, sendika kayırmacılığının sadece görünen kısmıdır.
7.
AKP'nin getirdiği 4+4+4 garabetiyle zaten ağır tahribat yaşayan eğitim sistemi,
gerici müfredat; tarikatların vakıf adı altında okullara sokulması; büfe açar
gibi okul açılmasına imkan tanınması; yapboz haline getirilen sınav sistemi;
çağın gereklerine değil sermayenin ihtiyaçlarına göre atılan adımlar; ikili
eğitim ve taşımalı eğitim utancının hala sürdürülmesi gibi rahatlıkla
uzatılabilecek bir liste nedeniyle öğretmenler, veliler ve öğrenciler için
cehenneme dönmüştür
8.
Meslek itibarı zayıflatılan, statüleri düşürülen öğretmenler, çok kolay tehdide
uğrar, şiddete maruz kalır hale gelmiştir.
9.
Hakları ödenmeyen öğretmenlerin, yöneticiler ve siyasiler tarafından emeği de
küçümsenmeye çalışılmaktadır. Pandemi sürecinde kendi olanaklarıyla ve her şeye
rağmen öğrencilerine bilgi aşılamaya çalışan eğitimciler, "Yattıkları
yerden para kazanıyorlar" karalamasına maruz kalmıştır. Bu hadsizliği
yapan siyasilerin aldıkları dolgun maaşlara rağmen ayda bir kez bile Meclis'e
teşrif etmiyor olmaları ise yaman bir çelişki olarak ortada kalmıştır.
10.Hükümetin
gözünde öğretmenlerin emeği gibi canının da bir kıymeti olmadığı ortaya
çıkmıştır. Korona konusunda halkı doğru bilgilendirmeyen hükümetin, eğitimde de
gereken önlemleri almadan okulları bir açıp bir kapatması da öğretmenlerin ve
öğrencilerin canını tehlikeye atmıştır. Doğa tahribatından başka hiçbir şeye
yol açmayacak olan ve maliyet 75 milyar TL olan Kanal İstanbul'dan vazgeçilse
dahi sadece o kaynakla bile tüm okulları koronaya karşı daha korunaklı hale
getirmek mümkünken, vatandaşından 10 TL isteyen zihniyet sabunu, tuvalet
kağıdını bile veliye sipariş etmiştir.
Bu
karanlık tablonun aydınlığa kavuşması için;
•
Öğretmenlerin sosyo-ekonomik statülerini yükseltecek önlemler alınması,
•
Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmesi,
• Gerici, ırkçı ve bölücü kadrolaşmanın
önlenmesini, eğitim yöneticiliği için nesnel ölçütlerin geçerli kılınması, • İş
güvencesinden yoksun sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamasına son verilmesi,
• Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının,
hükümetin ekonomi ve eğitimde din eksenli politikaları ile değil, gerçekçi bir
biçimde belirlenmesini, yeterli sayıda öğretmen ve yardımcı personel istihdam
edilmesi,
• Ülkemizin koşulları göz önünde
bulundurularak, yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi geliştirilmesi,
•
Öğretmenlere ve eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçecek önlemler
alınması,
• Eğitim çalışanları ve tüm kamu
çalışanlarının örgütlenme haklarının önündeki bütün engellerin kaldırılıp,
grevli toplu sözleşme hakkının tanınması ŞARTTIR! Ülkesi için parlak bir
gelecek düşleyen herkes bilmelidir ki o güzel günler, ancak öğretmenlerin hayat
telaşına düşmeden, baskı görmeden, kendilerini sadece işlerine adayarak
çalışabileceği günler sayesinde gelecektir.
Tüm
olumsuzluklara rağmen Başöğretmen Atatürk'ün dediği gibi "Fikri hür,
vicdanı hür, irfanı hür nesiller" yetiştirmek için canla başla çalışan
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü kutluyor; öğretmenleri bir gün değil her
gün gülebileceği günleri örmek için mücadelemize güç vermeye davet ediyoruz.