Günlerden Fikret KIZILOK...
Yazdıkça,
Andıkça - anladıkça,
Okudukça
ve dinledikçe;
Hissederiz,
Yaklaşırız belki Usta'ya,
Yürekçe...
Aşık Veysel,
Hayatında çok önemli bir yer tutuyordu...
21 Mart 1973’te,
Ustası Âşık Veysel hayatını kaybedince,
Derinden sarsıldı......
27 yaşındaydı henüz...
Cenaze törenine katıldıktan sonra;
“Usta'm öldü, toprak oldu...
Ustamın parmaklarına değen bu sazın da toprak olması gerekir...”
diyerek sazını kırdı...
Öyle etkilendi,
Öyle etkilendi ki;
Çok başarılı olduğu müziğe,
Keskin bir kararla sırt döndü...
Diş hekimliğine döndü...
“Zaman Zaman”,
“Gecenin Tam Üçünde” aklımıza düşerdi...
Kadife sesini dinlerken,
Adeta hayatın üstümüze sinen
çirkinliklerinden arınırdık...
Bazen “Tek Başına”,
“Uyku Kardeşim”iz oluverirdi...
“Yeter ki” istesindi;
“İki Parça Can”ımız olsa,
Biri hemen O'nundu...
O'nundu da;
Bir parça kaldık şimdi O'nsuz,
O'nu sevenlerle birlikte...
Ondandır,
Yine sebep bulup anmamız!...
Ondandır;
Hayatı ve eserleriyle anıp,
O'na yaklaşmamız!...
Münir Fikret KIZILOK;
Ata'mızın ölümünden tam da 8 yıl sonra,
10 Kasım 1946’da İstanbul’da doğdu...
Bu sebepten,
Hiçbir zaman doğum günü kutlamadı...
Galatasaray Lisesi’nde henüz ilkokuldayken;
Kutlamadığı yine bir doğum gününde,
O'na kırmızı bir akordeon hediye edildi...
Başka hediye seçilseydi belki çok azımız O'nu,
Kadıköy’deki muayenehanesindeki,
“Diş Hekimi Münir Fikret KIZILOK” tabelasından bilecek,
20’liklerimizi “Fark Etmeden” ona çektirecektik...
KIZILOK;
İlk müzik derslerini,
Sınıf arkadaşının klarnetçi babasından aldı...
Kitlelerle de ilk kez bir 23 Nisan kutlamasında,
Taksim Belediye Gazinosu’nda düzenlenen
Okul müsameresinde buluştu...
O ve arkadaşları,
"Fikret KIZILOK ve Orkestrası"ydı artık...
Elvis PRESLEY’den etkilenerek,
Lisede akordeonu bırakıp gitara geçti...
Üst sınıflardan ağabeyleri,
Barış MANÇO ile
Timur SELÇUK da bu kararını destekledi...
“1960-70’li yıllar bizler için,
Dünyayı değiştirebiliriz umutlarıyla geçen gençlik yıllarıydı...
Kendimizi ifade etmemizin de dışa vurumu;
Şarkılarımız,
Türkülerimiz,
Öykülerimizdi...
İlericiydik, haklıydık, aceleciydik…”
Böyle anlatır gençliğini KIZILOK
ve o yılların Türkiye'sini...
Haklıydı...
18 yaşından itibaren iki grupla,
“Cahit OBEN 4’lüsü”
ve “Fikret KIZILOK ve 3 Veliaht” ile 45’likler yapmış,
Hürriyet’in Altın Mikrofon Yarışması’na katılmıştı...
Gece kulüplerinde ve konserlerde dinleyicileri ile buluşurken,
Arkadaşlarının kurduğu Kaygısızlar’la çalışıp,
Barış MANÇO’ya eşlik ediyordu...
Hereke,
Silifke’nin Yoğurdu,
Makaram Sarı Bağlar,
Halime,
Belle Marie,
Kız Ayşe plakları bu koşuşturmanın eseriydi...
Aynı dönemde "Ay Osman" şarkısını;
“Barış MANÇO ve Kaygısızlar” olarak,
Yeniden yorumlayıp kaydettiler...
Ancak KIZILOK,
Barış MANÇO’nun ilk eşi Marie Claude
ile aşk yaşamaya başladığı için ikilinin yolları ayrıldı...
KIZILOK’un hayatının dönemeci;
Mahalle arkadaşı gazeteci Arda USKAN ile yollara düşüp,
Âşık Veysel ile tanışmasıydı...
1969’da Veysel’in;
"Uzun İnce Bir Yoldayım" türküsünün bu versiyonu,
KIZILOK’un gitarından bu yolculuk sayesinde döküldü
ve sanatçının ikinci solo 45’liğine vesile oldu...
Aynı sene, yine Âşık Veysel’in yanına Sivrialan’a gitti.
Kar yolları kapayınca, üç ay ustasının yanında kaldı...
Dönüşte,
Yumma Gözün Kör Gibi / Yağmur Olsam plağı raflardaydı...
Ustasından aldığı el;
Müziğini dönüştürürken O'na,
İlk Altın Plak’ını da getirdi...
Sanatçının bir sonraki 45’liği haftalarca liste başıydı...
Sözü ve müziği kendine ait "Söyle Sazım"
ve Karacaoğlan’dan bestelediği,
"Güzel Ne Güzel Olmuşsun"dan sonra,
KIZILOK bir Anadolu turnesine çıktı...
Bu turne;
Hem hayati bir maceraya,
Hem yeni bir besteye vesileydi...
Zira sanatçı;
Bir kamyon şoförü sayesinde,
Siverek yolunda donmaktan kurtarıldı...
KIZILOK, dönüşteki "Emmo" bestesini
bu kamyon şoförüne ithaf etti...
21 Mart 1973’te,
Ustası Âşık Veysel hayatını kaybedip de,
Diş hekimliğine dönünce;
İleride oğlu Yağmur’un annesi olacak
Şeyda KIZILOK ile tanışıp,
Aynı yıl evlendi...
Arkadaşlarından,
Hayranlarından
ve sanat çevrelerinden baskılara dayanamayarak,
2 yıl sonra tekrar müziğe döndü...
İlk 45'liği,
Mahzuni Şerif’ten "Biz Yanarız"
ve Veysel’den "Sen Bir Ceylan Olsan"dı...
Bu plâk üzerine;
Kendini tekrar ettiğine dair eleştiriler gelince,
Cevabı Nâzım Hikmet şiirlerinden oluşan,
"Not Defterimden" geldi...
Ama dönem, bu şarkılar için biraz erkendi...
Ülkenin mevcut siyasi ikliminde toplatılan plâktaki şarkılar,
Ancak 1993’te yeniden dinleyicilerle buluşacaktı...
1980’lerde Türkiye sıkıntılıydı.
Askeri darbe, sivil hayatı silindir gibi ezip geçmişti...
O yıllarda tanışan Bülent ORTAÇGİL ve KIZILOK’un
"Pencere Önü Çiçeği",
O zor yılların birkaç tesellisinden biriydi belki de...
İkili, Çekirdek Sanatevi projesine başladı.
Bu projede kâr derdi yoktu.
Türkiye’de popüler müziğin dışında kalanlarla uğraştılar.
Erkan OĞUR,
Ezginin Günlüğü,
Yeni Türkü gibi sanatçı ve gruplarla şarkılar yaptılar...
KIZILOK beş senelik solo arasından sonra;
1983’te,
Bize “Bir gün olsun unutunca dışımda kalıyorsun...”
diyerek geri döndü...
Bu albümde yer alan
"Yeter ki",
"Sevda Çiçeği"
ve daha önce 45’lik olarak okuduğu
"Güzel Ne Güzel Olmuşsun" şarkıları,
Usta'nın zamansız eserlerinden olacaktır...
Biz ustayı muhteşem baladlarıyla severken;
O, ORTAÇGİL ile birlikte prodüktörlüğe başladı...
Sonay TANRISEVER’in "Gecenin Üçünde"si
ve Sibel SEZAL’ın "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"su
bu sayede dinleyicilerle buluştu...
KIZILOK daha sonra albümlere de isimlerini veren
Bu iki şarkının üstüne vokâllerini kaydetti...
"Yana Yana" albümünde şarkıları,
Bir de O'nun sesinden dinledik...
Sivri dilliydi...
Hür iradesiyle,
Çoktan seçmeli tercihleriyle;
Diyeceğini,
Düşüncelerini;
Çoğu zaman müzikle,
Zaman zaman da ortalıkta,
Adresine gidecek şekilde söylemekten çekinmezdi...
Mütevaziydi de...
Gerçek bir sanatçı gibi düşünür,
Gerçek bir sanatçı gibi yaşar,
Gerçek bir sanatçı gibi sanatını icra ederdi...
1993’te, ikinci eşi Dicle KIZILOK ile evlendi.
O yıl katledilen Gazeteci Uğur MUMCU’nun Sesleniş’inden
"Vurulduk Ey Halkım"
ve "Bir Devrimcinin Güncesi" gibi epik çalışmalardan sonra,
Yüzünü başka sanatçılara çevirdi...
MFÖ’nün "Sakın Gelme"si
ve Sertab ERENER’in "Oysa" ve "Kumsalda" şarkıları ile
KIZILOK;
1986’dan beri Bodrum’da yaşadığı,
Eylül ismindeki teknesinden başını uzatıp el salladı...
"Kâlbim, kâlbim, kâlbim,
Dayanmak artık kolay değil
Bırakacak gibisin yarı yolda…" dediği gibi;
İlkini 1998’de atlatan KIZILOK,
Bodrum’da,
19 yıl önce bugün,
17 Temmuz 2001’de ikinci kâlp krizini geçirdi...
İstanbul’a getirilen KIZILOK’un durumu bir süre için düzeldi...
Ama “Kâlbim” derken haklıydı Usta...
Kalp pili takıldı hemen.
Ama yetmedi...
Fikret KIZILOK;
Çok sevdiği ve "Eylül" adını verdiği teknesine,
Yirmi ikinci Eylül günü atladı
ve uzaklaştı bu diyardan...
Ardından bakakaldık,
“Bu Kâlp Seni Unutur mu?” diyerek...
22 Eylül 2001'de vefat etti Usta...
Şimdi oralarda bir yerlerde;
"Gecenin Tam Üçünde" mi bilmiyorum ama
Andığımızda muhakkak,
"Zaman Zaman" vuruyor yine gitarının tellerine...
Hissediyor musunuz?
Duyuyor musunuz tınısını?
Duyuyor musunuz kadife sesini?
Bu garip dünyada,
Şöyle tarif etti kendini Usta:
"Meşhurluğun bir hastalık olduğunu bilerek,
Ortalıkta fazla görünmedim...
Sadece işimi yaptım, şarkılarımı söyledim...
Aşk mektuplarımı başkasına yazdırmadım...
Soldan doğdum,
Soldan uyandım,
Solda oturdum,
İnsan olmanın haysiyetini solda buldum...
Hep solcu oldum, hep solcu kalacağım..."
Çok sevdiği Bodrum’a defnedildi...
Anılarına
ve muhteşem üretimlerine saygıyla...