"Aşk biterse yorulur insan
Ben ne zaman ölürsem
Neşet yoruldu desinler..."
"Yalan Dünya",
"Tatlı Dillim",
"Zahidem",
"Kendim Ettim Kendim Buldum",
"Yazımı Kışa Çevirdin",
"Evvelim Sen Oldun",
"Gönül Dağı",
"Doyulur mu?",
"Niye çattın kaşlarını?",
"Köprüden Geçti Gelin",
"Ayaş Yollarında",
"Yolcu''
en bilinen türküleriydi.
Bu toprakların sesiydi
sesi ve sazı ile...
Kendisinden -daha büyük- ozan babası Muharrem Ertaş'ın
yolunu sürdürendi Neşet Ertaş!..
***
Küçük yaşlarda keman ve saz çalmasını öğrendi.
Ankara'da TRT Radyoevi'ne girdi.
Güçlü derlemeleri, çok sayıda güfte ve besteleri vardı.
Usta; "aynı ruhun insanıyız" diye söz ettiği
babası ile Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen Türkmen/Abdal müzik birikiminin
yeni bir yorumcusuydu.
Çağın Dadaloğlu'su,
Pir Sultan'ı, Köroğlu'suydu!.m
Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile
donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt
dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır...
Kendisine verilmek istenen "Devlet Sanatçısı"
ünvanını
"Ben Halkın Sanatçısı'yım" diyerek reddedendir
de...
Ayrıca da UNESCO Neşet Ertaş’ı, "Yaşayan İnsan
Hazinesi" ilan etmişti!..
***
Her türküsünün bir öyküsü vardır; yaşanmış...
Dilek Öğüden, "Cahildim dünyanın rengine kandım"ı
şöyle aktarır bize;
"Neşet Ertaş, Leyla’ya gönül verir ama babası Muharrem
Ertaş bu ilişkiye şiddetle karşı çıkar.
Ve oğluna ‘evladım’ redifli bir türkü söyler:
“Aslı bozuk alma
dedim evladım”
Temiz ruhlu, saf kalplisin şöhretsin
Hakkın vardır evlenmeye evladım
Mevlam sana yapanları kahretsin
Aslı bozuk alma dedim evladım
Dokunsalar nazif tene kir gelir
Bizden önce ceddimize ar gelir
Köle olmak şanımıza zor gelir
Aslı bozuk alma dedim evladım
Babasının, Leyla’sına ‘aslı bozuk’ demesi, Ertaş’ı inanılmaz
yaralar…
O da babasına ‘ana’ ile cevap verir:
“Analar insandır, biz insanoğlu”
Ulu arıyorsan analar ulu
Sevmişiz biz onu olmuşuz kulu
Analar insandır biz insanoğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana
Aşkı kimden aldın sevgiyi kimden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Soracak olursan eğer ki benden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Yazımızı felek yazdı Mevlâdan değil
Senin dediklerin evladan değil
Her hata suç bende Leylâ’dan değil
Aslı bozuk deme gel şu insana
Muharrem Ertaş, oğlunun bu ‘ulu ana’ göndermesine boyun eğer
ve şöyle der:
“Küsmedim Neşedim
kahrettim sana”
Küsmedim Neşedim kahrettim sana
Baban değil miydim sormadın bana
Olan olmuş yavrum ne deyim sana
Sen aklını yitirmişin evladım"
Neşet Ertaş, babasının isteksizliğine rağmen Leylâ ile
evlenir.
Ancak bir süre sonra ayrılırlar.
Bu iki büyük sanatçı arasındaki şiirsel atışma, bu
ayrılıktan sonra da sürer…
Ve Neşet, Leylâ’ya hatanın kendisinde olduğunu söyler:
“Körümüş gözlerim görmedim seni, boşa mecnun eylemişim ben
beni”
Bilemedim kıymetini kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Eliminen içtim derdin zehrini
Hata benim günah benim suç benim
Bir günden bir güne sormadım seni
Körümüş gözlerim görmedim seni
Boşa mecnun eylemişim ben beni
Hata benim günah benim suç benim"
Sonra da Neşet Ertaş, babası ve Leylâ arasındaki bu
hikayenin sonucunu anlatan türkü çıkar ortaya:
“Cahildim dünyanın rengine kandım!”
***
Zeki Müren'li bir anı.
Kendi ağzından;
"Zeki Müren, halk müziğimizi nakış nakış işlemişti,
telifini ödeyip, Aşık Ali İzzet’in 'mühür gözlüm' şiirini satın almış, aranjman
olarak okumuştu.
Şarkıyı Zeki Müren’in filminde seyrettim, sazı alıp, köylü
yüreğimle ezgiledim, köy düğünlerinde söyledim.
Bi zaman geçti, son model bi araba geldi, 'Zeki Müren seni
İzmir Fuarı’na çağırıyor' dedi.
Gittim, bir ay çaldım, 'telif hakları bana ait olan şarkıyı
nasıl çalarsın' diye tek kelime etmedi, bi gün gine biri geldi, 'Zeki Müren
seni çağırıyor' dedi, gittim, gazino patronuyla aynı masada oturuyor, ayağa
kalkıp, 'ağabey hoş geldin' dedi, önünde viski var, 'ne içersin' dedi, 'rakı'
dedim, türküye başladı, tarif etmem imkânsız, ikinci dörtlüğü yakaladım, devam
ettim, gene ayağa kalktı, 'olamaz böyle ses' diyerek, başını duvarlara vurdu,
rahmetliye çok şey borçluyum çok…”
***
Bir türkü öyküsü daha...
Yine Neşet Ertaş'tan;
"Mahpushanelere Güneş Doğmuyor’u hapishanenin iyi
olmadığını anlatmak için yazdım.
Ben hapishanede yattım.
İnsanlar sabretsin hapse düşmesin anlamında ifadelerdi onlar
'Eşim dostum hiç yanıma geliyor' derken misal orası çok kötü anlamında.
Herkes sabrına hakim olsun.
Hapishaneye düşmesi hapishane iyi bir yer değil anlamında.
Ben Yugoslavya’da yattım. Kazaydı. Efendim geçmiş gündür,
bir trafik kazası sebebiyle 3 ay yattım. Hatta Türkiye ’deki gazeteler “ Neşet
Ertaş esrarengiz bir şekilde Yugoslavya’da hapse düştü” dedi. Bunu yanlış
anlayıp 'Neşet Ertaş esrardan hapse düştü' şeklinde yazan bile oldu..."
Yaşar Kemâl'den başkası aramamıştı onu zindanda.
Koca Çınar, "Bozkırın Tezenesi'ne geçmis olsun..."
diye imzaladığı bir "İnce Memed" romanı göndermişti hapishaneye...
Kısacası; "Bozkırın Tezenesi"nin de patenti Yaşar
Kemâl'indir...
***
Altı yıl önce bugün İzmir'de yitirdik Neşet Baba'yı...
Türküleri ile yaşam biçimi ve davranışları ile ölümsüzlüğü
yakalayandır o!..
Kendi ağzından yaşam öyküsüdür bu dizeler de;
"bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
kırtıllar köyünde geldin dediler
babama muharrem, anama döne
dediysen atayı bildin dediler
dizinde sızıydı anamın derdi
tokacı saz yaptı elime verdi
yeni bitirmiştim üç ile dördü
baban gibi sazcı oldun dediler
o zaman babamdan öğrendim sazı
engin gönül ile hakk’a niyazı
o yaşımda yaktı bir ahu gözü
mecnun gibi çölde kaldın dediler
zalım kader devranını dönderdi
tuttu bizi ibikli’ye gönderdi
babam saz çalarken bana zil verdi
oynadım meydanda köçek dediler
anam döne ibikli’de ölünce
tam beş tane öksüz yetim kalınca
beşimiz de perişan olunca
babamgile burdan göçek dediler
yürüdü göçümüz tefleğe doğru
bu hali görenin yanıyor bağrı
üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
bunlara bir ana bulun dediler
yozgat’ın kırıksoku köyü’ne vardık
bize ana yok mu diyerek sorduk
adı arzu dediler bir ana bulduk
işte bu anadır buldun dediler
en küçük kardaşı kayıp eyledik
onun için gizli gizli ağladık
üstelik babamı asker eyledik
yine öksüz yetim kaldın dediler
zalım kader tebdilimi şaşırttı
heybe verdi dalımıza devşirtti
yardım etti yerköy’üne göçürttü
biraz da burada kalın dediler
yerköy’den kırıkkale’ye geldik
babam saz çalarken biz çümbüş aldık
kırşehir’e varınca kemanı çaldık
aferin arkadaş çaldın dediler
yarin aşkı ile arttı hep derdim
babamı bir yere dünür gönderdim
başlık çok istemişler haberin aldım
istemiyor yarin seni dediler
kırşehir’de yedi sene kalınca
düğün düzgün hepsi bize gelince
burada herkese yer daralınca
ankara’ya gider yolun dediler
ankara’da (sünnetçi) veysel usta’yı buldum
epeyce eğleştim, evinde kaldım
yüz lirayı verip bir yatak aldım
etti isen böyle buldun dediler
bir ev kiraladım münasip yerde
kaldı kavim kardaş hep kırşehir’de
bu aşk hançerini vurdu derinde
çaresini bulmazsan öldün dediler
yarin aşkı ile döndüm şaşkına
arada içerdim yarin aşkına
canan acımaz mı garip dostuna
bunu da içeriye alın dediler"
***
Sazına...
Sözüne...
Yüreğine...
Bin selâm Usta!
Gönlüm(üz) hep seni arıyor!
Saygı ve özlemle;
#NeşetErtaş
#BozkırınTezenesi
#25Eylül2012