“Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,ikisi arasında ki farkı bilmek için AKIL ver. “
Hitit Duası
İnsan Genomu Projesi (HGP), 1990 yılının Ekim'inden günümüze kadar devam eden lakin Nisan 2003'de araştırmaya konu canlıların neredeyse %90 gen haritasını çıkardığını ve tamamlandığı duyurulan dünya çapında bir çalışmadır.
Bu projenin başında DNA sarmal yapısını bulan Watson yer alıyor ve projenin ana amacı tedavisi mümkün olmayan hastalıkların hangi genlerde olduğunun tespiti ve oluşan değişimlerin neden kaynaklandığıydı zira insanlar %99.9 oranında birbiri ile aynı genoma sahip, yine de benzersiziz!
Bu kadar aynı olup nasıl farklı olabiliyoruz ki?
Şempanzelerle de benzerliğimiz birbirimize benzerliğimiz kadar üstelik!
İnsan Genomu Projesi tam da bu bağlamda, insan genomunun ilk dizisini oluşturarak; insan biyolojisi çalışmalarına ivme kazandırmakla kalmayıp tıp uygulamalarını geliştiren insan hakkında temel bilgileri de ortaya koydu..
Pekçok hastalığın hangi kod ile taşındığı tespit edildi, edilmeye de devam ediyor. Şempanzeler değil sadece diğer hayvanlar ile benzer olduğumuz yapılar artık biliniyor.
Bugün üretilen akıllı ilaçlar kişilerin kan örnekleri alındıktan sonra çıkarılan genomik yapısına uygun olarak üretiliyor.. Yani kişiye özel, örneğin kanser için kullanıma başlanan “Akıllı İlaç” adıyla bilinen ilaçlar gibi.
Halen kullanılan çoğu ilaç hayvan deneyleri ve belli sayıda insan üzerinde test edilerek piyasaya sürmektedir. Doz ne kadar kişiye uygun ayarlanırsa ayarlasın çoğunlukla laboratuvar sonuçlarını tam karşılamaz. Kiminde işe yatarken kiminde yan etkiler görülür. Bunun içinde tıbbi alanda kişiye özelleşmiş ilaçlar umut vadediyor diyebiliriz. Bu iyi tarafı zira 2. Dünya savaşı öncesi ve sonrası yapılan pekçok insan deneylerinde etik suistimaller yapılmıltır. Nürnberg Yasası(1949) ve Helsinki Bildirisi(1964) bu ihaleleri önlemeyi amaçlamıştır.
Peki, kötü tarafı nedir? Geçtiğimiz yıl çalınan binlerce insan genomunu içeren verilere ne oldu dersiniz? Sorumuza yanıtı bir başka pencereden bakarak açmaya çalışalım.
Yuval Noah Harrari, 21. Yüz Yıl İçin 21 Ders kitabında şöyle soruyor;
“Verinin sahibi kim?”
Sahi, kimdi? Ücret karşılığı genetik kodlarınızı çıkarmayı vaad eden araştırma şirket mi? Araştırmayı yapan ekip mi? Söz konusu şirketin ülkesi mi? O ülkenin hükümeti? Ya da biz miydik?
Noah bir parantez açmış sosyal medya hesabı olmayan veya bulunlayanlar kendilerince koruduğunu düşünse dahi mevzu dah derin gibi..
“Tüm servet ve iktidarın az sayıda seçkinin eline geçmesini engellemek istiyorsak bunun yolu veri mülkiyetini düzenlemekten geçiyor. Eski zamanlarda dünyadaki en kıymetli şey topraktı. Siyaset toprağı kontrol etme mücadele siydi ve geniş topraklar az sayıda insanın eline geçtiğinde toplum aristok- ratlar ve halk diye ikiye ayrılıyordu. Modern çağda makineler ve fabrikalar topraktan daha önemli hale geldi ve siyasi mücadeleler bu elzem üretim araçlarının kontrolüne odaklandı. Fazla sayıda makine az sayıda insanın eline geçtiğinde toplum sermayedarlar ve proletarya diye ikiye ayrılıyordu. Ancak 21. yüzyılda veri en kıymetli şey olma anlamında hem toprağı hem de makineleri gölgede bırakacak ve siyaset veri akışını kontrol etme mücadelesi verecek. Veri az sayıda insanın eline geçerse insanlık iki ayrı türe ayrılacak.
Veriyi kapma yarışı başladı bile. Yarışın başını Google, Facebook, Baidu ve Tencent gibi veri devleri çekiyor. Şimdilik bu devlerin çoğu "ilgi tüccarlığı tabir edilen iş modelini benimsemiş görünüyor. Bize bedava bilgi, hizmet ve eğlence sunarak ilgimizi çekiyor sonra da bu ilgiyi reklamcılara satıyorlar. Ama muhtemelen veri devlerinin eski ilgi tüccarlarından çok daha büyük hedefleri var. Esas işleri kesinlikle reklam satmak değil. İlgimizi çekerek hakkımızda aşırı miktarda veri toplamayı başarıyorlar ki bu da reklamların toplam hasılatından daha değerli. Biz onların müşterisi değil mahsulüyüz.” (21. YY için 21 Ders, Y. Noah Harrari, sy:84, 1.Baskı, Kolektif Kitap 2018)
Dünya'nın %1'lik kesimi dünya servetinin %50`den fazlasına sahip.. Ve onlar tüm dünya üzerinde asıl hükmün sahibi! Kitapta bahsedilen algoritmalar, yapay zekalar ve pekçok teknolojik sistem ile insanı kontrol etme çabası içinde diyebiliriz.. Çünkü, teknolojik olarak mümkün olan biyoteknolijik olarak bu şimdilik mümkün değil sonraki jenerasyonları ise mümkün kılabilir. Nasıl mı?
İnsan Genomu Projesi çerçevesinde germ hattı tetapisi yani bir erkek spermi ve kadının yumurtasını alıp ayrıştırmadan geçirdikten sonra istediğimiz özellikleri uygulamak mümkün!
Örneğin; ben anne olmak istiyorum, lakin evli veya uygun bulduğum hayatıma kimse yok, bir kaç ülkede sperm bankası malum mevcut.. Babasız çocuk büyütmeyi de kafama koyduğuma göre genomumu çıkartıp menstural döngüm sırasında yumurtamın alımasının akabinde çocuğumda olmasını istediğim özellikleri söylüyorum. Sperm bankasından veya çalınan genomlardan bana uygun aday belirleniyor, sonrası uygun sperma ile döllemek veya kendi üreme hücremden klonlamak..
Burada şunu hatırlatmak isterim, benim kendime göre belirlediğim özellikler nesilden nesile de aktarılacak!
Ne muazzam değil mi? Ailede genetik olan serebrovasküler sistem bozukluğu, kardiyovasküler sistem bozukluğu,...tip 2 diyabet gibi pekçok risk unsurundan daha benim rahmime yerleşmeden laboratuvarlarda arınacak.. Babam gibi gözleri mavi-yeşil olabilecek ve yine onun gibi zeki, atletik, iri kıyım olabilecek…hatta cinsiyetine de belirledim erkek olacak. Peki, fiziksel ve bilişsel özelliklerini belirlediğim bu çocuk bir psikopat, seri katil.. olamaz mı? Cinsel yönelimleri farklı ya da homoseksüel olamaz mı? Mümkün!
O halde siz okurlarıma bir soru sormak istiyorum;
“İnsan mı tanrısını yarattı yoksa tanrı mı insanı?”
Yeni konularla görüşmek dileğiyle..
N. Aydemir 16 Şubat 2024-Denizli [email protected]
Kaynak : https://www.genome.gov/