Yakın dostlarım iyi bilir.
Hiçbir siyasi partiye mensubiyetim olmadı. Ne yakamda bir rozet taşıdım, ne de ruhumda bir aidiyet aradım. Çünkü bana göre, insanı insan yapan şey; bayraklar, logolar, sloganlar değil, vicdan terazisidir. O terazi bozulduğunda, en yüce makamlar bile küçülür. O terazide adalet varsa, mazlumun en sönük sesi bile dağları yerinden oynatır.
Bugün Silivri'de demir parmaklıkların ardında düşünce özgürlüğü kilit altında. O zindanda her renkten, her inançtan, her kimlikten insan var.
Ve her biri birer kelime. Susturulmak istenen, bastırılmak istenen, unutturulmak istenen kelimeler…
O kelimelerden biri de Ekrem İmamoğlu.
Kendisini, İstanbul'daki meslek yıllarımdan, Beylikdüzü’nden tanırım.
Ağır eleştirdiğim de oldu. Ancak eleştirinin özü, hakikatin peşinden koşmaktı, düşmanlık değil.
Bugün gençlik arkadaşım, meslektaşım, CHP eski milletvekili Atila Sertel Silivri’ye onu ziyarete gitti. Yola çıkmadan önce bir cümle emanet ettim.
"Kendisi kilitli kapılar ardında ama halkın kalbi kilit tanımaz. Özgürlük çilingiridir halk. Kilitleri açar, açamazsa kırar."
İletmiş.
İmamoğlu bu mesajım üzerine eline kalemi almış ve bana şu cevabı yollamış.
"Toplumun göstermiş olduğu yüksek destek, beni dünyada en fazla sorumluluk sahibi kişi konumuna taşıdı. Milletimize mahçup olmamak için çok çalışacağız ve mutlak başaracağız."
Yazdıkları direncin, inanmışlığın kağıda dökülmüş hali.
Atila da onun moralinin çok yüksek olduğunu, gözlerinde bir kararlılık gördüğünü söyledi.
Bu çağda düşünce yargılanıyorsa, onun şahitleri de susmamalıdır.
Michel Foucault'un sözüdür.
"Cezaevleri bir ülkenin aynasıdır. Orada kimler varsa, dışarıda neyin eksik olduğunu anlarsınız."
Demirtaş'tan İmamoğlu'na, Kozağaçlı'dan Atalay'a Silivri'de kapalı kapılar ardına kitlenen her bir isim bizim eksiğimiz. Hepsini tekrar aramızda görmek için o kilidi açmamız gerekiyor.
Ne demişti Cicero.
"Zulme sessiz kalan, zalimin ortağı olur."
Hiçbir siyasi partiye mensubiyetim olmadı. Ne yakamda bir rozet taşıdım, ne de ruhumda bir aidiyet aradım. Çünkü bana göre, insanı insan yapan şey; bayraklar, logolar, sloganlar değil, vicdan terazisidir. O terazi bozulduğunda, en yüce makamlar bile küçülür. O terazide adalet varsa, mazlumun en sönük sesi bile dağları yerinden oynatır.

Bugün Silivri'de demir parmaklıkların ardında düşünce özgürlüğü kilit altında. O zindanda her renkten, her inançtan, her kimlikten insan var.
Ve her biri birer kelime. Susturulmak istenen, bastırılmak istenen, unutturulmak istenen kelimeler…
O kelimelerden biri de Ekrem İmamoğlu.
Kendisini, İstanbul'daki meslek yıllarımdan, Beylikdüzü’nden tanırım.
Ağır eleştirdiğim de oldu. Ancak eleştirinin özü, hakikatin peşinden koşmaktı, düşmanlık değil.
Bugün gençlik arkadaşım, meslektaşım, CHP eski milletvekili Atila Sertel Silivri’ye onu ziyarete gitti. Yola çıkmadan önce bir cümle emanet ettim.
"Kendisi kilitli kapılar ardında ama halkın kalbi kilit tanımaz. Özgürlük çilingiridir halk. Kilitleri açar, açamazsa kırar."
İletmiş.
İmamoğlu bu mesajım üzerine eline kalemi almış ve bana şu cevabı yollamış.
"Toplumun göstermiş olduğu yüksek destek, beni dünyada en fazla sorumluluk sahibi kişi konumuna taşıdı. Milletimize mahçup olmamak için çok çalışacağız ve mutlak başaracağız."
Yazdıkları direncin, inanmışlığın kağıda dökülmüş hali.
Atila da onun moralinin çok yüksek olduğunu, gözlerinde bir kararlılık gördüğünü söyledi.
Bu çağda düşünce yargılanıyorsa, onun şahitleri de susmamalıdır.
Michel Foucault'un sözüdür.
"Cezaevleri bir ülkenin aynasıdır. Orada kimler varsa, dışarıda neyin eksik olduğunu anlarsınız."
Demirtaş'tan İmamoğlu'na, Kozağaçlı'dan Atalay'a Silivri'de kapalı kapılar ardına kitlenen her bir isim bizim eksiğimiz. Hepsini tekrar aramızda görmek için o kilidi açmamız gerekiyor.
Ne demişti Cicero.
"Zulme sessiz kalan, zalimin ortağı olur."