Travma, bireyin fiziksel
ve ruhsal bütünlüğünü derinden tehdit eden olay ya da durum olarak ifade
ediliyor. Kavramak ve baş etmenin
oldukça zor olduğu bu deneyimi bireysel belleğimize yerleştirmekte güçlük
çekeriz. Travma yaşıyor olduğumuzu ancak travmadan çıktıktan sonra idrak
ederiz. Benzer biçimde, yaşayan bir organizmaya benzeyen toplumun da toplumsal
acıları ve kayıpları sindirmesi güç oluyor. Evde şiddet tehdidi, yoksulluk, geçim derdi. Okullarda çocuk istismarı. Sokakta şiddet, taciz, tecavüz tehdidi.
Ülkenin değişik kentlerinde patlamalar ve terör saldırıları. Toplumsal olarak
yaşadığımız endişe ve korku hali davranışlarımıza, tutumlarımıza yansıyor. İnsanlar
evden çıkmamayı, kamusal alanlardan uzak durmayı ve apolitikleşmeyi çözüm
olarak görmeye başlıyor.
Mevcut siyasi atmosferde iktidar ve muhalefet partileri yaptıkları "ince hesap siyaseti" neticesinde
tüm renklerini kaybederek benzer dinamikler ile hareket etmek gibi bir hataya
kapılmaktalar. Yaklaşan yerel seçimler öncesinde "aday belirleme" kulisleri muhteşem komedilere sahne
oluyor. Öğrenilmiş çaresizlik sendromu yaşayan muhalefet, yine
stratejilerini "seçmeni
küstürmek" ve "kaybetmek" üzerine kurmaya başladı bile.
Yeni neslin hangi siyasal platform içinde olursa olsun mevcut
siyasetçilerin aksiyonlarına çok uzak olduğu ve kısır çekişmelerle vakit
kaybetmeyecekleri son 5 yıldaki tüm toplumsal olaylarda kendini gösterdi. Sosyolojide
"Y Kuşağı" olarak adlandırılan yeni nesil ve onların davranış
eğilimleri ise siyasi partilerin gündeminde çok yer almıyor. Gençlik artık
bilgisayar, akıllı telefon, internet ve sosyal medyayı yoğun olarak kullanıyor
ve global etkileşim halinde. Küreselleşmenin etkisiyle tamamı benzeşiyor olmakla
beraber çoğullaşma ve yerelleşme de derinlemesine ironik olarak artıyor.
Herşeyin çok hızlı değiştiği bu çağda büyüyen gençliğin en önemli özelliği ise otoriteye
meydan okumak. Özgürlük düşkünü bu kuşak, bir lider ya da topluluğun
onlara misyon dayatmasından rahatsız oluyorlar. Bu doğrultuda mevcut siyasal
atmosferde vitrindeki partilerin hiçbirinin başarılı olma ihtimali yoktur.
Çünkü her biri oligarşik tek merkezli yapı ile yönetilmekte ve merkezleri de dizayn
edilmektedir.
İktidar erkini elinde tutanlar başta eğitim kurumlarını ele geçirerek
gençliği kendilerine bağlamak için uğraşıyor olsa da başarısız oldukları "dindar-kindar nesil"tartışmalarında bir kez daha ortaya çıktı. Toplumun arasında olduğu kadar
nesiller arasında da inanılmaz kültür ve donanım farklarının oluştuğu bu çağda
80 milyonun üzerinde insanın yaşadığı bir ülkeyi tek tipçi bir mantıkla
organize etmeye çalışmanın hatalı olduğu aşikar. Bu analizleri bilimsel
ortamlarda derinleştirmek sonra yapacağımız iş. Durumu, temsil ettiğim siyasal
yapının penceresinden değerlendirerek, bu ayrışmanın, oy verme davranışlarına,
köklü toplumsal dönüşümlere yol açacak şekilde yansıyacağı öngörüsü ile devam
etmek istiyorum.
Gençliğin bir bölümü gelenekçi anlayışla geleneksel ve modern arasında
bocalamaya elbette devam edecek. Çünkü toplumsal kurgu ve eğitim dinamiği
onların pek çok analizi yapmalarına engel oluyor. Büyük bir bölüm ise baskı ve
otoriteye karşı çıkarak irade ortaya koyacak. Apolitik olmak da bu iradelerden
birisi.
Sürekli tehdit eden parti genel başkanlarından, il başkanlarından ve
yöneticilerden yeterince irite olan gençliğin kendini ifade edebildiği siyasal
partiler önümüzdeki süreçte başarı gösterecek. Bunun bilincinde olarak 2015
yılında Demokratik Sol Parti İl Başkanlığı görevine talip oldum. O günden bu
yana da gençlerle bir örgüt kurmaya çalışıyorum. O günkü tespitlerimizi
yinelemek ve Mart 2019 seçimleri için genç kadromuzun sinyalini vermek
niyetindeyim. Daha evvelinde önce genel siyasi açıdan vitrindeki partileri
kritik ederek mevzuya ilk adımı atacağım. Akabinde yerel yönetimlerde bu
partilerin adayları ile ilerlediğinde kentin yaşayacağı zaafiyetlere başka
yazılarda değineceğim.
AKP: Yıllardır süren iktidarını kitleleri otorite altında sindirmek
üzerine inşa etmiş ve kendi oluşturduğu siyasal şiddet mekanizmaları ile
geleneksel devlet rejiminin ve sermayesinin yeni vitrini olmuştur. Köklü bir
değişime ihtiyaç duyulan toplumda gençlerin en tepki duymaya başladığı ve kendi
evlatlarını tüketmeye başlayan oluşum.
MHP: Siyasi istikrar hususunda en kritik parti. Gerek lideri gerekse de
temsil ettiği misyon gereği temel amacı AKP'nin Kürtlerle "Barış
Süreci"ne muhalefet olup; yoksul halk kitlelerine çözüm sunacak ekonomik
bir aksiyondan ziyade günümüzde slogan siyaseti yapmaya devam eden oluşum.
HDP: Asıl zemini Kürt ulusal hareketi olan ve soldan liberal akımları
ancak kendisine çekebilmiş, tabanında ciddi şekilde Sünni damarı ile iktidarın
gelecekteki en potansiyel güçlü ortağı. Türkiyelileşmek sürecinden uzaklaştığı
anda ironik şekilde ivme kaybetmek kadar kitleselleşmek gibi tezat bir sürece
girmiştir. Parti içindeki dizaynın ne aşamaya geleceği sürecin ayrışmasını
belirleyecektir.
İYİ Parti: Ülkenin kilim deseni kadar renkli ve karmaşık motifi bu oluşumun
siyasetinde telaşlı ve aceleci örgütlenme yapısını dikte etmiştir. Bu telaş
siyasi kaliteyi pek çok zaman dalgalandırmış olsa da merkez seçmen
yapılanmasında güçleneceği açıktır.
CHP: Her ne kadar iktidara alternatif görünse de benzer sermaye öğelerine
ve uluslararası kapitalizme bağlı neo-liberal bir partidir. Türkiye'nin yegane
SAĞ partisi olmakla beraber seçmen kitlesinin SOL olarak benimsediği ve
özgürlükçü, modern seçmen kitlesinin öfkesini, gayretini potansiyelini eritmek
ve onların sesini bastırmak için dizayn edilmiş örgütlenme yapısı ile oligarşik
bir oluşumdur. Egemenlerin dizayn ettiği örgüt yapısı ile topluma ümit
pompalayarak halk kitlelerinin körleşmesini sağlayan bu parti halk/millet
iktidarının en büyük engeli konumundadır.
Biz Demokratik Sol Parti olarak; köklü toplumsal değişiklikler öncesi
başta gençliğin dinamiğini kullanmak ve mevcut siyasal yapıların aksine
yüzeysel önlemlerle (genç aday gösterme) ya da değişik baskı, rüşvet,
propaganda manipülasyonları ile değil; uzun zamandır birlikte yürüdüğümüz ve
onların dinamiğinden beslendiğimiz bir kültür neticesinde GENÇ adaylarımız ile
2019 Yerel Seçimleri için sahaya iniyoruz.
Siyaset bir satranç tahtasıdır. Ve hiç kimse bu satrançta her hamlesinde
ileri atılarak oyun kazanmıyor. Bazen pusuya yatmak, konjonktür gözlemek
gerekiyor. Gün gelir adım atılır, gün gelir geri çekilinir. Genel Başkanımız
Bülent ECEVİT'in ölümü sonrasında pusuya yatan kadrolar yenilenmiş ve daha da
güçlenmiş şekilde önce bu kentin daha sonra da ülkenin gündemini temizlemek ve
toplumsal travmayı yok etmek için karşınıza çıkıyor. Sevgili Denizli halkı!
Artık yıllardır dinlediğin siyasi kulis hikayelerinden sıkılmadın mı? Yatırım,
istihdam ve kenti dünya gündemine oturtmak için kültürel projeleri olan
gençlerle tanışmaya hazır mısın? Seni toplumsal travmadan çıkaracak olan
gençler hazır.