Eğitim-İş Denizli Şubesi Başkanı Namık Kemal Aydoğan, yaptığı
açıklamada şu sözlere yerdi:
Mustafa Necati’nin devrimciliğinden, TÖS'ten, TÖB-DER'den, Köy
Enstitülerinden, Fakir Baykurt’tan devraldığımız azim ve mücadeleyle kurulan
Eğitim-İş'imiz 14. yaşını geride bırakmıştır. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal
Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet'i, onun değerlerini ve
öğretilerini, laik, bilimsel, demokratik ve ulusal eğitimi korumak ve
geliştirme uğraşıyla geçen bu 14 yıl, eğitim emekçilerinin haklı mücadelesinde
yüz akı olmuştur.
Ülkenin yine çıkmazlara sokulduğu 2005 yılının zor koşullarında eğitim
emekçilerine umut vaat ederek doğan sendikamız, yurdun her bir köşesindeki
eğitim çalışanlarını kucaklamış, bu ülkenin hiçbir eğitim neferinin yalnız
kalmayacağının ispatı olmuştur.
Aradan geçen 14 yıl, coşkumuzun dinginlikle değil, tecrübeyle buluştuğu bir
manzara yaratmakta, mücadelemizde daha güçlü adımlar atmamızı sağlamaktadır.
Eğitim-İş ilk günün heyecanı ile Köy Enstitülerinin olgunluğunu buluşturan ortak
bir çatı haline gelmiştir.
Bu 14 yıl içerisinde ülkemizde çok vahim; ve hatta, başka ülkelerde yaşansa
bir asır konuşulacak hadiseler/saldırılar yaşanmış ve Eğitim-İş, bu her kritik
dönemeçte tarihsel bir tutum sergilemeyi başarmıştır.
Ülkemiz, Cumhuriyet'e ve değerlerine saldırılara, terör örgütlerinin
tehditlerine, FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz hain darbe girişimine ve daha
sayısız acı olaya yakın tarihte maruz kalmış, bu ülkede kalbi vatanıyla atan
her yurttaş kendi ve ülkesinin geleceğinden endişe duymuştur. Bizzat iktidar
eliyle yapılan saldırılardan payını en çok alan ise yine ve maalesef eğitim ve
eğitim emekçileri olmuştur.
Eğitimin giderek piyasaya açılması, tarikatların yasal maskesi olan gerici
dernek ve vakıfların "protokol" adı altında eğitime dahil edilmesi,
adil ve parasız eğitimden giderek uzaklaşılması, taşımalı ve ikili eğitim
utançlarının bu çağda hala devam etmesi, yönetici atamalarında liyakatin artık
esamesinin dahi okunmaması, eğitim emekçilerinin şartlarının daha da insanlık
dışı koşullara itilmesi, haksız ihraçlar, öğretmeni itibarsızlaştıran
politikalar giderek dozu artar şekilde devam etmiştir.
Eğitim-İş, bu çağdışı hamlelerin birçoğunu yargıya taşımış, bazılarından
kazanımlar elde etmiş, bazılarını her türlü engellemelere karşı meydanlarda
kınayarak tepki göstermişse de görünen odur ki önümüzdeki süreçte şartlar daha
da zorlaşacaktır.
Emperyalistlerin yeni hamleleriyle gelişmekte olan ülkeler için kartlar
yeniden karılmış, vahşetin ve sömürünün daha hakim olduğu yeni dünya düzeninin
kapıları aralanmıştır. Ülkemizi çevreleyen neredeyse hiçbir ülkede huzur ve
barış hakim değilken, ülkemiz de dört bir yandan terör örgütlerinin
tehditlerine maruz kalmaktadır.
Öte yandan; küreselleşme, kendisini dünya emekçilerinin birleşmesi olarak
değil, muktedirlerin ortaklığı olarak göstermeyi sürdürmektedir. Ülkemizde de
bu anlamda büyük bir tahribat söz konusudur. Övmek istediği her kavramın başına
"yerli ve milli" sıfatı ekleyen iktidar eliyle ülkenin üretim
değerlerinin çok büyük bir kısmı üstelik kâr etmesine, fayda sağlamasına
rağmen, özelleştirilmiş, emek alanında ise taşeronlaştırma son sürat
devam ettirilmiştir.
Ülkemiz, iktidar eliyle inatla sürdürülen yanlış dış politikalar nedeniyle
mülteci akınına uğramış, terör tehdidine karşı sıkça sınır ötesi harekat
düzenler hale gelmiştir. AKP’nin yanlış ekonomi politikaları nedeniyle çöken
ülke ekonomisinin, bu şartlarda daha da kötü duruma düşeceği tartışmasızdır.
Dünyadaki tablonun vahameti, Türkiye için daha da üst boyuttadır.
Türkiye'de ekonomi çökmüş, adalet yandaşlığa batmış, Türk Milleti'nin
egemenliğinin vücut bulmuş hali olan TBMM sembolikleştirilmiş, hapishaneler
sırf farklı düşündüğü için muhaliflerle, aydınlarla doldurulmuştur.
Demokrasinin olmazsa olmazı emek örgütleri de bu saldırılardan payını almış, en
ufak bir hak talebi, iktidar ve yandaşları tarafından yaftalamaya,
yargılanmaya, iftiralara maruz bırakılmıştır.
Laik, demokratik, bilimsel ve kamusal eğitimin askıya alınmaya, Cumhuriyet
eğitim sisteminin ve oluşturduğu kültürün tasfiye edilmeye çalışıldığı, Atatürk
devrim ve ilkelerinin yok edilmek istendiği bir süreç yaşanmaktadır.
Eğitim-İş tam da böyle bir dönemde, AKP iktidarına karşı yürütülen
muhalefetin demokratik ve meşru mücadeledeki en önemli direnç merkezlerinden
biri haline gelmiştir.
Tüm bu olumsuzluklara karşın örgütümüz emek, demokrasi, özgürlük ve ülkeye
sahip çıkma mücadelesinin hep içinde, hep önünde olmuştur. Eğitim-İş’in böyle
bir süreçte mücadele alanı içinde olması, emeğimiz, ülkemiz ve ulusumuz
açısından çok büyük bir anlam ve önem taşımaktadır.
Bilindiği üzere; kamu emekçilerinin iş güvencesinin elinden alınmak
istenmesi, taşeronlaştırmanın, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması,
işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının giderek ağırlaşmasına yönelik
yasal düzenlemeler ve atılan fiili adımlar sürmektedir.
Kıdem tazminatının kaldırılması çalışmaları, taşeronluğun, güvencesiz,
kuralsız ve esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ve buna bağlı olarak iş
cinayetlerinde yaşanan artış, grevlerin yasaklanması, Özel İstihdam Büroları
adı altında kölelik büroları açılması, ülkenin ucuz işgücü pazarına
dönüştürülmesi, emekçilerin bugün en can yakıcı sorunları olarak görünmektedir.
Emekçileri kendi içinde suni basamaklara bölerek direnci kıran, ayrıştıran
iktidara karşı, ne mutlu ki emekçileri Cumhuriyet değerleri ve alın terleri
çerçevesinde birleştirmeye ant içmiş bir Eğitim-İş vardır.
Cumhuriyet'imize, emeğimize, demokrasimize saldırıların daha da arttığı bu
günlerde, mirasçısı olduğumuz devrimci mücadele geleneğinin omuzlarımıza daha
fazla sorumluluk yüklediğinin bilincindeyiz.
Emperyalistlere, faşistlere, bölücülere karşı sarsılmadan sergilediğimiz
dik duruş, bizim tarihsel sorumluluğumuzdur.
Eğitim-İş, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitim neferlerinin
kalesidir. Ve bu kale dimdik ayakta kaldığı sürece Cumhuriyet'in aydınlanma
devrimlerine içten ve dıştan yapılan hiçbir saldırı amacına ulaşamayacaktır.
Mücadelemiz, ilk kuruluş gününün heyecanı ve yarın ne olacağının bilinciyle
sürecektir; şairin dediği gibi:
"Saraylar saltanatlar çöker
kan susar bir gün
menekşeler de açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler..."
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Yaşasın Eğitim-İş!
Yaşasın Birleşik Kamu-İş