"Her gün;Güne,Sait Faik hikâyesiyle başlıyorum.İyi geliyor..." diyor Usta,Ataol BEHRAMOĞLU...**********Sait Faik ABASIYANIK...Edebiyatla ilgilenen ve seven çoğu kişiyle birlikte,Mina URGAN'a göre de:Türkiye'nin en iyi hikâye yazarıdır...Sebebini şöyle açıklar URGAN:“Benim için edebiyatın özü, şiirdir.Ve Sait, öykülerinde şairdir.Ne gariptir ki,Ancak şiir yazarken şairliğini bir miktar yitirir gibi olur...”Devam ediyor;İngiliz edebiyatının en önemli eserleriniTürk edebiyatına kazandıran,Türk İngiliz edebiyatı profesörü,Yazar,Filolog ve çevirmen,Sait Faik'in yakın arkadaşı Mina URGAN:“Ece AYHAN’ın Morötesi Requiem’de‘Çakır gözlü, mor dudaklıve patlak gözlü sarışın’ diye betimlediği Sait Faik’in gözleri,Hiç de patlak değildi bana kalırsa...
Ama içkiyi biraz fazla kaçırınca,‘Gözlerin tavada pişmiş balık gözüne dönmüş yine’diye O’na takılırdım...Sait Faik, kılık kıyafeti ve davranışlarıyla,Yazar çizer takımının aydınlarına hiç mi hiç benzemezdi...Koltuğunun altında kitap taşımaz,Okuduklarını anlatmaz,Düşüncelerini iddialı iddialı savunmaya kalkmaz,Kişiliğini ikide birde ileri sürmez,Kendinden hiç söz etmezdi...Sait Faik ile tanışanlar, bir halk adamı sanırlardı O’nu.Hakları da vardı;Çünkü, Sait Faik gerçekten bir halk adamıydı...Sait Faik; ömrünü sürekli bir avarelik içinde,Burgaz’da ya da Beyoğlu’nda dolanmakla geçirirdi...
Çoğu zaman; sinemaların önündeki fotoğraflara,Boş gözlerle bakarken rastlardım O'na...
Bu kadar çok yazmaya nasıl vakit bulduğuna aklım ermezdi...
Odasına kapanıp,Masasına oturarak yazı yazmadığını kesinlikle biliyordum.Balıkçı kahvelerinde,Sandallarda,Adalar vapurlarında,Meyhanelerde,Gözlerden uzak köşelerde,Cebinden çıkardığı buruşuk kâğıt parçalarınabir şeyler karalardı dizinin üstünde...Sait Faik, öteki yazarlara kıyasla, çok talihliydi.Geçim derdi yoktu.Ekmek parasını kazanmak için didinip durmak zorunda değildi.Annesi O’na her gün belirli bir harçlık verirdi.İçki dışında hiçbir lüksü olmadığından,O parayla rahat idare ederdi…
Böyle bir annesi olması;O'nun için de,Bizler için de bir nimetti…
Yoksa; küçük bir çocuk kadar savunmasız olan Sait,Yaşam kavgası denilen o kepaze felâket içinde,Heba olup gidecek;ya az sayıda,ya da hiç öykü yazamayacaktı...Sait Faik ile iletişim kurmak güçtü.Oradan oraya gezerdi.Burgaz adasındaki evinde de oturmazdı çoğu zaman.Adaya gider, gene de bulamazdınız O’nu…
Belirli bir kahveyiya da meyhaneyi de mekân edinmezdi kendine.İçkili olunca ise, iletişim tümüyle kopardı...Öykülerinden de anlaşılacağı gibi,Sait Faik’in bir eşcinsel yanı gerçekten de vardı.Ama bana kalırsa,Biseksüel olan Sait’in eşcinsel dürtüleri,Uygulanmaya pek konulmayan,Yani plâtonik kalan bir duygu,Çok yoğun bir duyguydu ancak...
Buna karşılık;Sait’in kızlara âşık olduğunu,Hem de ölesiye âşık olduğunu çok yakından biliyorum.Hem bana kendi anlatırdı.Hem de gözümle gördüm yaşadığı aşkları...”**********Sait Faik'ten bir hikâye anlatmadım amaSait Faik'in hikâyesini anlatmaya çalıştım size dostlar...O'nunla erken yaşlarda tanıştıysanız,İnsana ve Sevgi’ye inancınız,Umudunuz başınıza ne gelirse gelsin baki kalır...
Hayvanlara,Mahallenin delisine,Diğerlerinden başka duran çocuklara,Berduşlara,Salaş meyhanelere farklı gözle bakarsınız...Sait Faik hikâyeleri okumak;İnsanı geri dönmemecesine değiştirir, pişirir,Kulak memesi kıvamına gelinceye kadar yoğurur, yontar...Sinağrit Baba’yı bilen insan denize hürmet duyar.Ondan sonra adanın balıkçılarını,Beyoğlu’nun sokaklarınıya da Yedikule surlarını başka görürsünüz...Hadi,Ne dersiniz?Bu tatil gününde, Bir Sait Faik öyküsüne!...
Unutmayın, Sait Faik okumanın yaşı yok!...
Garanti veriyorum, iyi gelir!...
İyi hafta sonları!...
Ama içkiyi biraz fazla kaçırınca,‘Gözlerin tavada pişmiş balık gözüne dönmüş yine’diye O’na takılırdım...Sait Faik, kılık kıyafeti ve davranışlarıyla,Yazar çizer takımının aydınlarına hiç mi hiç benzemezdi...Koltuğunun altında kitap taşımaz,Okuduklarını anlatmaz,Düşüncelerini iddialı iddialı savunmaya kalkmaz,Kişiliğini ikide birde ileri sürmez,Kendinden hiç söz etmezdi...Sait Faik ile tanışanlar, bir halk adamı sanırlardı O’nu.Hakları da vardı;Çünkü, Sait Faik gerçekten bir halk adamıydı...Sait Faik; ömrünü sürekli bir avarelik içinde,Burgaz’da ya da Beyoğlu’nda dolanmakla geçirirdi...
Çoğu zaman; sinemaların önündeki fotoğraflara,Boş gözlerle bakarken rastlardım O'na...
Bu kadar çok yazmaya nasıl vakit bulduğuna aklım ermezdi...
Odasına kapanıp,Masasına oturarak yazı yazmadığını kesinlikle biliyordum.Balıkçı kahvelerinde,Sandallarda,Adalar vapurlarında,Meyhanelerde,Gözlerden uzak köşelerde,Cebinden çıkardığı buruşuk kâğıt parçalarınabir şeyler karalardı dizinin üstünde...Sait Faik, öteki yazarlara kıyasla, çok talihliydi.Geçim derdi yoktu.Ekmek parasını kazanmak için didinip durmak zorunda değildi.Annesi O’na her gün belirli bir harçlık verirdi.İçki dışında hiçbir lüksü olmadığından,O parayla rahat idare ederdi…
Böyle bir annesi olması;O'nun için de,Bizler için de bir nimetti…
Yoksa; küçük bir çocuk kadar savunmasız olan Sait,Yaşam kavgası denilen o kepaze felâket içinde,Heba olup gidecek;ya az sayıda,ya da hiç öykü yazamayacaktı...Sait Faik ile iletişim kurmak güçtü.Oradan oraya gezerdi.Burgaz adasındaki evinde de oturmazdı çoğu zaman.Adaya gider, gene de bulamazdınız O’nu…
Belirli bir kahveyiya da meyhaneyi de mekân edinmezdi kendine.İçkili olunca ise, iletişim tümüyle kopardı...Öykülerinden de anlaşılacağı gibi,Sait Faik’in bir eşcinsel yanı gerçekten de vardı.Ama bana kalırsa,Biseksüel olan Sait’in eşcinsel dürtüleri,Uygulanmaya pek konulmayan,Yani plâtonik kalan bir duygu,Çok yoğun bir duyguydu ancak...
Buna karşılık;Sait’in kızlara âşık olduğunu,Hem de ölesiye âşık olduğunu çok yakından biliyorum.Hem bana kendi anlatırdı.Hem de gözümle gördüm yaşadığı aşkları...”**********Sait Faik'ten bir hikâye anlatmadım amaSait Faik'in hikâyesini anlatmaya çalıştım size dostlar...O'nunla erken yaşlarda tanıştıysanız,İnsana ve Sevgi’ye inancınız,Umudunuz başınıza ne gelirse gelsin baki kalır...
Hayvanlara,Mahallenin delisine,Diğerlerinden başka duran çocuklara,Berduşlara,Salaş meyhanelere farklı gözle bakarsınız...Sait Faik hikâyeleri okumak;İnsanı geri dönmemecesine değiştirir, pişirir,Kulak memesi kıvamına gelinceye kadar yoğurur, yontar...Sinağrit Baba’yı bilen insan denize hürmet duyar.Ondan sonra adanın balıkçılarını,Beyoğlu’nun sokaklarınıya da Yedikule surlarını başka görürsünüz...Hadi,Ne dersiniz?Bu tatil gününde, Bir Sait Faik öyküsüne!...
Unutmayın, Sait Faik okumanın yaşı yok!...
Garanti veriyorum, iyi gelir!...
İyi hafta sonları!...