Özbay, “Bu projeyle İstanbul ve Marmara Bölgesi Boğazı, ekolojik dengesi tahrip edilecek, Türkiye’nin güvenliği ve egemenliği yaşamsal derecede zedelenecektir. Her nedense ismi bile Türkçe isim tamlamalarına uygun olacak şekilde İstanbul Kanalı olarak değil Kanal İstanbul olarak seçilmiştir. Projeyi destekleyen emperyalist devletlerin ve işbirlikçilerin varlığını düşündüğümüzde gelecekte Montrö antlaşmasının da tartışmaya açılmak istendiğini görmemek mümkün değildir. O nedenle bu proje yalnızca İstanbul’da yaşayanları değil tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendirmektedir” diye konuştu.
BU PROJE İLE DOĞAL YAŞAM BOZULACAK, AFET RİSKLERİ ARTACAKTIR
“İnsanlarımızın açlıkla cebelleştiği, şirketlerin iflas ettiği, işsizliğin arttığı ülkemizde, böyle projelerle büyük sükse yapılacağını söylemek halktan ne kadar uzaklaşıldığının en büyük kanıtıdır” diyen Özbay, “Doğaya ve yaşam hakkına düşman bu tür çılgın projelerle, ülke kaynaklarımızın, enerjimizin, zamanımızın tamamıyla betona yatırılmak istendiğini; üretmeyen, dışa bağımlı, borçlanan, sürekli faiz ödeyen bir ülke var edilmek istendiğini görmek gerekir.
Bu Proje ile
• İstanbul’un yaşam destek sistemleri olan Kuzey Ormanları, su havzaları, su havzalarını besleyen su kaynakları, tarım ve mera alanları yok olacaktır,
• İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı yok olacaktır,
• Doğal yaşam alanları ve ekosistem bozulacaktır,
• Doğal ve arkeolojik sit alanları, tabiat parkları, milli parklar vb. koruma alanları yok olacaktır,
• Sadece İstanbul’da değil, Trakya’ya kadar tatlı suların beslediği tarım alanları yok edileceği için bölgede tarım ve hayvancılık yapılamaz hale gelecektir,• ÇED Raporuna göre 1. 155.668.000 m3 olan kazı materyalinin taşınmasıyla bozulan ekosistem halkın sağlığını tehdit edecektir,
• Üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yüklenecek afet riski artacaktır” dedi.
ÇEVRE SAĞLIĞINI KORUMAK VATANDAŞIN GÖREVİDİR
Özbay, “ÇED Raporu, projenin olumsuz çevresel etkilerini bertaraf edecek değerlendirmeler içermemektedir, yukarıda açıklanan sakıncalara dair kaygılarımı gidermekten uzaktır ve bilimsel yeterliliği konusunda şüphe uyandırmaktadır. Bu Rapor ile Projenin hayata geçirilmesi, Çevre Kanunu’nun 3. Maddesinde idareye yüklenen görevlere aykırılık oluşturmaktadır. Çevre, tüm hakların kullanılabileceği yaşam alanını ifade eder. Bu nedenle çevre hakkı tüm hak ve hürriyetlerin varlık ve geçerlik şartıdır. Haklar ancak yaşanabilecek bir ortamda kullanılabilir. Anayasa’nın 56. maddesine göre ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir’ Buna göre Anayasa’da, vatandaşların da çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konusunda ödevli olduğu açıkça belirtilmiştir” şeklinde ifadeler kullandı.
SAĞLIKLI ÇEVREDE YAŞAMA HAKKIMIZIN İHLAL EDİLMESİNİ İSTEMİYORUZ
Bu proje doğal çevreyi değiştirerek olumsuz etkileyecek, bir başka deyişle çevre ve halk sağlığını bozacak bir proje olduğunu söyleyen Özbay, “ Anayasal bir hak olan ‘sağlıklı çevrede yaşama hakkı’mızın ihlalini kabul etmiyoruz. Anayasal yetkilerimizi kullanarak Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 11. maddesinin 4. fıkrası çerçevesinde ÇED Raporuna itiraz ediyoruz” dedi.