İl sonrası, ilçe…
Hele hele nüfus ilçe de 100 bin altındaysa…
Gerçeği saptayalım: Ülkemizin değerlerini ve kaynaklarını etkin kullanarak, insanının yaşamını zenginleştirmesinin önündeki engellerden biri de kasaba kültürünün baskın olmasıdır.
Bu kültür, yüzleşme yerine pusu kuran, açık ve kuralına uygun yarışma yerine çelme atan, bende olmayan başkasında da olmasın kıskançlığından beslenir.
Bu kültür, ilke ve kurallara asla dayanmaz. Bu kültür, anlık gereksinimlere göre vaziyet alır.
Bu kültür, ayrıntı peşinde değildir, özen, yaşamın gerçeklerine uygun davranışı önemsemez, yarı-yanlış kendince doğruların ve ezberlerin saplantılarından nemalanır.
Kasaba kültürü, bir geçiş kültürüdür; ondan türeyen algılar, beklentiler yargılar ve davranışlar kararlı ve kalıcı değildir, gelip geçici heveslere dayanır.
Kasaba kültürü, politikaya bir yere gitmenin, zenginlik üretmenin ve refah yaratmanın aracı olarak algılamaz, "politika rodeo yarışı gibidir; politikada önemli olan bir yere gitmek değil, atın üzerinde durmaktır" anlayışını benimser.
Kasaba kültürünün bir yan ürünü olan kasaba politikası da araştırmaya, belgeye, bilgiye, bilgeliğe, erdeme, ince elemeye ve sık dokumaya özen göstermez, "dünya bir gündür o da bugündür" anlayışının rüzgarlarında savrulur.
Kasaba politikacısının bütün derdi bir sonraki seçimdir; bir sonraki nesillerin sorunlarıyla hiç ilgilenmezler. Kendinden başka hiçbir şeyle ilgili olmadıklarından katılımcılık, paylaşımcılık, uzlaşma, ortak değerler, ortak irade, ortak yararlar, ortak projeler ve ortak kurumlar ilgi alanının kapsamında değildir; yönlendirici tek değeri, pastadan pay kapmak, yağmur yağarken küpünü doldurmaktır.
Ömer Laçiner, Mehmet Gündem'le söyleşisinde doğrudan kasaba politikasından söz etmese de, kasaba politikasının arka planını açıklamaya uygun düşen, "Siyasi sistemin ahlaksızlığı üçüncü derecede kalıyor. Çapsızlık ve sığlık çok daha önemli.. Türkiye'de siyasi hareketin birinci problemi, Tümüyle kendi potansiyeline, tarihine, kültürüne, geleceğine uygun olanlardan zenginleşmiş politik alternatiflerin ortada olmayışı" genellemesine ulaşıyor.
Kasaba kültürünün çapsızlığı ve sığlığı geçerli olunca ortak enerjimizi israf eden tutum öne çıkıyor. Bu kültür de, bizim ideoloji dediğimiz şey, ancak karşısındaki rakibi düşman görerek var oluyor.
Fatih Altaylı'nın bu kültüre ilşkin saptaması güzel. Altaylı: Bu ülkede, belki de farklı olarak, bir dönem insanların, fikirlerinden, hayat tarzlarından dolayı aşağılandıklarından, hor görüldüklerinden, dışlanıldıklarından yakınanlar bugün gücü ele geçirince ya da gücü ele geçirilmesinin yakan olduğunu hissedince hemen aynı duygularla bir de rövanş hissiyle katlanmış haliyle hareket etmeye kalkıyorlar: Hemen bir dışlama, hemen bir suçlama, hemen bin ayrışma ..." (Fatih Altaylı, Haber Türk, 20.11.2010)
Sözün özü:Gündelik politika ile siyaset ayrımı yapamayan KASABA POLİTİKACILARI ile siyasi partilerin bir arpa boyu yol alması mümkün değildir.
Devekuşu gibi kafayı kuma gömüp, hiçbir güvenilirliği ve tutarlılığı olmayan ve kalmayan sözde politikalarla kasabanızı bile inandıramazsınız. O nedenle, köklü, ciddi ve tutarlı bir zihniyet ve kadro değişikliğine acilen ihtiyaç var …
Son söz:
Politika da kendine ağabey-abla-komşu arayanlar,Nur’da olsan , kendini Huri zanneden ablanız günü geldiğinde bir (İ) bile vermez, yani Ömer ‘de olsan adalet yoksa ileri sürdüklerinde, sende yalandan besleniyorsun ve belki de ilçenin 15 yıllık kayıbısın.
Hele adalet yerine ihanet ve ötesi varsa?..
İlçelerde birileri sussa mı?
Süreç süreç…