Fabrikalar, tarlalar, her şey emeğin olacak, diyerek yürürdük, ellerimizde pankartlarla… Emeğin en yüce değer olduğunu bilerek, kararlı, inatçı adımlarla yürürdük el ele, kol kola… Ellerimiz nasırlı değildi gerçi, yüreklerimiz de nasır tutmamıştı henüz. O büyük katliamdan sonra haykırdık her seferinde; her yer Taksim, her yer direniş!.. Her yer Taksim olamadı belki. Ama şimdiki zamanda her yer fabrika oldu, her yer tarla… Yakasının rengine bakmadan herkes işçi şimdi, herkes emekçi, bir avuç azınlığın dışında. Emeğin tanımı değişti artık, emekçinin de. Hele şu zamanda, en büyük üretim aracı oldu bilgi, kafa emeği kol emeğini geçti…
Zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanlar zamanın ruhunu okuyamadılar. Örgütlerin içi boşaldı, her biri birer boş çuval oldular sanki. Sendikalar yüzyılın taa başına geriledi. Oysa hayat yüz yıl ilerideydi. Topla, tüfekle, copla, üç kuruş maaş, olmadı açlıkla terbiye ettiler hepimizi, görünmez zincirlerle kelepçelediler…
Derken bir virüs geldi, herkesi bulunduğu yere hapsetti. Zengin-fakir, yaşlı-genç, kadın-erkek dinlemedi, herkesi görünmez zincirlerle kelepçeledi… İşte tam da şimdi her yer fabrika oldu, her yer tarla, herkes de işçi, emekçi… Kendimizi hapsettiğimiz duvarlardaki kan ve barut kokusunu duyduk yüzyıllardan gelen, camların önündeki kiri gördük, binyıllardan beri yunmayı bekleyen…
İşte şimdi, bu 1 Mayıs’ta yine, yeni, yeniden haykıracağız duvarların, camların ardından; her şey hepimiz için!.. Emek ve bilgiyle kurulacak; yeni bir toplumsal düzen!.. Ve şair mısralar dökecek dünü, bugünü, yarını…
Görünmez,
Bilinmez bir tufandı bu gelişleri.
Ahir zamanda dönen çarkın
Dökülüyordu azı dişleri.
Meltemde yüzen arının
Kanatlarından fışkıracak ab-ı hayat,
Yağmur damlası
Çatlak dudağından öpecek toprağın.
Ihlamur kokulu çekiç sesleri
Mikroçipe dönecek yarın.