Çalkarasından bir yudum aldı. Tütünden bir nefes çekti. Yeter, dedi. Bu kadar mola yeter. Derinlere, en derinlere daldı... Sonbahar erken gelmişti buralara. Yaprak dökümü erken başlamış, ölümler peş peşe gelmişti. Ya zulümler? Zaten hiç hızını kesmemişti. En yakınları olunca gidenler, sızısı daha bir uzun sürmüştü işte. Hep, bir yanı eksik kalacaktı.
Doğadan gelenleri zamanla kabullenirdi insan. Ya bu insandan gelenleri? Bir nefes çekti. Duman çıksın diye açtığı pencereden serin bir rüzgar girdi. Merhaba, dedi. Nuriye ile Semih’in fısıltısı gibiydi. O an acıktığını hissetti. Sahi, açlık grevlerinin kaçıncı günüydü? Daha iddianameleri bile yokken ortada, yeni gizli örgüt üyeleri bulundu, avukatları da içeri tıkıldı. Pencereye siyahbeyaz bir kedi sıçradı, acıktığını söyledi, miyavlayarak yemek istedi. Peynirini kediyle paylaştı, bir lokma da ağzına attı, çalkarasıyla buluşturdu.
Üşüdü. Sırf kürt diye mezara bile konulması engellenen ananın sessiz çığlığını duydu. Oysa tam o sırada bir yerlerde birileri insanoğlunun yaşlanmasını geciktiren çareler arıyordu. Bizim okullarda ise çocuklar birer imam adayı olarak yetiştirilmeye çalışılıyordu. Canı sıkıldı. Aslında sıkışan zamandı. Ve bu zamanda birileri bir yerlerde, dünyanın ve evrenin geleceğini, atomun ışıkla dansında arıyordu…
İrkildi. Sol ayak baş parmağı terliğine takıldı. Ayak tırnağı ha düştü, ha düşecekti. Adalet yürüyüşünden kalma bir iz onu Karadeniz’in dağlarına götürdü. Fındık üreticilerinin isyanını duydu. Alaşehir’in üzüm bağlarında umudun kıvılcımlarıyla buluştu…
Sıkıldı. Her yer yangın yeriydi. Ama, koltuğuna sımsıkı yapışmaktan başka bir şey yapmayan birileri, aynanın karşısına geçmiş, saçlarını taramaya devam ediyordu. Tüm muhalifler sarayın sürek avında kurban seçilmişken, onlar sırf koltuk için delege avındaydı… Kendi kendine fısıldadı;
yine eylül geldi işte
yine hazan mevsimi bize…
şu gördüğün
hayat fışkıran yapraklar var ya,
zalimin zulmünden mi
toprağın kahrından mı bilinmez
saçlarının rengini alacaklar önce
öksüz bir çocuk gibi
boynunu bükecekler…
rüzgarın ahı tutacak sonra
sabrı taşacak yağmurun
ve yapraklar…
örgütsüz bir halk gibi
dört bir yana savrulacaklar
yine eylül geldi işte
yine hazan mevsimi bize…