"Nâzım, şehirlerin şairidir!.
Ovadan seslenir insanlara, büyük düzlüklerden.
Ovada akan, 'Büyük ve bereketli bir ırmak'tır O!.
Uygardır!...
Ahmed ARİF ise, dağları söyler!.
Uyrukluk tanımayan; yaşsız dağları, âsi dağları!.
Uzun ve tek bir ağıt gibidir O'nun Şiir'i!.
'Daha deniz ve uygarlık görmemiş' çocuklara adanmıştır...
Kurdun – kuşun ve yaban çiçekleri arasında söylenmiştir!.
Bir hançer kabzasına işlenmiştir!..." der Cemal SÜREYA...
*****
Gün; Gazeteci - Yazar - Şair Usta'mın,
Birçok İzmir gazetecisinin Usta’sı, ağabeyi Okan YÜKSEL’in günü dostlar!…
28 Eylül 1944 doğumludur Usta’m.
Ama O hep takvim yaprakları 19 Mayıs’ı gösterdiğinde doğduğunu söyler her yıl yine, yeniden…
ATATÜRK’ümüz gibi,
Sen gibi,
Ben gibi,
O gibi,
Onlar gibi,
Biz – bizler gibi,
Yüreğinde hisseden herkes gibi…
Gün; kendini Türk hisseden herkesin günü dostlar!...
Bugünkü yazımda;
Okan YÜKSEL vardır,
Direniş vardır,
ATATÜRK vardır,
Mücadele vardır
Ahmed ARİF ve Nâzım vardır!...
Bugünkü yazımda dostlar;
Anadolu vardır,
Memleket vardır,
Şiir vardır,
Hasret vardır,
Coşku vardır,
İlla ki Sevgi ve Vatan vardır!.
İlgilileri tarafından okuna!...
Okumayı sevmeyenler için görselimiz tektir!.
Usta'mın, Okan ağabeyimin resmidir!...
*****
"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan!.
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan,
Bu memleket bizim!..." der kimi zaman,
Nâzım'ın da dediği gibi!...
*****
Kimi zamansa:
"Beşikler vermişim Nuh'a!.
Salıncaklar, hamaklar.
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır.
Anadolu’yum ben!...
Tanıyor musun?
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan.
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı;
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma!.
Bir başıma ve uzak!...
Biliyor musun?
Binlerce yıl sağılmışım!.
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar.
Nazlı, seher-sabah uykularımı;
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar.
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah, ne sultan!.
Göçüp gitmişler, gölgesiz!.
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun?
Nasıl severim bir bilsen!.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra, Pir Sultan’ı ve Bedrettin’i.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda!...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi!.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı.
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim!...
Duyuyor musun?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol;
İçeride, dışarıda, derste, sırada.
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile.
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni!...
Gör!. Nasıl yeniden yaratılırım;
Namuslu, genç ellerinle!...
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte.
Her biri vazgeçilmez cihan parçası!.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası!...
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?" diye coşar, haykırır Ahmed ARİF'in dilinden!...
*****
Ama her Pazar, her 19 Mayıs, her 23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekim, her milli bayramımızda!.
"Her Pazar ve her milli bayramımızda" diyorum size dostlar!...
Haykırır yine!.
Coşar, coşturur!.
Kabına sığmaz, taşar!...
Güneş olsa da, olmasa da!.
Umut yükler yüreğimize!...
Usta'm!.
Bu hissettiğin, hissettirdiğin, hissettiğimiz doğum gününde, doğum günümüzde;
Bu haykırışım,
Bu yazım size!...
Hem Nâzım'dan;
O'na,
Bu'na,
Size,
Bize,
Bana,
Tüm dünya insanlarına hediye!...
Ve Ata’larımızdan;
O'na,
Bu'na,
Size,
Bize,
Bana,
Tüm “Önce Vatan” diyen ve hisseden her Türk’e hediye!...
Hep;
Sevelim,
Sevilelim
Ve Umut edelim diye!...
**********
Bugün 19 Mayıs!.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar!...
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün;
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum!...
Sonra saygıyla toprağa oturdum!.
Dayadım sırtımı duvara!...
Bu anda ne düşmek dalgalara;
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım!.
Vatan, toprak, güneş ve ben!...
Bahtiyarım!...