Merhaba Yarın
Artık şunu kabul edelim; 16 Nisan itibariyle ülkemiz eski Türkiye değil. Ülkeyi yönetenler Anayasa ve yasaları çiğnemekten çekinmiyorlar. Şaibeli bir referandumla kazandıklarını ilan edip tek adam diktatörlüğünü kurumsallaştırmaya çalışıyorlar. Ama aslında kaybettiklerini onlar da biliyorlar. Bu nedenle kural ve hukuk dışı uygulamalar ve baskılar ile bizi sindirmeye, teslim almaya çalışacaklar. “Hayır” cephesinin demokrasi ve cumhuriyet bloğu olarak bir arada durmaması için ellerinden ne gelirse yapacaklar. Önlerinde son bir eşik var; 2019 seçimleri. O da yasal bir değişiklikle erken bir tarihe alınmazsa…
Öte yandan kendi deyimleriyle ulusun yarısı, bize göre çok daha düşük bir yüzdenin henüz göremediği, artık yadsınamaz bir gerçeklikle karşı karşıyayız; Ülkemiz adeta 1919 koşullarını yaşıyor. Şimdilik ordularıyla değil ama çok uluslu şirketleriyle emperyalizmin işgaline uğramış, bütün stratejik kaleleri satılmış, devletin tüm aygıtları teslim alınmış, bir avuç saray eşrafı, saltanat özlemcisi ülkeyi esir almış durumda.
Hal böyle iken, eski alışkanlıklarımızla siyasal mücadeleyi örmemiz ve başarıya ulaşmamız mümkün görünmüyor. Çünkü artık 2019’a giden yolu 1919’ların Kuvay-ı Milliye ruhuyla yürümemiz gerekiyor. Bu amaçla tarihten dersler çıkarmamız gerekiyor. Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşu ve kuruluşu yolunda Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Amasya Tamimi katılımcı profilini ve ilkelerini 2019 koşullarına uyarlamamız gerekiyor. O dönemdeki CHP kadrolarının yürüdükleri yoldan yürümemiz gerekiyor. Nasıl mı?
Ezber bozan hareketlerle!.. Şimdi bu meseleyi biraz açalım;
Referandum sonuçları da gösterdi ki 1919 ruhunu 2019’a taşıyacak olan ana omurga yine CHP kadrolarıdır. Ama bu yolu tek başına yürüyemezler. Çünkü ülkenin en az yarısı bu yoldan yürüme iradesi gösterdi; CHP, HDP, SP, VP, MHP tabanı, Haziran ve tüm sosyalist parti ve guruplar, Barolar Birliği, TMMOB, TTB, DİSK, KESK gibi sendikalar, meslek odaları, dernekler, sivil toplum kuruluşları ve bağımsız gurup ya da bireyler… Yani kocaman ve umut veren bir “Hayır Bloğu”. Yani neredeyse toplumun tüm renk ve katmanları. Tıpkı 1919’daki gibi. İşte bu bloğu “Demokrasi ve Cumhuriyet Cephesi” olarak korumak ve CHP’nin fiili önderliğinde 2019 sürecini zaferle sonuçlandırmak gerekiyor.
O zaman can yakıcı soru şu; Bunun için ne yapmalıyız? Daha doğrusu, CHP bu yolu yürürken ne yaparsa, fiili önderliğini sürdürebilir ve başarıya ulaşabilir? Bunun için
AMAÇ; Güçlendirilmiş parlamenter demokrasinin ve cumhuriyetin yeniden tesis edilmesidir.
HEDEF; Bu amaca hizmet edecek olan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin en az %50+1 oyla kazanılmasıdır. Hayatın her alanındaki meşru direniş mücadeleleri bu hedefe hizmet etmelidir. Çünkü hileli de olsa halkın çoğunluğu henüz sandık demokrasisinden tümüyle umudunu kesmemiştir. Bu amaç ve hedef uğruna izlenmesi gereken yollar da şöyle sıralanabilir;
CHP İlçe ve İl örgütleri acilen ‘Danışma Kurulları’nı toplamalıdır. Bu toplantılar tüm üyelerin katılımıyla sınırlı kalmamalı “Hayır Bloğu” içinde yer alan tüm parti, dernek, oda vb kuruluşların da aktif katılımıyla yapılmalıdır. Birden fazla gün ve oturum halinde yapılan bu toplantılar “yerel demokrasi ve cumhuriyet meclisleri” kimliğine bürünmelidir. Toplantıların sonunda, somut analiz ve önerileri içeren bir “sonuç bildirgesi” hazırlanarak halkımıza açıklanmalıdır. CHP önderliğinde ve tüm “Hayır Bloğu” bileşenlerinin söz ve karar sahibi olacağı “Yeni Anayasa Çalıştayı” yapılmalıdır. Yürürlükte olduğu iddia edilen Anayasa maddeleri ve 12 Eylül’den kalan tüm anayasal garabetler yerine, güçlendirilmiş parlamenter demokrasinin anayasa çerçeve metni oluşturulmalıdır. Bu taslak metin Cumhurbaşkanı adayımızın seçim taahhüdü olmalıdır. En geç 2019’da oluşacak olan yeni TBMM “Kurucu Meclis” olarak çalışmalıdır. Bu amaçla Hayır Bloğunun adayları seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanmalıdır. Tek adam diktatörlüğünün temsilcilerinin bu koşullarda %10 seçim barajını kaldırmalarını umut etmek bir hayaldir. HDP, SP, MHP gibi partilerin çok ciddi baraj sorunu olacaktır. Dolayısıyla sistem, iki partili bir parlamentoya doğru evrilmektedir. Oysa en büyük iktidar alternatifi olan CHP’nin doğu ve güneydoğu Anadolu, Karadeniz ve iç Anadolu bölgelerindeki seçmen desteği bellidir. MHP ve HDP gibi partilerin barajı aşamaması halinde AKP’nin ezici bir çoğunlukla milletvekili kazanması kuvvetle muhtemeldir.“%1 bile mecliste temsil edilmelidir” tezini savunan CHP bu alanda da 1919 ruhunu yaşatmalıdır. Sağından soluna, demokrasi ve cumhuriyette buluşan tüm önemli isimleri CHP çatısı altında aday göstermelidir. Taahhüt edilen yeni Anayasa metninin savunucuları, ancak böyle bir formülle yeterli çoğunluğu sağlayabilir. En geç 2019’da yapılacak olan seçimlerden sonraki birkaç yıl, 15 yıllık AKP iktidarının her alanda yaptığı tahribatları giderme, güçlü bir demokratik cumhuriyetin yapı taşlarını yeniden döşeme süreci olmalıdır. Bu nedenle 2-3 yıllık geçiş dönemi hükümeti hedeflenmelidir. Bu amaç için de CHP tarihsel bir görev üstlenmelidir. 2017-2023 dönemini içeren kısa vadeli bir “ Parti Programı” oluşturmalıdır. Ancak bu program yine tüm “hayır” bileşenlerinin dahil olacağı bir süreçle olgunlaştırılmalıdır. Bu nedenle ivedilikle “Program Çalıştayı” düzenlenmelidir. Oluşturulan çerçeve program milletvekili adaylarımızın seçim taahhüdü olmalıdır. “Yeni Anayasa Çalıştayı” ve “Program Çalıştayı” çalışmaları CHP’nin Olağan Kurultayı’ndan önce tamamlanmalı ve çerçeve metinler kurultayın onayına sunulmalıdır. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri bir arada ve aynı gün yapılacaktır. Hayır bloğunda yer alan partilerin bu seçimlere ayrı ayrı katılması halinde seçmen davranışlarının nasıl şekilleneceği çok önemlidir. Zaten son referandum hileleri nedeniyle toplumun en az yarısı sandıktan umudunu yitirmiş durumdadır. “Öğrenilmiş çaresizlik” içine itilen seçmen, kazanma umudunun zayıfladığı dönemde sandığa gitmemeyi tercih etmektedir. Bu da katılımın düşmesine neden olmakta ve bu durum sarayın ve AKP’nin ekmeğine yağ sürmektedir. O halde ezber bozan hareketler yapmak gerekecektir. Muhalefet tek aday ve tek parti ile seçimlere girmelidir. Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı elbette önemlidir. Ama bu ismin ille de genel başkan olması, ya da partili olması şart değildir. Aday ya da adaylar aşağıdan yukarıya, önceden önerdiğimiz çalıştay süreçlerinin sonucunda doğal olarak zaten öne çıkacaktır. Ve isimler bu süreçlerin başında değil, sonunda belirlenmelidir. Gerekirse sokağa sandık konularak halka “Cumhurbaşkanı adayımız kim olsun?” sorusu sorulmalıdır. Kabul edilmelidir ki; RTE gibi baskın bir kişinin karşısına çıkacak adayımızın sadece kişiliği değil, taahhüt edeceği Anayasa ve Programın yanı sıra yüzlerce parti, dernek, oda ve sendikanın yer aldığı kocaman bir “demokrasi ve cumhuriyet cephesi”nin sahiplenmesi ve aktif desteği bize seçim kazandıracaktır. Ayrıca adayımız bir ekip olarak halkın karşısına çıkmalıdır; Geçiş sürecinde görev alacak ve yetkilerini kendi elleriyle ortadan kaldırıp güçlü bir demokrasiyi inşa edecek Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar… Hepsi isim isim önceden belirlenerek destek istenmelidir. CHP başlatmış olduğu olağan kurultay sürecini de bu tarihsel sorumlulukla yürütmelidir. İlçe ve İl Kongreleri bu amaca hizmet etmeli, önümüzdeki çetin mücadelelere önderlik edebilecek kadrolara görev vermelidir.
Sevgili Yarın
Şimdi; inandıkları dava uğruna, ayağının altındaki sandalyeyi kendisi teperek ölümsüzlüğe ulaşan Deniz’lerin idam yıldönümünde, silkinip ayağa kalkma zamanıdır. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi yaratma zamanıdır. Bunun için birleşme, bütünleşme, dayanışma zamanıdır. Diktatöre boyun eğdirmek için yol alma zamanıdır. Bu yola katkı koyması amacıyla sunduğum düşünce ve önerilerim şimdilik bu kadar. Ya senin düşüncelerin?