Sol yanındaki yıkıktan bir ışık huzmesi yayılıyordu içeriye. Operasyon sonrası, ele geçirdikleri mekanın içinde, emri başarıyla tamamlamanın özgüveniyle dimdik ayakta poz veriyordu tertibine. Elleri belinde kavuşmuş birbirine, gözlerinde gülümseme…
Belli ki; şiddetli bir çatışma olmuş az önce, izleri her yerde. Arkada kirli bir yastık kalmış molozların üzerinde. Şöyle kuytu bir yere geçip, o yastığı başının altına koyup, derin bir uykuya dalsa mıydı. Aslında gencecik yaşta ne kadar da yorgundu…
İşte şimdi de yaban ellerdeydi gündüz gece. Birileri af-e-rin alsın diye… Oysa, “yurtta sulh, cihanda sulh” diyen liderinin partisinde görev almıştı. O lider; “Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur; Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ‘ölmeyeceğiz’ diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir” dememiş miydi yıllar önce?
Ya bizim yaptığımız ne şimdi böyle? Vuruldum, düştüm işte!... Bütün umutlarım, bütün özlemlerim karanlığa gömüldü yaban ellerde. Ama şunu bil! Beni can evimden vuran o kahpe kurşun değil işte… Bırak! O kirli yastığa koyamadım ama, mersin kokan vatan toprağıma koyayım başımı. Derin, sessiz ve sonsuz uykuya dalayım…
Ama kemiklerimi sızlatma benim. Vurulduğum saatlerde örneğin; “ulan ahlaksız, sen sıcak yatağında yatarken o ÖSO’lar benim Mehmet’imle beraber senin kol kola girdiğin teröristleri yok ediyorlar” deme bana. Benim partime “bu ağız terör örgütü ağzıdır” deme. Dön ve bak kendi mazine… Ha bir de, cenazeme gelip dirseğini al bayrağa sarılı tabutumun üzerine yaslama sakın! Hamasi nutuklar atarak benim kemiklerimi sızlatma!.. Rahat bırak beni…
Şimdi ben sonsuzluğa gidiyorum işte. Issızlığın ortasındayım. Ama sessiz çığlığımı son bir kez haykırmadan olmaz. Bu nedenle ardımda bıraktığım tüm zalimlere haykırıyorum;
Ey zalim,
Hey zalim!..
Bilmez misin ki;
Hırslarına yenik düştüğün hülyaların,
Seni için için yakıp yıkan ihtirasların vardır.
Yalanlarına ortak ettiğin evlatların,
Kan denizinde yüzdürdüğün dolarların vardır.
Ne acıdır ki;
Alnın secdedeyken bile, içinde irin dolu kederin vardır.
Görmez misin ki;
Patlayan bombalar, yıkılan şehirler, zamansız ölümler vardır.
Kurulan pusular, vurulan kuzular, yar yüzü göremeden toprağa düşenler vardır.
Birer ölü balık gibi kıyıya vuran mülteciler,
Zemheri ayazında, ayın şavkını yorgan yapıp yatan kimsesizler vardır.
Çöpteki ekmekle bile karnını doyuramayan sabiler,
Yerin bin kat altında, ekmek uğruna kömür olup gidenler vardır.
Ama, bilmelisin ki;
Bütün diller lal, bütün gözler kör olsa da,
Bugün susanların, yarın haykıracağı bir söz vardır.
Seni alev alev yakacak, parlamaya hazır bir köz vardır.
Ve ekmek ve barış ve adalet uğruna,
Sevda sevda yanacak bir öz vardır.
Ve dahi
Ant olsun ki;
Yıldızlaşan bir yumruk olmasa da,
Şu zemheride haziranlaşan,
Ve birer kızıl karanfil gibi açan
Yıldızlı hilal vardır.