Merhaba Yarın,
Referandumda 194.310 sandıkta oy kullanılmış. Hani dedik ya sana; ‘sen yeter ki sandığa git ve oyunu kullan. Sandıkları biz koruruz.’ Koruduk mu? Batı ve güney illerinde, evet koruduk. Ya doğu ve güneydoğu illerinde? Şu silme ‘evet’ oyu çıkan yerlere baksana. Sence o sandıklarda bir tane bile ‘hayır’ cephesinden sandık görevlisi var mıydı? Ülkenin yönetimine talip olan bir örgüt, hele hele bir rejim meselesi olarak gördüğü bir konuda mazeret üretebilir mi? Örneğin; ‘ben oralarda örgütlü değilim, zaten milletvekilim bile yok. Oralarda da diğer partiler sahip çıksaydı sandıkları.’ diyebilir mi? Derse halkın gözünde umut olabilir mi?
Tamam, oralarda örgütlü değiliz. Saray ve devletin, sandıktan çıkmak için her türlü yolu deneyeceğini de biliyoruz. Ama bu adeta son sandık ise, son neferimize kadar insanlarımızı ülkenin dört bir yanına dağıtarak görevler vermek gerekmiyor muydu? Örneğin şu sorunlu olan Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz illerini birer milletvekili ve parti meclisi üyesine zimmetleyip, yanlarına da batı illerinden göndereceğimiz ve her sandık için en az bir görevli atasaydık, hatta bu insan gücünü Barolar Birliği, TMMOB, KESK gibi daha bilinçli ve örgütlü yapılardan isteseydik, bu ekipler hem kampanya boyunca, hem de seçim günü o bölgelerde çalışsalardı. Sence devlet, bu kadar fütursuzca, her türlü şaibeye aleni olarak dahil olabilir miydi? Dahil olursa; bunların resmi itirazını ve fiili önlemini zamanında alamaz mıydık?
Hadi bunları yapmadık, yapamadık. AA ve YSK’nın da artık ‘sahibinin sesi’ sarayın emir eri olduğunu bilmiyor muyduk? Her türlü manipülasyona ve hileye başvuracaklarını ön görmüyor muyduk? Bu girişimin aslında ‘saraylı YSK darbesi’ olduğunu, saat 16.00 daki ‘mühürsüz oylar da geçerlidir’ açıklamasıyla görmedik mi? Gerçekte ‘hayır’ oyları çoğunlukta olsa bile her türlü hile ve cebirle bu darbenin gerçekleştirileceğini, sarayın bu konuda her yolu deneyeceğini bilmek için müneccim olmaya gerek yok ki!
Demokrasiye ve Cumhuriyete sahip çıkmaya ant içmiş bir lider, saraylı YSK darbesinin yapıldığı saatte, yani sandıklar daha kapanmadan televizyonların karşısına çıkıp deseydi ki; ‘YSK yasayı çiğneyerek mühürsüz darbe yapıyor. Sonuçların hayır çıkacağını gördüler, hileye başvuruyorlar. Millet iradesini yok saymaya kalkışıyorlar. Bu kararı tanımıyoruz. Tüm sandık görevlilerine çağrımdır, tüm milletime çağrımdır. YSK’nın bu kararı yasaya aykırıdır. Tanımayın, usulsüzlükleri belgeleyin, darbeye karşı çıkın. Ben şu an YSK önüne demokrasi nöbetine gidiyorum. Tüm milletimi sandık başlarına, seçim kurullarına gitmeye ve bu darbe girişimine karşı direnmeye çağırıyorum. Tıpkı 15 Temmuzda tankların önünde direndiğiniz gibi şimdi de saraylı YSK’nın önünde direnmenizi istiyorum. Ta ki yasa dışı kararlar ve seçim hileleri iptal edilene kadar. Çünkü zulüm ve adaletsizlik karşısında en meşru hakkımız direnmektir!..’
Sence, kazandığımız bir seçimi, daha doğrusu demokrasi ve Cumhuriyeti, ‘o iş bitti’ diyerek tarihin çöplüğüne atmaya kalkışırlar mıydı? ‘Atı alan Üsküdarı geçti’ diyerek istedikleri gibi at oynattıklarını sanırlar mıydı? Sağından soluna, en geniş ‘hayır cephesi’ daha şimdiden, sonuç ne olursa olsun ‘demokrasi ve cumhuriyet cephesi’ haline dönüşmüş olmaz mıydı? Böyle bir güç karşısında kim durabilir ki?!