"Risk değerlendirmesi her zaman yanlış soruyu, ne kadar az hasarın mümkün olduğunu değil, ne kadar hasarın güvenli olduğunu sorar."
Peter Mantague
Covid-19 salgını hayatımıza gireli üç yıl geride kalırken doğru bildiklerimiz ile yanlış bilmediklerimiz ya da bildiğimizi sandıklarımız sürekli yer değiştirdi. Peki, Covid-19 bitti mi?
Soruya yanıt vermeye çalışmadan önce Covid-19 ile çok hızlı bir şekilde ekonomik olduğu kadar kültürel değişim de yaşadığımızı hatırlatmak istiyorum. Bizim gibi içiçe yaşayan toplumların çekirdek aileye bölünmesi, temassız sohbet etmesi, yediğini içtiğini ikram etmeden geçmesi ve hatta yalnız yaşayan bireyleri çarçabuk kabullenmesi biraz zordur. Hepimiz ailenin öteki üyesinin evinde, ailesi ile yaşıyorduk değil mi? Toplumsal değişim başarı ile tamamlandı /tamamlanıyor.. bu iyi tarafı diyebilirim. Lakin artan oranlı kadın cinayetleri, sokak hayvanları başta olmak üzere istismar, şiddet… ve psikolojik olaylar(intihar, cinnet) büyük bir sorun ile karşı karşıya kaldığımız gerçeğini değiştirmiyor.
Pamukkale Üniversitesi‘nin Tıp Fakültesi akademisyenlerince yapılan(SelmaTekin, Zeynep Ünlütürk, Çağdaş Erdoğan, Esin Avcı, Tuğba Sarı, Seçil Deniz,Hülya Aybek, Erhan Uğurlu, Murat Seyit, İsmail Hakkı Akbudak) ve Çurova Medical Journal (Cukurova Med J 2022;47(2):526-534 ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DOI:10.17826/cumj.996482) yayınlanan COVID 19 Hastalarında Hematolojik İndekslerin Nörolojik Semptomlarla İlişkisi (Association Of Hematological İndices With Neurological Symptoms İn COVID 19 Patients ) adlı araştırma makalesinin giriş bölümünde aktardığı gibi Covid-19'un kısacık geçmişini hatırlayalım ve başlayalım.
"Aralık 2019'da, Çin'in Hubei Eyaleti, Wuhan'daki yerel bir kapalı deniz ürünleri pazarında çalışan bir hastada şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs 2 (SARS-CoV-2) adlı yeni bir koronavirüs tanımlandı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 31 Ocak 2020'de bu enfeksiyonun endişe verici bir uluslararası salgın olduğunu duyurdu. Avrupa'dan ziyaretinden Türkiye'ye dönen bir hastada ilk COVID-19 vakası 11 Mart 2020'de Türkiye'de bildirildi."
WHO salgını dünyaya duyurması ile en çok yiyecekler mercek altına alındı. Çünkü yerel bir pazarda, ortaya çıkmıştı.. Damlacıklar yoluyla bulaşıyordu, kontamine gıdalarda paketli ya da paketsiz ayrımı yapmadan birer konukçuydu/taşıyıcıydı. İklim değişikliği krizi, eriyen buzullar ile bir anda ortaya çıkan yeni virüsler, fosil yakıtlar ve sera gazı salınımı sebebiyle ozon tabakasında oluşan deliğin çap değişimi..ekosistemin bozulması gibi konular da daha çok konuşulur oldu. Ve salgın ile peşi sıra gelen kapanma; yiyecek krizine dönüştü. Peki, asıl tehlike bulaş ile ortaya çıkan ölümlü vakalar kadar açlık mıydı? Hayır!
Belkide benim gibi Covid-19'a hep laboratuvar ortamında hazırlanmış gözüyle bakanların bilim kurgu film senaryosu gerçekti… doğum kontrolü /nüfus kontrolü ya da soykırım. Covid-19'un biyolojik bir silah olup olmadığını ispatlamak derdinde değilim lakin söz konusu makalede ifade edildiği gibi sinir sistemi üzerine etkisi ciddi bir tartışma/araştırma konusu olabilir. Makaleden alıntı yapmadan bir kaç konuya değineceğim.
Ziraat Mühendisi ve bilim insanı Bahri Karaçay'ın TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'ndan çıkan (7. Basım - Ekim 2020) Yaşamın Sırrı DNA kitabında "Altın Yumurtlayan Koyun" (sy:165-197) bölümünde;
"Bilim insanları günümüzden yaklaşık yüz yıl kadar önce yalıtımış olan "Bacillus thuringiensis" bakterisinin böceklerde zehir etkisi yapan Bt adlı bir protein ürettiğini keşfetti. "
Bu protein böceklerin sindirim sisteminde kristalize olarak böceğin ölümüne sebep olduğu için tarım sektöründe ilk kez 1961'de sıvı formu ile bitkilere püskürtme ile uygulanmıştır. Lakin tekrar çiftçi için masraflı olmaya başlar zira güneş etkinliğinde kristalize protein bitki yapraklarında etkisini çabuk kaybedince GDO olarak bildiğimiz transgenik ürünler kaçınılmaz olur. Bu Transgenik bitkiler tıp eğitimi almamış, genetik mühendisliği okumamış veya genetik, ıslah ya da moleküler biyoloji dersi almayanlar için biraz karmaşık işlemler gibi gelebilir. Özetle bitki hücresinde bulunan DNA yani genetik kodunda bazı değişimler yapılma işlemidir. Bu sayede zararlı böceklerin, Bt salgılar hale gelen bitkinin yapraklarını yemesi halinde ölmesi/uzaklaşması sağlanmış olur. İnsektisit kullanılmamıştır. Zira söz konusu İnsektisit bitki bünyesindedir.
Burada yasal düzenlemelere de yer verelim bazı ülkelerde üretim alanlarının %20 ve fazlası genetik çeşitlilik için yerli/yerel tohumlara, nadasa… bırakılmaktadır.
Virüs ile bakteri ne alaka diyenler için bir parantez açalım. Virüs canlı /cansız arasındadır. Çünkü aktiflik göstermesi için canlı organizmaya ihtiyaç duyar. Bu bazen insan, bazen hayvan… bazen de bakteri olabilir. Bakteri ile bir bütün oluşturur. Şöyle bir soru akla yatkın gelebilir;
"bitkilerden insanlara viral hastalıklar bakteri varlığında taşınabilir mi?"
Bunu düşünün isterim. Malum kedilerde de ölümcül olan fıb bir Sars virüsü.. (Covid-19 ile ilgili diğer yazılarımda bahsettim) Bu sebeple hayvanlar kara listeye alındı. Salgın sürecinde pekçok patili dostumuz evsiz kaldı. Halen de göz göre göre katliam devam ediyor!
PAÜ akademisyenlerin araştırmasına dönecek olursak, Covid-19 belirtileri nelerdi ve nasıl bir seyir izliyordu;
"En yaygın klinik bulgular ateş, öksürük, boğaz ağrısı ve yorgunluk gibi üst solunum yollarını ilgilendiren semptomları içerir. Ancak hematolojik, gastrointestinal, üriner ve nörolojik sistemler gibi diğer sistemlerle ilgili klinik bulgular da olmuştur. Nörolojik semptomlar da çok çeşitlidir ve hem merkezi sinir sistemini hem de periferik sinir sistemini ilgilendiren bulgular gözlenmiştir. Baş dönmesi, baş ağrısı, koku-tat alma bozuklukları gibi hafif semptomlar sıklıkla görülse de bilinç bozukluğu, akut serebrovasküler hastalık, nöbet gibi kötü prognozu düşündüren bulgular da olabilir.
CoV-2 aşağıdaki şekillerde tezahür edebilir…koronavirüsün sinir sistemine doğrudan yayılması, vücuttaki iltihaplanmaya ikincil olarak sinir sisteminin hasar görmesi,solunum ve kalp sistemi tutulumuna bağlı hipoksi ve enfeksiyon ve inflamasyona bağlı pıhtılaşma parametrelerindeki değişikliklere enflamatuar yanıt, enfeksiyonun ilerleyişini gösteren önemli bir süreçtir."
Bir bilgilendirme yapmayı da borç bilirim, araştırma makalesi İngilizce olduğu için çeviride hatam varsa affola.. Ve makale de bazı kan değerleri (trombosit, ezinofil…) ve görüntülemeler yapılarak bir yargıya varılmaya çalışıldığını bilmenizi isterim.
Benim için en önemli kısmı ise;
"Bazı hematolojik anormallikler,baş ağrısı, iskemik serebrovasküler olaylar ve nöropatiler gibi nörolojik durumlarla da ilişkilendirilmiştir.."
Cümlesinde gizli. Zira Bahri Karaçay'ın kitabında beyin gelişimi sırasında virüs kökenli enfeksiyonların ilerleyen yaşlarda şizofreni gibi psikolojik rahatsızlıklara yol açabileceği yönünde bilim çevrelerinin açıklamalarını paylaşıyor. Çevrenizde Covid-19'dan muzdarip kişi/kişilerde ruhsal değişmeler yaşayan ya da felç/emboli gibi nörolojik sorun ile karşı karşıya kalanlara dikkat edin isterim. Hayat kalitesinin ne ölçüde düştüğünü göreceksiniz.
Zihin kontrolü ile pizza siparişi sağlayan robotik teknoloji bir tarafta dursun var olan zihni kaybetmek üzereyiz! Çiftçilik var serde.. Minimize etmeye çalıştığım pestisit sıfır kimyasal gübre..kullanımıma taktir beklemiyorum lakin aynı fiyat ile pazarlama can sıkıcı diyebilirim!
Ve sonuç bölümünde;
" Çalışmamızda hasta popülasyonunun %65'inde en az bir nörolojik semptom vardı. (Mao ve ark.) COVID-19 vakalarının yaklaşık %36,4'ünde nörolojik semptomların mevcut olduğunu göstermiştir… Çalışmamızda en sık görülen nörolojik semptom baş ağrısı iken, diğer çalışmalarda baş dönmesi ve tat alma bozuklukları en sık görülen semptomlar arasındaydı.Vacchiano ve diğerlerinin gösterdiği gibi, COVID-19 hastalarının yaşadığı baş ağrıları genellikle gerilim tipi baş ağrılarıdır. Bu semptomu çalışmamızda koku (%31,1) ve tat değişikliği (%27,2) gibi PNS bulguları izlemekteydi. Bunlara ek olarak hasta popülasyonunun %45,6'sında uyku bozukluğu olduğunu saptadık.. "
Yani öldürmese de Covid-19 süründürecek. Maske - Mesafe - Hijyen üçlemesini hayatımızın vazgeçilmez parçası yapsak dahi bulaşın temas(?) dışında ne ile gerçekleştiğini netleştirmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Ezcümle ile risk geçmedi ve bağışıklık sistemimizi güçlü tutmamız şart, çünkü hastalıklara karşı dirençli olmak için yeterli ve dengeli beslenmek gerekiyor. Şunu diyebilirsiniz "ne kadar güvenli gıda tüketiyoruz?" Maalesef gıda güvenliği konusu tartışmaya açık. Siz yine de unutmayın isterim ne yiyorsak ona dönüşüyoruz!
Devam edeceğiz…
n. aydemir
5 Aralık 2022-Denizli [email protected]