Geçtiğimiz günlerde yerel gazetelere düşen haberde Denizli’nin bir ilçesinde halk eğitimce düzenlenen ve kadınlara yönelik spor kursu açmasına bir vatandaşın kırsalda yaşayan kadınları kastederek “tarla gösterin siz onlara” minvalindeki sözü tepki çekmişti. Ortaköy Kütüphane’nin müdavimi kadınlarımız ile sohbetlerimizde zaman zaman sitemkarca “bizi de yazsana şu köşene” istekleri de tam da bu olayla birleşince yazmanın vaktidir.
“Avrupa tarımı 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan bir maskülenleşme yaşamıştır. Heggem (2014) Norveç’te 1950-1960’larda artan makineleşmenin kadın işgücüne duyulan ihtiyacı azalttığını (gereksizleştirdiği) ve kadını tarımsal üretimden dışladığını savunmaktadır. Tarımı endüstriyelleştiren teknolojiler maskülen bir dille pazarlanmış ve özellikle traktörler erkeğin doğa ve kadına karşı sağladığı üstünlüğü sembolize etmeye başlamıştır (Heggem, 2014, s. 443). Türkiye’de de tarımsal yapıların endüstriyel dönüşümüyle birlikte kadınlar ve kadınların geleneksel bilgisi topraktan dışlanmaya başlamıştır (Yaman, 2020). Bunun bir sonucu çiftçiliğin kadın için cazip olmaktan uzaklaşmasıyken diğeri de kadının kırsal alanı terk etme, şehre göç etme isteğinin artmasıdır. Çünkü tarımın endüstriyelleşmesiyle birlikte kadınların beklentileri ve kırsal alanların sundukları arasındaki uçurum açılmıştır. Kadın girişimciliğinin kırsal alanların ve tarımsal üretiminin yeniden kadınlaşabilmesine imkân veren alternatif gıda ağları yaratabilmesi ancak kadınların yukarıda bahsettiğim siyasal süreçlere katılımını önceleyen politikalarla mümkün olabilir.”
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi ‘nin2020 yılına ait sayısında (40(1) sy:79-108) yayınlanan, Yeni Bir Kırsal Kalkınma, Bilindik Bir Kırsal Annelik: Ticarileşen Yöresel Yemeklerin Toplumsal Cinsiyet Rollerine Etkisi isimli araştırma makalesinde Sayın Derya Nizam Bilgiç yukarıdaki paragrafta nokta atışı yapmıştır. Zira kırsaldan kopmakta olan kadın ve kırsala mahkûm kadın portesini çok da doğru çizmektedir.
Köy yaşamı ( bu aralar mahalle diyorlar) yani kırsalda hayat biraz zor.. hayvansal üretim yapan kadının mesaisi sabah 4’de başlıyor örneğin.. Tarla, bağ veya bahçe işi ise sezonluk ya da yapılan işe göre belirliyor mesaisini. Örtü altı üretimde kadının adı var… Yalnız hep bir telaş, hep bir çalışma sürüp gidiyor. Varoş tabir edilen gece kondu mahallelerinde de kırsala benzer bir hayat var aslında. Yine de kırsal kadını için kent cazibe merkezi. Birçok kez yazdım, bir kez daha yazacağım kırsal da kadın;
Genel sağlık hizmetinden yoksun!
Eğitim ve de öğretimden uzak!
Sosyal hayatı yok!
Hal böyle olunca halk eğitimin spor kursu açması, kuaförde saç veya güzellik merkezlerinde fiziki görünüşü ile ilgili bakımı, tiyatro, sinema…konser gibi sosyal etkinliklere katılımı…hem bir lüks hem de gereksiz sayılmakla birlikte ırgat/amele gibi görülen kırsaldaki kadına çok görülüyor. Şaşırtıcı değil mi? Lakin kesinlikle kabul edilemez!
Bir başka pencere açalım mı?
Ev ekonomisine katkı koymak isteyen kırsal kadını, köy yaşamından şu veya bu nedenle kopmuş yine de kırsal bağlantısını korumuş ya da halen kırsalda yaşamını idame ettirirken ona düşen sadece el becerisi, yemek ve ev işleri..neden mi? Birçok nedenle maddi sermayesi olmayan, bir meslek sahibi olamamış, eğitimden yoksun bırakılmış ya da eğitimi yarıda kalmış, eğitim alsa dahi iş deneyimleyememiş, geçimini sağlayamamış, tecrübe ettiği işlerde sebat edememiş, mobing yaşamış, cinsiyetinden kaynaklı ayrımcılık sebebiyle işi bırakmış veya alışamamış; evlilik, yaşlı, çocuk bakımı gibi bildik sebeplerle eve kapatılmış, …beceri ve bilgisini hayata aktaramamış kadınların evde üretim yapma zorunluluğunu doğuruyor da ondan! Aynı araştırma makalesinde geçen şu görüş ise benimsenmeyecek gibi değil ne dersiniz?
“…ev eksenli üretim kadının geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirmektedir (Clark Muntean ve Ozkazanc-Pan, 2016; Little ve Panelli, 2003 akt., Markantoni ve Hoven, 2012, s. 509). Kadınlar formel iş gücü piyasalarına dahil olduğu durumlarda bile hane-içi görevlerini (çocuk bakımı, temizlik ve yemek pişirme) sürdürme sorumlulukları onları emek sömürüsüne daha açık hale getirmektedir (Çelik ve Balta, 2017)”
Kadın cinsiyetinden kaynaklı toplumsal rolü olan işi yapıyor ve para kazanıyor, özgüvenini artırdığı, ekonomik bağımsızlık getirdiği savını doğrulasak dahi kadın, kırsalda söz sahibi olmak zorundadır. Mülkiyet sahibi, ekim dikime karar veren, üretilende ve üretim boyunca söz sahibi, gelirde ortak… olabilmelidir.
Ezcümle ile kırsalda çiftçi dendiğinde aklınıza sadece erkek gelmesin, kendinize hak gördüğünüzü kırsal kadınına çok görmeyin!
Yeni yılınız kutlu olsun.
n.aydemir
29 Aralık 2021- Denizli