Girdiği onca savaşa karşın yurtta ve dünyada barış diyen/savunan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sıklıkla andığımız şu günlerde tarım yazarlarından Ali Ekber Yıldırım’ın son kitabı çıktı. Okumanızı tavsiye ederken sizin için ilk bölümünden alıntı yapacağım.
“Pandemi döneminde bir kez daha görüldü ki, tarlada, ahırda, bağda, bahçede işler fabrikadaki gibi yürümüyor. Üretimden iklime, toprağa ve ekolojiye bağlı bir süreci var. Her işin yapılması gereken bir zamanı var. Tohum ekim zamanını, gübreleme zamanını, budama zamanını, kaçırırsanız üretim takvimi değişir, ürün alamazsınız, verim düşer. Ayrıca iklim koşullarına bağlı olarak iki ürün üç ürün alınan topraklarımız var. Birinci ürünü eklemezsek , …ya da gecikme olursa bu ürünlerin yerine ekilecek ikinci üründe bundan olumsuz etkilenir. Çiftçi bu nedenle sürekli zamanla yarışıyor…
Bitkisel üretimde bir aksama hayvancılığı da olumsuz etkiler. Mısırı, arpayı ve yem bitkilerini zamanında ekmezseniz verim azalır. Hayvanlara verilecek yem bulunamaz. Türkiye yılda ortalama 6 milyon ton mısır üretiyor. Yetmiyor…2-3 milyon ton ithalat yapıyor. Dünya mısır fiyatları yükseldi. Dövizi nereden bulacağız, bulduk diyelim, mısırı nereden alacağız? ..İthalat kolay ve ucuz değil.
Rusya tahıl ihracatını durdurdu. Türkiye 2019’da 10 milyon ton buğday aldı. %80 Rusya’dan..”
Ali Ekber Yıldırım, Yeni Tarım Düzeni ( Pandemi-İklim Krizi ve Gıda Egemenliği), sy:20-21, SİA ,
- Baskı, 2022-İstanbul
Çanakkale Zaferi kutlayacağımız Mart ayına girdik. Yüz yılı aşkın süre geçmesine karşın halen askere verilen bir tas üzüm hoşafını konuşuyoruz değil mi? Savaşlar yoksulluk, açlık, kıtlık ve salgın hastalık sebepleridir. Suriye’den Rusya’ya uzanan hat boyunca süren savaşlar biz çiftçilerin kullanmak zorunda olduğu mazot fiyatlarında süren artışı daha da katladı. Hal böyle olunca 2 kez sürülecekken bir kez süreriz dememize sebep oldu. Peki, böyle giderse ne yapacağız?
“Üretimden çekilecek miyiz?”
“Üretim araçlarını mı değiştireceğiz?”
“Kendimize yeter kısmı mı işleyeceğiz?”
Bizler bu soruları kendi kendimize sorarken tüketici konumunda olduğumuz gerçeğini de göz önünde bulunduruyoruz. Zira Karasal İklimin hâkim olduğu köyümde portakalı, limonu… elbette yetiştirmem güç. Bunları satın alan bir tüketici olduğuma göre benim gibi çiftçi olan narenciye üreticisi “ya ağaçlarını, onca emek verdiği bahçesini kaderine bırakırsa” korkusunu taşıyorum. Çünkü soframda görmeye alıştığım o meyveleri bulamayacağım!
Savaşlar, salgınlar… bir tarafa kırsalda hayat zaten çok zor. Zorluklarla savaşan çiftçi/köylünün gündelik hayatını daha da zorlaştıran uygulamalar bir diğer üretimden çekilme nedeni ve mücadele etmek şart. Örneğin kışın yatsı namazında 1, sabah namazında hiç diğer vakit namazlarında 3-5 cemaat için 3 imam varken 4 imamızda nihayet atandı (4 olmuşlardı biri tayini çıkınca gitti). Hepimizin malumu köy okulları çoktan kapatıldı, belirli merkezlere taşımalı sürüyor eğitim. Ve ilkokul 1. Sınıf’ın, 2. yarıyıldan bu yana öğretmeni yok! Çocuk yok diye taşımalı eğitim var lakin cemaat yok diye taşımalı ibadet fikri ortaya atılmıyor! Bakın bu bir göç nedenidir.
Eğitim bir haktır! Ve çocuklar öğretmensiz bırakılamaz.. Şunu da burada yazalım isterim. Belli bir yaşı geçtikten sonra ister okursunuz ister okulu bırakırsınız, ister bıraktığınız yerden devam edersiniz.. Bu şahsi bir karar olabilir! Kaldı ki ülkemde sahte diplomalar ile hekimlik yapıldığına şahitlik ettik mi? Ettik! Halen de sahte diploma ile akademik kadroları dolduranlar var mı? Var! Diplomaya konu olan işler dışında bir meslek kolunda çalışılıyor mu? Çalışılıyor! Bakın bu ciddi bir tartışma konusu olabilir. Lakin ilkokul 1. Sınıf gibi eğitimin temellerinin atıldığı süreçte bu haktan yoksun bırakılmak kabul edilemez. Maalesef alınamayan sağlık hizmeti gibi, bu da göç sebebidir.
Savaşmayalım değil savaşalım cehalet ile!
n.aydemir
1 Mart 2022 [email protected] Denizli