Bir sevdadır gazetecilik, parayla pulla ölçülmeyen
Liseyi bitirdiğim yaz tatilimde, annem artık çeyizlerimi hazırlama zamanım geldiğini söyledi, her yaz söylerdi de, o yaz daha da çabuklaştırmak gerekliydi belki de… İğne oyası bir şeyler yapıyorum ve annemin motif diye adlandırdığı ‘Bir çiçek düşünün mesela) şekilden, günde 5 tane yapmak zorundaydım. Her bir motifin 2 saat sürdüğünü düşünürsek, beş motifin hesaplamasını siz yapın.
O yıllarda da şimdi ki gibi kitap okumayı çok severdim. En büyük zevkim annemin motif dediği işlemeden kaçamak yapabildiğim zamanlarda kitap okumaktı. Bir gün annemin dışarıda olduğunu düşündüğümde, koltuğun altına sakladığım kitabı okurken yakalandım anneme… Dalmışım… Yaz günü annem elinde cam şişede soğuk su ile girdi odaya… Elimde okuduğum kitabı saklamaya zamanım bile olmamıştı. Bir an annemin elindeki su şişesiyle bana vurduğunu hatırlıyorum. Bir, iki, üç… Acıdan ölüyorum sandım önce vurdukça hiçbir şey hissetmemeye başladım. Annem bağırıyordu, “Bir daha eline kitap alacak mısın? Bir daha okuyacak mısın?
O gün, hayata ve anneme başkaldırışımdı belki de, elimde iğne oyasıyla günlerce emek verip de yaptığım motifleri çöpe atıp, “Okuyacağım anne, ben okuyacağım. Okumakla kalmayıp yazacağım” diye bağırdığımı dün gibi hatırlıyorum. Bu arada benim hiç çeyizim olmadı. Tek çeyizim kitaplarımdı.
Yazmakla neyi kast ettiğimi bilmiyorum ama yazmalıyım diye düşündüm hep… Bir gün elime Ticaret Ekonomi Gazetesi geçti. “Rahmetli Namı değer Kolombo’nun Gazetesi… O gazeteyi noktasına, virgülüne okudum. Aynı gece tek kanallı televizyonda, “Gazeteci Ümit” diye bir dizi başladı. “Ümit, genç kadın bir gazeteci bu arada… Hatırlayanlar bilir”
Evet, ben gazeteci olmalıydım. Ticaret Ekonomi Gazetesini aradım, karşıma çıkan Engin Ünal’dı. Evet hepimizin yakından tanıdığı Engin Ünal… “Ben gazeteci olmak istiyorum dedim telefonda kendisine. Gazeteci olmak istiyorum deyince, gazeteci olunmaz” dedi, Engin Ünal. Gelip konuşalım o zaman dedim… Kaç kez aradım bilmiyorum, Engin sonunda pes etti ve gel dedi.
Sonrasında başladım ben gazeteye, Engin beni pazara gönderiyor, konu buluyor sokak röportajı yaptırıyor, kurumlara gönderiyor, getirdiğim haberleri yazdırıyorum hiç birisini de beğenmiyor. Defalarca yazıyorum haberi yine beğenmiyor, en sonunda kızıp kendisi yazıyor. Sene sanırım 1984 Rahmetli İsmail Hakkı Ekmekçioğlu, (Kolombo) hiç karışmıyor bu hoca, öğrenci ilişkisine… Velhasıl ilk böyle başladı benim gazetecilik serüvenim…Teşekkürler Engin Ünal... Rahmetle ve saygıyla anıyorum İsmail Hakkı ekmekçioğlu'nu...
Denizli’nin ilk kadın gazetecilerinden ve Türkiye’nin ilk kadın spor muhabirlerinden biri oldum. Güneş Gazetesi Denizli temsilciliği boşalmıştı ve ben müracaat ettim, İzmir bürosuna… Rahmetli Çetin Esenkaftan hemen aldı beni işe ve ertesi günü Güneş Gazetesi Denizli temsilcisi olarak başladım işe… Güneş Gazetesinin yanında birçok ulusal gazete ve televizyonlarda çalıştım. En çok da Güneş Gazetesini sevdim.
Ben çalışmaya başladığımın birkaç gün sonrası Çetin Esenkaftan rahmetli oldu. İzmir Bölge Müdürü olarak Nahit Duru atandı. Nahit Duru’nun olduğu, ekip de şu an, CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, her daim bana destek olan Sedat Kaya, Halil Hüner, Hakan Güray, Coşkun Akar, İsmail Özelçinler, Çağlayan Süeli, Demet Soysal, Sedat Pişirici, Murat Kemaneci, demet Soysal...İstanbul ayağında Spor Müdürümüz Şansal Büyüka, Mehmet Ali Canbek ve birçok kardeşim beynimde mıh gibi yer etti. Yıllar geçti ve biz hala dün birlikteymişiz gibi görüşüyoruz. Tabi ki, Maestro çok önemli…( Teşekkürler Nahit Duru ve güzel insanlar)
Denizli’de, Hüsnü Okumuş, Sedat acar, Eren Güneş vardı. Onlar büro şefiydi. Benim yaşım henüz 18, bu duayenlerin karşısında konuşmak ne mümkün. Ben de onlarla aynı ayarda olmasam da o yaşıma rağmen ulusal bir gazetenin temsilcisiyim.
Hiç siyaset bilmedik, yandaş medya yoktu, kalemimizi hiç satmadık. Tutuklu gazetecilerimiz hiç olmadı. Face, twitter, sosyal medya nedir hiç bilmedik. İnternetimizi bırakın faks sadece Hürriyet Gazetesinin bürosunda vardı. O zaman Hürriyet Gazetesinde çalışan Bülent Öztürk de hep övünürdü, “Faks ve telefaksları olduğu için)
İsmail Hakkı Ekmekçioğlu’nun kızı vardı. Denizli’nin ilk kadın gazetecisi belki de… Nurten Jale Ekmekçioğlu…Denizli Gazetesi'nin sahibi Erol Özbal, Kemal abim benim. (Kemal Tartılacı) Karanfilli Hoca, (Gaffar Nemutlu) Ferruh Ölmez, Güngör Yıldız, Ayhan Akar, Muhammet Karaçay, Ömer Yurtseven, Kamil Abalı, İsmail Akça, Cemil Sevinecek, kardeşim İsmail Sözeri, (Denizli'nin en küçük ve en yakışıklı gazetecisiydi) çok güzeldik ki biz o zaman. Birbirimizi kandırdığımız tek şey haber atlatmak olurdu.
24 Ocak 1993 Günü Uğur Mumcu katledildi… Uğur Mumcu, hayatını gazeteciliğe adadı ve karanlık güçler onu yok etti.
Herkesin özlediği, herkesin, “Gel artık hasret bitsin” dediği Fetullllah Gülen’e methiyeler düzen kişilere şakşakçılık yaptı bazı meslektaşlarım.
Gel gör ki, yıllarca cemaatlerle savaşmış gazeteciler tutuklandı. Tek düzen, tek adam dönemine geçildi. Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu CHP milletvekili ve aynı zamanda gazeteci olan Enis Berbeoğlu’nun tutuklanmasından sonra, 25 gün ve 450 km “Hak, Hukuk, Adalet” söylemleriyle yürüyerek “ADALET” aradılar.
Demem o ki...
Ne gazeteciler, eski gazeteci, ne siyaset, ne de siyasetçiler eskisi gibiydi...
Uzun adam diye biri çıktı, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…
Ama umutsuz yaşanmaz..
Ahmed Arif Anadolu şirinde ne demişti?.
"Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada...
Yürü üstüne –üstüne, Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile Dayan iş ile.
Tırnak ile diş ile Umut ile sevda ile düş ile Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım, Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası…
Gözlerinden, Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende…
Anlıyor musun ?"